06 Ekim 2007

ADALAR POSTASI-140: akıllı bilet! akılsız millet!

ADALAR POSTASI
22 Ekim 2005



http://www.vapurumuvermiyorum.org/emrezeytinoglu.asp

Size bir Büyükada öyküsü anlatayım. Bu öykünün Aziz Nesin ile ya da Fernandel'in Don Camillo'su ile hiçbir ilişkisi yoktur; öyküyü aktaranın bizzat yaşadığı bir olaydır (olaylar dizisi demek daha doğru).

13 Ekim Perşembe sabahı, Büyükada'da ikamet etmekte olan biri deniz otobüsü iskelesine gelir. 8.05 deniz otobüsüne binmeyi düşünmektedir. Akbil kartının boşalmış olduğunu görür ve gişeden doldurmak ister. Gişedeki hanım kıza kartı uzatır. Bu sahnede, adam ile hanım kız arasında şöyle bir konuşma geçer:

Hanım kız- Akbil doldurmuyoruz efendim.
Adam- Aaa, neden?
Hanım kız- Makine vapur iskelesine taşındı da ondan (adamın diğer iskeleye gidebilmesi mümkün değildir, çünkü aralarında en az 200 m. vardır; 200 de dönüş, 400 m.).
Adam- Hay allah, o zaman bir jeton alayım bari.
Hanım kız- Buyurun jetonunuzu.
Adam jetonu alır, hafifçe kazıklanmış olduğunu hissetse de, pek üzerinde durmaz.

17 Ekim sabahı saat 7.55'te adam bu kez ilk olarak vapur iskelesine uğrar. Aklı sıra iskeledeki Akbil gişesinden kartını dolduracak ve deniz otobüsü iskelesine geçecektir. İskeleye girer, üzerinde AKBİL DOLDURULUR yazan gişenin önüne gelir. Gişe kapalıdır. Sağa sola bakınır, ortalıkta kimseler yoktur. Üstelik diğer gişeler de kapalıdır. Üzerinde BAŞ MEMURLUK yazan kapıyı zorlar, karanlık gişelerden içeri bakar, dışarı çıkar dolaşır, sonra yine içeri döner. Kimseler yoktur. Adamın gözü tavana, duvarların yüksek noktalarına kayar. Bir kamera görse rahatlayacak, bunun bir kamera şakası olduğuna kanaat getirecektir. Ama kamera filan da bulamaz. O sırada iskeleden, deniz otobüsünün gelmekte olduğunu farkeder, telaşlanır. Son bir kez, karanlık gişelerin içine eğilir ve birden tezgahın yanıbaşına büzülmüş genç bir görevli görür. Camı vurur. Genç görevli kafasını kaldırmadan, gişe penceresini açmadan ve daha kendisine bir şey sorulmamışken “kimse yok” der. Sonraki konuşmalar şöyle gelişir:

Adam- Nasıl kimse yok?
Genç görevli- Yok işte.
Adam- Yahu ben Akbil doldurtacağım.
Genç görevli- Akbili dolduran arkadaş şimdi deniz otobüsü iskelesinde jeton satıyor.
Adam- Nasıl olur ya, bana oradan dediler ki, Akbilinizi iskeleden doldurun...
Genç görevli- Tamam işte, ama arkadaş öteki tarafta.
Adam- Eee? Öteki tarafta makine yokmuş?
Genç görevli- Evet yok.
Adam- O'lum sen benimle dalga mı geçiyorsun?
Genç görevli- Estafurullah beyefendi, o nasıl söz?
Adam- Peki bunlar bir araya gelemiyorlar mı? O arkadaş ile makine yani...
Genç görevli- Efendim biz durumu baş memurluğa anlatıyoruz.
Adam- Onlar nerede?
Genç görevli- Daha gelmediler.

Bu arada deniz otobüsü, 200 m. ötedeki iskeleye yanaşmak üzeredir. Adam vapur iskelesinden fırlar, ter içinde deniz otobüsü iskelesine varır. Hanım kız yine oradadır. Aralarında bir konuşma daha geçer:

Adam- Akbil memuru sizmişsiniz.
Hanım kız- Evet.
Adam- Ben Akbil doldurmak istiyorum.
Hanım kız- Makine öteki tarafta.
Adam- Orasını öğrendim, peki nasıl dolduracağım?
Hanım kız- Ben oraya gidince.
Adam- Ne zaman gideceksiniz?
Hanım kız- Deniz otobüsü kalkınca.
Adam- Yeter be! Siz milletle hakikaten dalga geçiyorsunuz.
Hanım kız- Lütfen terbiyeli olun. Ne yapayım yani? Aynı anda hem orada hem burada nasıl olayım ha? Söyleyin nasıl?
Adam- Her gün jetona 5 lira vermek zorunda mıyım?
Hanım kız- Bana ne?
Adam- Bir jeton verin.
Hanım kız- Buyurun jetonunuzu.

Adam deniz otobüsüne biner, içerde kaptanın anonsunu duyar: “Günaydın sayın yolcularımız.” Adam da kaptana, uzun zamandır kullanmadığı edebiyat madeninden derlenmiş güzel bir buket sunar (içinden tabii).

Emre Zeytinoğlu