ADALAR POSTASI-287: ergin sezgin'den mektup var! + "cozum arayislari" kapsaminda nukleer enerji icin zemin mi hazirlaniyor yoksa?
ADALAR POSTASI
27 Ocak 2006
From: Ergin Sezgin
Date: Thu, 26 Jan 2006 20:06:06 -0800 (PST)
To: ADALAR POSTASI
Subject: akillara ziyan vesselam!
O topraklarin altindaki' yuzeyindekini ve uzerinde esen enerjiyi kullanabilmek icin gereken enerji yok kere yok. Cunku guzelim ulkede basiretli yonetici yok sadece ve sadece idareci var. Uzaklardan izlerken aci aci tebessum ediyorum. ""Karla mucadelede Avrupa standartlarindayiz"" bir digeri ""Heryer tatil. Mecbur kalmadikca yola cikmayiniz"" Bu ne yaman celiski... Elinde enerji kaynaklarin varken onlari tam olarak kullanma yerine Dunyanin en ucuz enerjisini en pahaliya al... Alsan da pahali , almasan da pahali.. Birde elektrigi dogalgazdan elde etme hovardaligi... Alsak ta almasak ta odeyecegiz ya adina anlasma diyemeyecegimiz fermana imza atmislar sonrasinda isi devir alanlarda programlarini buna gore yapmislar. Oysaki Turkiyenin en buyuk yatirimi GAP in gozbebegi Ataturk barajinin 8 trubununden sadece ve sadece 4'u calisiyor. Doganin ulkemize sundugu yer alti kaynaklarini cikartmaktaki beceriksizlik otesi kararsizligimizi bir yana birakirsak yer ustunde akan
suyu kullanmiyor,kullanamiyoruz. Bu yatirimin nasil yatirildigina bir ornek olsun diye yazayim. Curumeye birakilmis yuzlerce is makinasi acikta yatiyor. Canim ulkemin varliklarina sahip cikmayan idarecileri ise muteahhitlere is pompaliyorlar , is makinasi kiraliyorlar. Fay hattina dogalgaz borusu doseyecek kadar ince dusunen idarecilerin oldugu ulkede yarinlarda neler
olacak gorecegiz . Iranlilar telefona cikmiyorlarmis. Bu tur haberlerede supheyle yaklasiyorum. Nerden ve nasil bilebiliyorlar.
Bakan'lar bakipta sasa kalanlar mi soyluyor bunu. Yoksa gazeteciler salliyorlar mi? Kafalarin karismasi kimlere fayda sagliyordur acaba. Evet ziyan her konuda ziyan... Akillarada ziyan...
Selamlar,
“...Iranlilar telefona cikmiyorlarmis. Bu tur haberlere de supheyle yaklasiyorum. Nerden ve nasil bilebiliyorlar. Bakan'lar bakip da sasa kalanlar mi soyluyor bunu. Yoksa gazeteciler salliyorlar mi? Kafalarin karismasi kimlere fayda sagliyordur acaba?...”
“Cozum arayislari” kapsaminda Nukleer Enerji icin mi zemin hazirlaniyor yoksa?
http://www.greenpeace.org/turkey/campaigns/enerji
Türkiye, 2000 yılında terk ettiği nükleer santral planlarına Enerji Bakanı Dr. Hilmi Güler'in açıklamalarıyla tekrar geri dönmüşe benziyor. Bu, kelimenin tam anlamıyla bir geri dönüş. 2020 yılı enerji planları, yüzde 100 hazine garantili yabancı kredi ile satın alınacak 10 adet anahtar-teslim nükleer reaktör ve fosil yakıtlar (linyit, ithal kömür, petrol ve doğalgaz) ile çalışan düzinelerce termik santrali içeriyordu. Yeni planlarda(!) ise 2020 yılına kadar 2 ya da 3 santral hedefleniyor. Türkiye'nin halen enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili bir resmi planı, hedefi ve takvimi bulunmuyor.
Hükümet, enerji gereksinimini karşılamak üzere, kirletici ve tehlikeli projeler yerine, enerji verimliliği ve yerli, bol ve çeşitli yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmaya başlayarak, daha temiz, daha güvenli, ve daha ucuz seçenekler geliştirebilir.
Greenpeace'in bir raporu, (Enerji Yol Ayrımında Türkiye) uygulanacak bir enerji verimliliği programıyla 2020 yılına kadar tasarruf edilebilecek enerjinin, bugün Türkiye'nin tükettiği elektrikten daha fazla olabileceğini ortaya koymuştur.
Türkiye, sahip olduğu büyük miktarda güneş, rüzgar, su, jeotermal ve biyokütle kaynaklarına dayalı çözümler aracılığıyla, iklimi değiştiren pahalı ve ithal fosil yakıtlara bağımlılığını azaltabilir; enerji güvenliğini arttırabilir.
Enerji Bakanlığı'nın 21. yüzyıl için yaptığı planlar, gittikçe daha fazla sayıda kirletici santrali devreye sokmaktan ibarettir. Bu ise Türkiye'nin dış borcuna milyarca doların eklenmesine yol açacak; ülkemizi endüstrileşmiş ülkelerin kirletici teknolojilerinin çöplüğü haline getirecektir.
Türkiye, küresel ısınma yaratan seragazı salınımını azaltmayı hedefleyen 1992 İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ni imzaladı. Ancak sırada Kyoto Protokolü var. Bu anlaşma, imzalanarak TBMM'de onanmalı. Dahası, Türkiye, zengin bir potansiyele sahip olduğu rüzgar, güneş, jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynakları yatırımlarını özendirecek yasal düzenlemeleri acilen yaparak uygulamaya sokmalıdır.
Enerji Bakanlığı, aşağıdaki konular için resmi hedefleri ve takvimi olan somut bir programı yaşama geçirmeli:
- işletmedeki santrallerin verimliliğinin yükseltilmesi,
- iletim ve dağıtım kayıplarının azaltılması,
- konut ve endüstri sektörlerinde son kullanım verimliliğinin yükseltilmesi,
- yenilenebilir enerji teknolojilerinin devreye sokulması!
http://www.greenpeace.org/turkey/campaigns/enerji/nuekleer-enerji
Nereden baksanız, bir çoğumuzun ömrü kadar geçmişi olan nükleer enerji maceramız, tam öldü, zaten ölü doğmuş bir fikirdi gömüldü derken tekrar hortladı. Enerji Bakanı Hilmi Güler'in, Ocak ayında Enerji Forumu'nda açıkladığı nükleersiz planlarına üç ay sonra, aniden ve acemice nükleer enerjiyi eklemesi, 'merhum'un yine yabancı ellerin yardımıyla hortlatıldığı yorumlarına yol açtı. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Fransız gezisinde, 15 milyar dolarlık nükleer ihalemiz var deyip bir Fransız kamu kuruluşu ve dünyanın sayılı nükleer güçlerinden biri olan, adı sık sık plütonyum ticaretiyle de gündeme gelen Areva yetkilileriyle el sıkışması da yine nükleer lobinin kapımızı çaldığına inananların savlarının çok da boş olmadığını gösterdi. Greenpeace, hem Türkiye'de hem de dünyada yıllardır sürdürdüğü nükleer karşıtı mücadeleden edindiği tecrübelere dayanarak bu bildik düşmana karşı Türkiye'yi tekrar uyarıyor: Nükleer lobi tekrar kapımızda, aman kapıyı açmayın, açtırtmayın!
Greenpeace balonu, Akkuyu'yu durdurun mesajıyla İstanbul semalarında
Aylardan Ocak, yıllardan 2004. Ayın 28'inde, İstanbul'da her yıl tekrarlanan Enerji Forumu var. Lütfi Kırdar Sergi Sarayı'nda, Hilmi Güler, AKP hükumetinin planlarını anlatıyor. Greenpeace olarak biz de yerimizi almış dinliyoruz. Yenilenebilir enerji kaynaklarının sıkça adı geçiyor, küçük su santrallerinden sözediliyor. Nükleer enerjinin adı sanı yok. Aradan üç ay geçmiyor, Hilmi Güler, gazetecilerin sorularını yanıtlarken, "Evet, nükleer enerji planlarımız arasında." diyor. Üç ay önce en ufak bir olasılıktan bile bahsedilmezken 'şartname'nin bitirilme aşamasına geldiği söyleniyor. Daha sonra 2010 yılında enerji açıklarından ve santrallerin bu tarihe yetiştirilmesinden bahsediliyor. Bir nükleer santralin inşaasının, güvenlik önlemleri gibi nedenlerden dolayı en az 8-10 yıl sürdüğü; hatta bu süreler içinde bitirilemeyen santral sayısının bitirilenlerden daha çok olduğunu bizim bakanlığımız dışında herkes biliyor. Amerika'da nükleer santral yapımları 15 yıl sürerken, Arjantin'de Atucha-2 reaktörünün 1979 yılından bu yana bitirilemediğini anımsatmak yeter herhalde. Yapım yılının uzaması da maliyet hesaplarının altüst olması demek kısaca. Neyse, bu gerçek öğreniliyor olsa gerek ki, daha sonraki açıklamalarda Türkiye'nin tüm ulusal kaynakları kullanılmasına rağmen enerji açığıyla karşı karşıya kalınacağı tarih 2020 olarak belirleniyor. Ama enerji açığının yılını bilen yetkililer, bu açığın miktarını hesaplayamıyorlar ki, kurulacak santral sayısını iki ya da üç olarak açıklıyorlar. Güçleri hakkında ise henüz kamuoyuna ulaşan bir bilgi yok! Kısaca elektrik açığı yine bahane.
Türkiye'de nükleer santralleri destekleyen bir avuç bilim insanı ve politikacının nükleeri savunma adına ortaya attıkları tezler, Çernobil kazası sırasında yaşanan trajediler, nükleer atık hikayeleri bir değil birkaç kitap yazmaya yetecek materyal sağlayabilir. Öyle ki, enerji açığı ve yerel kaynakların yetmediği palavraları ancak kitabın en sonunda kendilerine yer bulabilir.
Nükleer enerji, tüm dünyada, beraberinde getirdiği teknik, politik ve ekonomik sorunlarla halkın çözmek zorunda kaldığı bir problem haline gelmiştir. Bu yüzden de herkesin bu konuda söz söyleme hakkı vardır. Öyle olmasa, enerjisinin yarıdan fazlasını nükleer santrallerden sağlayan İsveç'te, referandum yapılmaz, çıkan 'nükleere hayır' sonucu doğrultusunda nükleer santraller kapatılmaya başlanmazdı. Eğer nükleer enerji teknik bir sorun olsaydı, 20 tane bilim adamı bir araya gelir karar alırdı. Ama sonuçlarına tüm halkın katlandığı her girişim üzerine halkın söz söyleme hakkı vardır.
Nükleer endüstri aksini iddia etmeye devam etse de gelişmiş ülkeler nükleer enerjiye açıkça 'hayır' demiştir:
* Avusturya'nın tek reaktörü Zwentendorf (Siemens) 1978'de (Amerika'daki TMI ve eski Sovyetler Birliği'ndeki Çernobil kazalarından da önce) hiç işletilmeden kapatıldı.
* İtalya, Çernobil faciasından sonra tüm reaktörlerini 1987'deki ulusal bir referandumla kapattı.
* İspanya'da da şu ana kadar 3 reaktör kapatıldı.
* İsveç ve Almanya nükleer enerjiden vazgeçme kararı aldılar ve her iki ülke de birer nükleer santralini kapatarak (İsveç Barsabeck, 1999; Almanya Stade, 2003) bu kararı hayata geçirmeye başladı.
* ABD ve Kanada, 1978'den bu yana yeni sipariş vermedi.
* Avustralya, Küba, Meksika, Portekiz, Yunanistan, İskoçya, Hollanda, İsviçre, Norveç, Endenozya, Vietnam, Tayland ve daha pekçok ülke nükleer planlarını terk etti.
Nükleer enerjiden kaçışın nedeni çoğu zaman Çernobil kazası olarak gösterilir ya da gösterilmek istenir. Çernobil'den kaynaklanan radyoaktif serpinti 160 bin kilometrekare toprağı kirletmiş, en az 9 milyon insanı etkilemiş ve 400 bin kişinin evinden olmasına yol açmıştır. 800 bin kişi kaza sonrasındaki temizlik çalışmalarına seferber edilmiştir; çocuklardaki tiroid kanserleri 100 kattan fazla artmıştır. Kazanın Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya'ya maliyeti, 352 milyar dolar olarak hesaplanmıştır. Çernobil kazası gerçekten de şu ana kadar olan nükleer kazalar içinde en büyüğüdür; ama nükleer endüstrinin iddia ettiği gibi meydana gelmiş tek kaza değildir. Ayrıca kazaların yalnızcaeski 'Rus' teknolojilerinde meydana geldiği de bir yalandır. Bırakın Çernobil'i, en modern teknoloji ve standartların eksik olmadığı Japonya'da bile kazaların ardı arkası gelmemektedir.
http://www.ntv.com.tr/news/358932.asp
Gaz sıkıntısına çözüm arayışı
Doğalgaz sevkiyatında yaşanan şok düşüşler sonrası, kriz yönetimine geçen Enerji Bakanlığı’nın girişimleri ise sonuç verdi. İran gazı artırmaya başladı, Cezayir de, hava muhalefeti nedeniyle durdurduğu sıvılaştırılmış doğalgaz sevkıyatını başlattı.
NTV-MSNBC
Güncelleme: 20:46 TSİ 26 Ocak 2006 Perşembe
ANKARA - Marmara Ereğlisi’ne gelen iki tanker, 150 milyon metreküp sıvılaştırılmış doğalgazı boşaltma işlemine başladı.
Botaş Genel Müdür Vekili Rıza Çiftçi, yapılan girişimler sonucu İran’ın dün 6 milyon metreküpe düşürdüğü günlük doğalgaz miktarını bugün 11 milyon metreküpe çıkardığını söyledi.
İran’ın gazı daha da artırması halinde gaz verilmeyen otoprodüktör ve yap-işlet-devret santrallarında durumun önümüzdeki hafta başına kadar normale döneceği belirtiliyor.
Gazda kesinti sanayiyi de vurdu
KONUTTA KESİNTİ SÖZ KONUSU DEĞİL
Çiftçi, ne Ankara’da ne de başka bir ilde şu an için konutlara yönelik kesintinin söz konusu olmadığının altını çizerek, vatandaşlardan rahat olmalarını istedi.
MAVİ AKIM’DA GAZ AKIŞI ARTTI
Rusya da Mavi Akım’a ek 6 milyon metreküp gaz verdi. Ukrayna’nın Batı Hattı’nda yaptığı gaz çekimlerine son vereceği düşünülerek, buradan gelen gazın da bir-iki gün içinde normal seviyesine çıkması bekleniyor.
CEZAYİR’DEN SEVKİYAT BAŞLADI
Cezayir’den hava muhalefeti nedeniyle alımı geciken sıvılaştırılmış doğalgaz konusunda da sıkıntı aşıldı. Botaş Genel Müdür Vekili Rıza Çiftçi, Çanakkale Boğazı’ndan ilk tankerin geçiş yapmaya başladığını söyledi. Bu durumda toplam 150 milyon metreküp sıvılaştırılmış doğalgaz kullanıma sunulacak.
ERDOĞAN: BÜYÜK BİR SIKINTI YOK
Başbakan Recep Tayyip Edoğan da doğalgazda büyük bir sıkıntının bulunmadığını söyledi. Erdoğan “Herhangi bir kriz durumunda Enerji Bakanlığı sanayiye verdiğimiz doğalgazda gerekli tedbirleri alabilir. Henüz böyle bir sıkıntı söz konusu değil. Hidroelektrik ve termik santrallerden elektrik kullanılarak, doğalgazda tasarrufa gidilerek evlerde sıkıntı yaşanmayacak” dedi.