04 Temmuz 2008

ADALAR POSTASI-188: evvel zeman icinde...

ADALAR POSTASI
28 Kasım 2005

Evvel zeman icinde 1834 tarihli Hunkar Kosku vardi yerinde...
Gel zaman git zaman derken gunun birinde gokten bir beton heyyula dustu uzerine...


Heybeliada Mekteb-i Bahriye / Abdullah Frères 1880-1893.

1914

1960'lar...

2003

ADALAR POSTASI-187: ferruh basaaga...

ADALAR POSTASI
28 Kasım 2005

Ferruh Başağa

http://www.galeribinyil.com.tr/sergi/ferruh_basaga/ferruh_basaga.htm

Yaşayan en yaşlı sanatçımız olan Ferruh Başağa 1914 İstanbul doğumludur. İlk öğretimi İstanbul'da tamamladıktan sonra Yugoslavya'ya giden Başağa orta ve teknik liseyi bitirdikten sonra dönüşte bir yıl süre Beşiktaş Uçak Fabrikasında çalıştı.

1936 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisine girdi. Akademide Nazmi Ziya, Zeki Kocamemi ve Leopald Levy gibi o dönemin önemli isimlerinden dersler alan Başağa mezun olduğu 1940 yılında Nermin Saner'le evlendi.

Müstakiller, Yeniler, Tavanarası Ressamlar gibi gruplara, Ressam ve Heykeltraşlar Derneğine katılan Sanatçı 1950 yılında Ressamlar Derneğinin kurucuları arasındaydı.

1940'lı yılların sonundan bugüne kadar Türkiye için öncü sayılacak soyut-lirik anlatımla resim yapmaya başlayan sanatçı konkret-kubik, geometrik soyut, taşizm, lekeci, non-figür formlar kullandığı eserlerindeki üslup tutarlılığı şaşırtıcı biçimde başarılıdır.

Hiç bir ideolojiye bağlı kalmaksızın ve pazarın 'satış' baskısını dikkate almaksızın 65 yıldır hiç bir taviz vermeden, büyük bir sabırla yalnızca sanatla uğraşan sanatçı çok sayıda eser üretmiştir.

Bir dönem için soyut denemesi yapan, sık sık görüş ve uslüp değiştiren, satışı iyi giden işleri değiştirmeden üreten, zamanının büyük kısmını kendi tanıtıma harcayan bir çok sanatçının tersine Başağa'nın ilk kişisel sergisini açtığı 1945 yılından bugüne kadar tüm işleri bir bütünlük içindedir.

Başağa sadece bir resim sanatçısı olmayıp, bugün ülkemizin en önemli kurumlarında mevcut mozaik ve vitrayların yanısıra, heykel, özgünbaskı, seramik, rölyef işleri yapmıştır.


Bugün Heybeliada Deniz Harp Okulunda olan 1.5 yıl yapımı süren 210 metrekarelik Preveze Deniz Savaşını konu alan mozaik pano sanatçıya aittir.


1971-1981 yılları arası İstanbul Güzel Sanatlar Akademisinde Vitray ve Mozaik atölyelerinde hocalık yapan sanatçı okulda çok sevilen bir hoca olup çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir.

60 yıldır evli olduğu çok sevgili eşi Nermin Saner'den dört kızı vardır.

Sanatçının yurtiçi ve yurtdışı kişisel ve karma sergilerinin sayısı sayısızdır. Çok sayıda ödül sahibidir. Bugün bütün önemli koleksiyonlarda eserleri mevcuttur. Halen büyük bir dinamizm ve şevkle yaptığı eserler herkesi şaşırtmaktadır.
--

ADALAR POSTASI-186: panodan bir bölüm dahi saklanmamış, hepsi molozla beraber atılmış!

ADALAR POSTASI
28 Kasım 2005

From: Fatma Artunkal
Date: Mon, 28 Nov 2005 10:48:04 -0800 (PST)
To: ADALAR POSTASI
Subject: Re: ADALAR POSTASI: Panodan bir bolum dahi saklanmamis, hepsi molozla beraber atılmis!

Yuh yani ... biz gencligimizde oraya yuzme yarislarina gelirdik, Modaspor takimi olarak, ne kalp heyecanlariyla gecmisimdir hep o panonun altindan ... sanki uzaydan her iyi ve guzel seyi mahvetme komutu almis yaratiklarin hukmu altina girmis gibiyiz ... ucuncu sinif bir bilimkurgu filmi gibi, valla ... F.

ADALAR POSTASI-185: barbaros denizde kazandi depremde kaybetti!

ADALAR POSTASI
28 Kasım 2005

http://www.hurriyetim.com.tr/yazarlar/yazar/0,,authorid~4@sid~9@tarih~2001-08-29-m@nvid~24727,00.asp

Doğan HIZLAN
dhizlan@hurriyet.com.tr

Barbaros denizde kazandı depremde kaybetti


HEYBELİADA'da Deniz Lisesi Komutanlığı'nın öğrencilerinin kaldığı binanın önündeki Ferruh Başağa'nın yaptığı, kuşaklardır denizcilerin simgesi olan Barbaros Hayrettin Paşa'nın ünlü Preveze Zaferi'ni anlatan Preveze Panosu yıkıldı.

İlk önce resim eleştirmeni Kıymet Giray, bu konuya eğilen bir e.posta gönderdi bana. Türkiye İş Bankası'nın sanat danışmanı olan Kıymet Giray'a da eserin yaratıcısı Başağa başvurmuş. Kıymet Giray da, bunun kurtarılması için Türkiye İş Bankası yetkilileriyle konuşmuş.

Heybeliada'ya gittiğimde, 17 Ağustos depreminde çatlayan, yıkılmaya yüz tutmuş binanın duvarındaki Preveze Panosu'nu uzun uzun seyrettim. Bu işin uzmanları, bu haliyle duvarın bir tehlike oluşturduğunu, duvara yapılı bir mozaiğin başka yere taşınmasının imkánsızlığa yakın zorluğundan söz ettiler.

O binada 800 öğrenci okuyormuş, hiç kuşkusuz kimse Preveze Panosu kalsın, çocuklara ne olursa olsun diyemezdi.

Ne var ki, o da herkesin alıştığı, aradığı bir sanat eseriydi. Şimdi Heybeliada onsuz eksik ve öksüz.

* * *

DENİZ LİSESİ KOMUTANLIĞI, Ferruh Başağa'nın eserinin kurtulması için gerçekten epeyce girişimde bulunmuş. Askeri ve sivil yetkililerin birbiri için söyledikleri tek söz, bu konuda çok duyarlı davrandıkları oldu.

Kıymet Giray'ın girişimi üzerine, Türkiye İş Bankası yetkilileri, Preveze Panosu'nun kurtarılması için çalışmalara başlamış.

Banka, iki açıdan panoyu kurtaramamış.

Uzmanlar, kırılmadan, bozulmadan bunun başka yere nakledilebileceği konusunda kesin bir garanti verememişler.

Banka yetkilileri, gerek askeri yetkililerin gerek kendilerinin bu panonun kaldırılabilmesi için hesaplar yaptırdıklarını, ancak büyük bir maliyet çıktığını, ayrıca da sonucun belirsiz olduğunu anlayınca bu projeden vazgeçtiklerini belirttiler.

Pano da yıkıldı.

* * *

ANLAŞILIYOR Kİ, panonun kurtarılması için herkes elinden gelen çabayı göstermiş. Ancak yıkmaktan başka da çözüm bulunamamış.

Şimdi önerim şu:

Gerek Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, gerek Türkiye İş Bankası el ele vererek, bu panoyu yeniden yaptırıp yeni binanın duvarına koyabilirler. Koymalılar...

Çünkü yaratıcısı Ferruh Başağa yaşıyor.

Üstelik herkesin, özellikle Adalıların bu kampanyayı yürekten destekleyeceklerine inanıyorum.

...

http://www.arkitera.com/v1/haberler/2003/09/22/savaspano.htm

Cumhuriyet,

Sökülemediği için yıkıldı

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Genel Sekreterliği, Heybeliada'daki ''Preveze Savaşı Panosu'' nun ''teknik olarak sökümü mümkün olamadığı'' için yıkılmak zorunda kaldığını açıkladı.

Genel Sekreter Dn. Kur. Kd. Albay Caner Bener 'in yaptığı açıklamaya göre ''Preveze Deniz Savaşı Panosu'' nun hazin öyküsü kısaca şöyle:

Deniz Lisesi Komutanlığı deprem hasarı ihtiyaçları kapsamında kayıt silme onayı alınan, yemekhane-yatakhane binası cephesi üzerinde bulunan ve 1954 yılında Ferruh Başağa tarafından inşa edilen mozaik pano, Deniz Kuvvetleri'nin talebi üzerine Başağa tarafından 6 Aralık 2000 tarihinde Türkiye İş Bankası AŞ Genel Müdürlüğü'ne bağışlandı. Söz konusu binanın yıkım işlemleri için 15 Mayıs 2001 tarihine kadar teslim alınması gereken mozaik pano banka tarafından bulunduğu mekândan sökülerek başka bir yere nakliyesi ve restorasyonu ile ilgili maliyetlerin yüksek olması nedeniyle koleksiyona dahil edilmedi. Deniz Kuvvetleri; 10 Mayıs 2001 tarihinde durumu Başağa'ya bildirirken Deniz Lisesi yıkım işlemleri de başlatıldı.

Bener, söz konusu panonun briket duvar üzerine harç ile yapıştırılarak imal edilmesi dolayısıyla teknik olarak sökümü mümkün olmadığını bildirdi. Bener açıklamasında, ''Deniz Lisesi'nin hayati tehlike taşıyan binalarının yeniden inşasına olan acil gereksinim dolayısıyla Preveze Deniz Savaşı Panosu yıkılmak zorunda kalınmıştır'' dedi.

ADALAR POSTASI-184: panodan bir bolum dahi saklanmamis, hepsi molozla beraber atılmis!

ADALAR POSTASI
28 Kasım 2005

http://www.mimarist.org/mmektup/index.cfm?sayi=9&RecID=59

Heybeliada'da Ferruh Başağa Panosunun Yıkılması ve Yeni Deniz Lisesi Binası Tepkiyle Karşılandı


Ada dostları ve sanatçılar, Heybeliada Deniz Lisesi'nin bahçesindeki panonun yıkılmasına ve yerine Ada mimarisine yakışmayan, yüksek bir yapının yapılmasına tepki gösteriyorlar.

Heybeliadalılar; iskeleden bakılınca Deniz Lisesi'nin, hâlâ eğitim amacıyla kullanılan sol taraftaki en eski iki binasının yanında, depremden sonra hasar gören üçüncü ve yeni binanın, onarılmak yerine yıkılmasına ve bu vesileyle okulun yeni gereksinimlerine cevap verecek daha büyük bir binanın yapılmasına karar verildiğini, Heybeliada için özel bir proje çizilmeden bir kışla projesinin burası için düzenlendiğini, Heybeliada'nın özel konumunun göz önüne alınmadığını bildiriyorlar.

Heybeliada Deniz Lisesi'nin üçüncü binasının üzerine yapılan ve Preveze Savaşı'nı tasvir eden, 210 m2'lik Türkiye'nin en büyük duvar panosu Ferruh Başağa'nın projesiydi ve bir yarışma sonucu belirlenmişti. Ada'nın sembolü haline gelmiş binanın ve panonun Mayıs 2001'de yıkılması, büyük bir şaşkınlık yaratmıştır. Panonun korunacağı öne sürüldüğü, bunun için bazı çabaların olduğu, ancak maddî sebeplerle bu çabaların sonuçlandırılamadığı öğrenilmiştir. Panodan bir bölüm dahi saklanmamış, hepsi molozla beraber atılmıştır.

Yeni yapılan bina 5+1 yüksek kat, yani 7 kata denk bir yükseklikte, eski binaya ve yanındaki binalara göre çok hantal, duruş olarak çok önde ve diğer binalara neredeyse bitişik düzende inşa edilmiş, bir katı da sonradan yıkılmıştır. Binanın üstüne yeni panolar yapılması için ön cephe tamamen sağır bırakılmış ve binanın üst katı sonradan yıkıldığı için bina çatısız olarak kapatılmıştır.

Yediden yetmişe Adalılar, tarihî panolarını kaybetmiş olmaktan ve yeni binanın, artık telafisi mümkün olmayan, çirkinliğinden dolayı son derece üzgünler. Çoğunluk en azından bir katın daha yıkılması ve Ferruh Başağa'dan yeni bir pano projesi çizmesi için ricada bulunularak, bu büyük ayıbın bir parça olsun telafi edilmesi gerektiğini düşünüyor. Bina, şimdiki haliyle etrafındaki tarihî binaları ezip geçmekte, Ada'nın dokusunu ve siluetini bozmakta, imar kurallarının delinmesi konusunda çok ciddi bir örnek oluşturmaktadır.

Binanın izin süreçleri Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından Koruma Kurulu'na verilen dilekçeyle araştırılmaya başlandı. Duyarlı vatandaşlar konunun takipçisi olmaya devam edecekler. Bazı Heybeliadalılar yayımladıkları bildiride duygularını şöyle ifade ediyorlar:
Deniz Aygün (ressam): "Tüm Adalılar yeni binayı görünce büyük bir şok geçirdiler. İster istemez ben şöyle düşündüm: Heybeliada'nın ön cephesi gibi Deniz Kuvvetleri için bu kadar tarihî bir noktada, hem de İstanbul'un en önemli sit alanlarından birisinde, Deniz Kuvvetleri gibi halk arasında güven duyulan, sanata katkılarıyla sanat çevrelerinin takdirini toplayan bir kurum, bu ayrıcalıklı noktaya Türk çağdaş mimarisinin başyapıtını yapmalıydı. Biz çağdaş Türk mimarisi hakkında her kitabın kapağında o binanın fotoğrafını görmeliydik. Heybeliada'daki bu okul, böyle bir proje yapmak için eşsiz bir fırsattı. Modern Türk düşüncesini, modern bir orduyu ve modern Türk mimarisini temsil edecek bir bina yapılmalıydı. Bu fırsatın değeri bilinmedi. Bu kadar bağlamına duyarsız bir binanın yapılmış olması ve Ada'nın dokusuna indirilen bu büyük darbe çok üzücü."

Heybeliadalılar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Baki Kara: "Eğer bina gerçekten yıkılacaksa yerine daha iyisi yapılmalıydı. Preveze Savaşı panosu ve Deniz Lisesi, Ada'yla özdeşleşmişti. Ada'ya gelince ilk dikkati çeken bunlardı. Eski bina, panoyla beraber hem ordunun gücünü simgeliyor, hem de gizliyordu. Binayı bir müze gibi algılatıyordu, Ada'ya gelirken sanki bir müzeye yaklaşıyormuşuz gibi hissediyorduk."

Ziya Işık (emlakçi): "Bu binaya halk karşı. O pano çok güzeldi. Hiç kimse böyle bir binanın yapılacağına inanmıyordu, tahmin etmiyordu. Ada'nın bütün süsünü bozdu. Vapurdan gelip geçen lanet okudu. 1954'te biz Ada'ya geldiğimizde, o panolu bina ve lojmanlar da yoktu. Onların yerinde tek katlı Rum evleri vardı. Hepsi yıkıldı. Okul binasının yerinde de bir baraka vardı. Böyle bir binayı gören Ada'ya gelmek bile istemiyor. Bitişik nizam oldu resmen, manzarayı kapattılar. Tek çare, o bina yıkılacak yerine en fazla tek katlı bina yapılacak. Gelen geçen, "siz Ada'da değil miydiniz, niye böyle bir şeye izin verdiniz" diyor. Deniz otobüsü iskelesi nasıl haykırıyorsa, bu yeni bina da öyle haykırıyor. Önce dendi ki bahçe olacak. Gökdelen oldu."

Ahmet Dilmaç (pastaneci): "Eskiden daha güzeldi. Bu bina Ada'ya göre büyük ve yüksek. İmar kuralları Ada'da neyse, Ahmet'e de Mehmet'e de aynısı uygulanmalı."
Türkan Uras (emekli Deniz Lisesi öğretmeni): "Birdenbire oldu. Pano çok güzeldi. Yeni bina bir beton yığını. Bunu nasıl yaptılar? Deniz otobüsü iskelesi de öyle. Binanın bir katı daha yıkılmalı. Tüylerimiz diken diken oldu. Mahvetti Ada'yı."
--

03 Temmuz 2008

ADALAR POSTASI-183: heybeliada bahriyeli okulu duvarindaki mozaik?

ADALAR POSTASI
28 Kasım 2005

..........................................................................
From: Erendiz Ozbayoglu
Date: Mon, 28 Nov 2005 16:11:48 +0200
To: ADALAR POSTASI
Subject: Re: [adalar_postasi] Heybeliada Bahriyeli Okulu Duvarindaki Mozaik?

Sevgili Cigdem Hanim,

Uzun bir aradan sonra Heybeli'ye gittigimde, yeni yapilan binayi vapurdan, uzaktan gormus, fenalastigimi hissetmistim. Sonradan iki kati kestiklerini soylediler.

O gun okula gidip bir subaya bu isi nasil yaptiklarini sormustum, o da bilgisi olmadigini, Ankara'dan oyle emir gelmis olabilecegini soylemisti. Mozaiklerin kutulara dolduruldugunu gordugunu de anlatti. O gunlerde bu konuda gazetede yazan tek kisi -hemen hemen- İpek Hanım'in esi Oral Calislar'di, gazeteyi hala sakliyorum. Baska kimseler yazmaya deger gormediler, Hulya Avsar'in donu falan olmadigi icin.

Maalesef Heybeli'nin Buyukada'ya bakan tarafina da cok yapi insa edildi, Bizans kaynaklarinda inceledigimiz yerler birer ikiser gitti... ilgisizlikten.

Erendiz


..........................................................................
Buyukada, 28 Kasim 2005

Sevgili Erendiz Hanim,

Heybeli'nin Buyukada'ya bakan tarafina bakamiyorum; bakinca sinirimden cildiriyorum!
Bu imar saldirisi esnasinda ilgisizlikten birer ikiser yok olan Bizans kaynaklarindan incelemis oldugunuz yerleri
lutfedip bizlerle de paylasirsaniz; elimizdeki degerin ne oldugunun farkina varip
neleri kaybediyor oldugumuzun bilinciyle korunmalari yolunda daha duyarli olur muyuz acaba?

Adalar ile ilgili sudurmekte oldugunuz arastirmalariniz yayimlandi mi?
ADALAR POSTASI’ni da yazilarinizdan mahrum birakmamaniz ricasiyla...

Tesekkurlerimizle...

Selam ve sevgiyle...

Emine Cigdem Tugay
)O(

+ Oral Calislar, Heybeliada Bahriyeli Okulu’nun Duvarindaki Mozaik hakkindaki yazisini ADALAR POSTASI’na yollar mi acaba?

ADALAR POSTASI-182: heybeliada bahriyeli okulu duvarindaki mozaik?

ADALAR POSTASI
28 Kasım 2005

From: Gunduz Vassaf
Date: Mon, 28 Nov 2005 00:11:01 EST
To: ADALAR POSTASI
Subject: Re: FW: [adalar_postasi] Heybeliada Bahriyeli Okulu Duvarindaki Mozaik?

Ben de merak edip gazeteye sormustum Ferruf Bey'in bilgisi var mi varsa tepkisi ne oldu diye, bana aktirilan, ama hic hic emin degilim, kendisinin de belki kirildigindan ilgilenmek istemedigiydi, hayattaysa sorusturulabilir
gunduz v

ADALAR POSTASI-181: tesrih-i beser!...

ADALAR POSTASI
27 Kasım 2005

Istanbul’da tesrih-i beser...
tesrihler pencerelerden bizi seyreyler!

Askeri Tibbiye Okulu
6. sinif ogrencileri

Abdullah Biraderler
1880-1893

ADALAR POSTASI-180: istanbul'da ölüm...

ADALAR POSTASI
27 Kasım 2005


Osmanli Bankasi Muzesi’ndeki Istanbul’da Olum Sergisi’ni gezdiniz mi?

Peki ya Adalar’daki mezarliklarda hic gezindiniz mi?
)O(



Uskudar Karacaahmet Mezarligi 1880-1893,
Abdullah Biraderler.






http://www.obmuze.com/sergi19.asp

Osmanlı Bankası Müzesi'nde Yeni Bir Sergi:
İSTANBUL'DA ÖLÜM

İSTANBUL'DA ÖLÜM

Osmanlı-İslâm Kültüründe Ölüm ve Ritüelleri
16 Kasım 2005 - 31 Mart 2006

OSMANLI BANKASI MÜZESİ
Bankalar (Voyvoda) Caddesi
35/37 Karaköy
Bugünü anlamak için geçmişi incelemeyi misyon edinen Osmanlı Bankası Müzesi, bu kez insan yaşamında "doğum" kadar önemli bir yer tutan ölüm olgusunu irdeliyor. İstanbul'da Ölüm başlıklı sergide, Osmanlı-İslâm kültüründeki ölüm ve ritüeller, belge, minyatür, gravür, dönem fotoğrafları, mezar taşları ve çeşitli objelerle anlatılıyor.

Sergi, 16 Kasım 2005 - 31 Mart 2006 tarihleri arasında açık kalacak.

Küratörlüğünü Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Edhem Eldem, tasarımını Bülent Erkmen'in üstlendiği sergi, Kent ve Ölüm, Osmanlı-İslâm Ölüm Kültürü, İktidar ve Ölüm, Osmanlı Mezar Taşları, Ölüm Biçimleri, Modernlik Halleri, Milliyetçilik ve Ölüm bölümlerinden oluşuyor.

İstanbul'da Ölüm sergisi, Osmanlı Müslüman toplumunun, özellikle de İstanbul halkının toplumsal, kültürel, zihinsel yapısını ve zaman içindeki değişimini anlamak için, ölüm konusunu da kapsamlı bir şekilde inceliyor. Sergide; 1453-1922 yılları arasında ölümün algılanışından miras paylaşımına, intihardan idama, mezar taşlarından kardeş katline, değişen şehadet kavramından cenaze törenlerine kadar, Osmanlı-İslâm ölüm kültürü ve olgusunun değişik boyutları sunuluyor.

ADALAR POSTASI-179: ADALAR POSTASI!...

ADALAR POSTASI
27 Kasım 2005

ADALAR POSTASI simdilik asagidaki adreslere ulasiyor...
ADALAR POSTASI'nin ulasmasini istediginiz adresleri,
ADALAR POSTASI’na (operad@e-kolay.net) bildirmenizi rica ederiz...
Ayrica ADALAR POSTASI’ni takip etmek istemiyorsaniz da lutfen haber verin!

Arif Caglar, Arif Suyabatmaz, Asaf Guven Aksel, Ayse Caglar, Aysel&Oktay Yenal, Behic Ak, Burcin Altinsay, Canan ve Mete Alioglu, Cem Dilan, Cemal Beskardes, Deniz Kandiyoti, Dilek Bektas, Dilek Turgay, Dilek Zaptcioglu, Dogan Basak, Ela Ergun, Emine Cigdem Tugay, Emre Zeytinoglu, Ender Eren, Erendiz Ozbayoglu, Ergin Sezgin, Esen Camurdan, Fatma Artunkal, Gündüz Vassaf, Gunes Tokcan, Huricihan Islamoglu, Idil Ozsöyler, Ipek Calislar, Ismail Serdar Demir, Jurgen Gottschlich, Korhan Gumus, Leyla Caglar, Leyla Ozalp, Mehmet Gureli, Mehmet Selim Baki, Mehmet Selim Tugay, Melda Keskin, Meltem Ahiska, Meral Tamer, Metin Karadag, Mevlut Kurban, Mirey Goldag, Mukaddes Orcun, Murad Sezer, Mustafa Occetin, Nevay Samer, Nilgün Misirli, Nur Mörer, Oral Calislar, Orhan Bursali, Osman Bahadir, Ozlem Yuzak, Panoyati Nikolaidis, Poli Teoharidis, Rabia Gürol, Rezan Peya Gökcen, Rifat Kandiyoti, Sebnem Selisik Aksan, Selcuk Esenbel, Selcuk Sonmezer, Sirma Sonmezer, Suna Kusadali, Talat Hitay, Timucin Gurer, Yeliz Yalin.
--

ADALAR POSTASI-178: heybeliada bahriyeli okulu duvarındaki mozaik?

ADALAR POSTASI
27 Kasım 2005


Sevgili Rezan Peya Gokcen ile Arif Caglar mektuplarini adalar_postasi@yahoogroups.com adresine gondermisler. Pek de iyi etmisler ancak maalesef bazilarimizin e-mail adresleri vaktiyle yahoogroup'tan yaptigimiz davete sanirim teknik nedenlerle cevap veremediginden ADALAR POSTASI’ni yine operad@e-kolay.net adresinden gondermekteyim. Aramiza yeni okuyucular da eklendiginden ve kendilerini yahoogroup'tan davet etmeye firsat bulamadigimdan Heybeliada Bahriyeli Okulu duvarindaki mozaik konulu bu iki mektubu hepimize ulasmasi icin yineliyorum! Kusura bakmayin!

Selam ve sevgiyle...

Emine Cigdem Tugay
)O(

.........................................................................
From: Rezan Peya Gokcen
Reply-To: adalar_postasi@yahoogroups.com
To: adalar_postasi@yahoogroups.com,
vapurlarimizi_vermiyoruz@yahoogroups.com
Subject: [adalar_postasi] Heybeliada Bahriyeli Okulu Duvarındaki Mozaik?
Date: Sun, 27 Nov 2005 05:56:48 -0800 (PST)

Çiğdem Hanım;

Heybeliada Bahriyeli Okulu'nun ahşap yapı iken çekilmiş 100 yıldan fazla eski fotoırafına eklediğiniz, ''üzerine uzaydan bir beton heyyula düşmüştür!'' başlığına gülmekten kendimi alamadım. Aynı zamanda bu 'sadme' bana birşeyi sormamı hatırlattı size:
Bundan önceki Heybeli Bayriyeli Okulu'nun denize bakan beton duvarında eski bir deniz savaşını canlandıran büyük ve başarılı mozaik çalışması vardı. Sanatçı Ferruh Başağa'nın yapıtı olan bu kocaman mozaik, Denizcilik Okulu'nun simgesi olmuştu adeta ve onu görünce Heybeli'ye vardığımızı hemen anlar; vapur önünden geçerken hep seyrederdik. Şimdi bu eser ortadan yok olduğuna göre, şu son heyyula acaba mozayik yapıta da zarar verdi mi, dersiniz? Dikkatle indirilip tekrar yerine yerleştirilebilirdi. Bir ipucu verebilirseniz, tatmin olacağız. Şimdiden teşekkürler.

Rezan Peya Gökçen


.........................................................................
From: Arif Caglar
Reply-To:
Date: Sun, 27 Nov 2005 16:19:37 +0000
To:
Subject: RE: [adalar_postasi] Heybeliada Bahriyeli Okulu Duvarındaki Mozaik?

Bildigim kadariyla Ferruh Başaga'nin mozaik tablosu kirilip çöpe atildi.
Bizde mozaikler çöpe en iyi ihtimalle denize atilir. Benim çocuklugumda Saraçhanebasi'na insa edilen Belediye Sarayi'nin temeli kazilirken çikan Bizans Saray mozaikleri de kamyonlarla Yenikapi'ya tasinarak denize dökülmüstü. Türkiye zengin bir kültür tahribati tarihine sahiptir. Bu topraklarda yasamis bütün halklar kendi kültürleri dahil bütün kültürleri tahrip etmislerdir. Biz de izzet ve ikballe bu gelenegi sürdürüyoruz. Daha fazlasini yapamadigimiz için kusura bakmayin, gücümüz bu kadarina yetiyor.

ADALAR POSTASI-177: kınalıada'da...

ADALAR POSTASI
27 Kasım 2005

http://www.genealogyimagesofhistory.com/images2/Gabrielle%20D'Annunzio.jpg

BRISTOL, Admiral - 1920 - Pictured as American High Commissioner in Constantinople entitled REMNANTS OF WRANGEL'S ARMY SEEKING REFUGE IN CONSTANTINOPLE - showing pictures boatloads of refugees being landed at Proti Island, Constantinople and daily scent at Mrs. Bristol's American canteen at the Sirkedji Railroad station at Stamboul as saved from this old American pictorial magazine saved from this old American pictorial magazine.

BRISTOL'S CANTEEN, Mrs. - 1920 - Pictorial collage entitled REMNANTS OF WRANGEL'S ARMY SEEKING REFUGE IN CONSTANTINOPLE - showing pictures boatloads of refugees being landed at Proti Island, Constantinople and daily scent at Mrs. Bristol's American canteen at the Sirkedji Railroad station at Stamboul as saved from this old American pictorial magazine saved from this old American pictorial magazine.

ADALAR POSTASI-176: gaz verme!...

ADALAR POSTASI
26 Kasım 2005

Bugun Samsun'da yarin Adalar’da!
Gaz Verme Toreni olacak!
Biz almasak!
)O(

http://www.radikal.com.tr/

Samsun'da gaz verme mitingi

Samsun'da bugün partisinin mitingine katılacak olan Başbakan Erdoğan, vatandaşlara icraatları hakkında bilginin yanı sıra 'gaz' da verecek.
Erdoğan'ın vanayı açmasıyla doğalgazlı hayata başlayacak olan Samsunluların mitinge katılması için AKP teşkilatı teyakkuza geçti.
Kenti afişlerle donatan AKP İl Başkanı Fuat Köktaş, "Kısa mesaj atıp telefon açarak halkımızı mitinge çağırıyoruz" dedi.
--

ADALAR POSTASI-175: kınalı'da 2...

ADALAR POSTASI
29 Kasım 2005

Odessa’dan Kinaliada’ya gelen Rus gocmenler, Russian Sisters Volunteers ile Amerikan Kizilhac hemsirelerinin himayesinde!
Sene 1919/20.

ADALAR POSTASI-174: kınalı'da 1...

ADALAR POSTASI
28 Kasım 2005

Odessa’dan Kinaliada’ya gelen Rus gocmenler, Amerikan Kizilhaci’nin hemsireleri ve sosyal yardim gorevlilerinin himayesinde!
Sene 1919/20.

ADALAR POSTASI-173: büyükada'dan...

ADALAR POSTASI
27 Kasım 2005

Bu defa da 1880-93’lerde Büyükada’dan kizil camlarin arasindan Heybeli’ye bir bakis...
Abdullah Biraderler.

ADALAR POSTASI-172: heybeli'den...

ADALAR POSTASI
26 Kasım 2005

1880-1893’lerde Heybeli’den Buyukada’ya bir bakis... Ve de sira sira serviler...
Abdullah Biraderler.

ADALAR POSTASI-171: budapeste'den bir mektup var!

ADALAR POSTASI
24 Kasım 2005

From: Arif Caglar
Date: Thu, 24 Nov 2005 17:52:51 +0000
To: ADALAR POSTASI
Subject: RE: ADALAR POSTASI: Kahta'dan bir mektup var!

Çocuklar kalbimizi 12'den vurur. Unutmaya çalıştığımız bu ve benzeri fotoğraflardan elimizin altında ve hafızamızda ne kadar çok var. Evet, bireysel çabalarımız yetersiz kalmaktadır, yetersiz kalacaktır. Halktan toplanan vergiler ve daha da önemlisi bu çocukların geleceğini ağır ipotek altına alan borçlanmalarla devletin kasasına doldurulan paralar hiçbir hesap sorulmadan dirayetsiz, ehliyetsiz, sorumsuz ve cahil bir güruh tarafından yağmalanıyor, gereksiz yerlere savruluyor, yandaşlara dağıtılıyor, ceplere dolduruluyor. Bu yağmadan pay almak için birbirlerini yiyenler meclislerde birlik olup karşılıklı birbirlerini aklıyorlar. Ölmemişlerse elleri öpülüyor, kıçları yalanıyor, yumurtladıkları her ebleh kelam üç günlük düstur olarak başlarda gezdiriliyor. Ölmüşlerse cenazeleri pek görkemli oluyor, yiyip yuttukları paralar aileye kalıyor, isimleri bulvarlara, caddelere, sokaklara, çeşmelere, okullara tabela oluyor. Silahlı külahlı darbe yaparlarsa galerilerde resimleri satılıyor, yasaları çiğnemekten ve
cinayet işlemekten hapiste yatacak yere "haklıydı, iyi yaptı" gibi kısa akılla baş tacı ediliyorlar. Din zırvasıyla akıllar iptal edilip yağmaya kılıf dikiliyor. Hal buyken ve bu çocukların hakkı ve geleceği top yekün yağmalanırken biz bu haydutların peşni bırakıp yarattıkları çirkinliği biraz olsun rötuşlamak için insani bir dayanışma gösterebiliriz. Bir aldatmaca. Kardeşim siz asıl meseleye ne zaman geleceksiniz? Çocuklar kalbimizi 12'den vurur. Aklınızı da 12'den vursun.

ADALAR POSTASI-170: kahta'dan bir mektup var!

ADALAR POSTASI
24 Kasım 2005

her gün ders anlatmaya girdiginiz siniflarda,
acinacak halde olan, üsüyen çocuklari görüp,
her sabah ayni buruklugu yasamanin
benim ve diger ögretmen arkadaslarim için
ne kadar zor bir durum oldugunu anlatabilmek
ve her gün ayni saatlerde, ayni yerde, ayni çocuklari
ayni perisan halde görmenin
verdigi üzüntüyü vurgulamak ve paylasmak
amaciyla sizlere tekrar yazmak istedim.

Fotograflarindan bazilarini ekleyerek
hissettiklerimizi hissetmenizi istedim.

Bireysel çabalarimiz yetersiz kalmaktadir.
Bu çocuklarin desteginize gerçekten ihtiyaçlari var.

Bu çocuklarin bir çok eksigi bulunmaktadir.Bu eksikleri
sizlere kisa basliklar halinde iletmekte yarar olacagini
düsünüyorum.

-Okulumuzda kütüphane ve kitap bulunmamaktadir.
-Ögrencilerimizin kislik giysilere ihtiyaçlari vardir.
-Ögrencilerimizin kirtasiye malzemesine ihtiyaçlari vardir.

Saygilarimla...

Açik adres ve telefonlarimiz asagida bilginize sunulmustur.
Her türlü desteginizden dolayi simdiden sonsuz tesekkürlerimi sunarim.

(Bu yardim talebini destek olabilecek yerlere iletirseniz daha verimli
sonuçlar ortaya çikacaktir.)

Adres: Celal Bayar IÖ
Yeni Mah.Celaleddin Cad
02400 Kahta/ADIYAMAN
tel: 0416 726 02 17

Celal Bayar Ilkögretim Okulu
Idareci ve ögretmenleri adina;

Bilal ZEMIN
Türkçe Öðretmeni
0505 500 96 34

ADALAR POSTASI-169: bahriyeliler!

ADALAR POSTASI
24 Kasım 2005

Fotografta gorulen Heybeliada Bahriye Mektebi’nin uzerine uzaydan beton bir heyyula dusmustur!

Heybeli’de Bahriyeliler / Abdullah Frères 1880-1893.

ADALAR POSTASI-168: vue de prinkipo...

ADALAR POSTASI
24 Kasım 2005

Büyükada (Princes Islands) 1880-1893 / Abdullah Frères.

ADALAR POSTASI-167: büyükada island, turkey turkish delight...

ADALAR POSTASI
24 Kasım 2005

http://www.nationalgeographic.com/traveler/articles/1090turkey.html

Büyükada Island, Turkey Turkish Delight
By Richard Busch


It's just a ferry ride from the heart of Istanbul, but it feels like another world. The bucolic island of Büyükada, where cars are banned and the main form of transportation is by horse-drawn carriage, offers a perfect escape from the city's hustle and bustle. This is a place where time drifts by slowly.

The largest of nine islands in the archipelago known as the Princes' Islands (the name dates to A.D. 569, when Emperor Justinian II built a royal palace here), Büyükada sits in the Sea of Marmara. For hundreds of years, up until the 19th century, the island was populated by monks and nuns—their monasteries and convents dotted the hills—by farmers who grew vegetables and grapes, and by fishermen who reaped rich harvests from the waters.

The Princes’ Islands remained sparsely populated until the mid-1800s, when ferry service from Istanbul opened them to regular visitation. Adventuring French and British visitors had already discovered their charm, and soon wealthy Greeks, Armenians, Jews, Turkish merchants, and members of the Ottoman court built summertime retreats here—handsome wooden homes with gardens full of honeysuckle, mimosa, and jasmine, and far-reaching sea vistas. Hotels, restaurants, and cafés followed, creating full-service summer resorts, but through it all the islands held on to their essentially quiet nature.

Visitors stepping off the dock onto Büyükada are met with the soft clip-clopping of horses' hooves and the aromas of grilled fish and roasting meat wafting from nearby restaurants. After a bite, they can hire a carriage (here called a phaeton) for a tour of the island, stopping at several of the summer houses built in the last century, distinctive for their decorative balconies, shutters, and trim. Along Karacabey Bay a cobblestone pathway leads up to the ancient hilltop Ayios Nikolaos monastery, a ramshackle sort of place with heart-stopping views over the water far below.

The island's waterfront, with its lineup of restaurants, bustles in the evenings. Nearby sits the double-domed Splendid Palace Hotel, built in 1911; guests have included Edward VIII and Wallis Simpson.

Back in darker times, Büyükada and the other islands became a place of exile for fallen rulers and noblemen. New emperors often banished their brothers and other family members here—sometimes after having them blinded or maimed—to ensure that there would be no competition for power.

Visitors may be surprised to learn that Büyükada was a place of exile into the 20th century: Leon Trotsky, Russian Communist revolutionary, took up residence here after being expelled from Stalin's Soviet Union in 1929, and wrote much of his three-volume History of the Russian Revolution between dips in the island's clear blue waters.

The information in this story was accurate at the time it was published, but we suggest you confirm all details before making travel plans.
--

ADALAR POSTASI-166: istanbul 1600 yıllık bir müzedir...

ADALAR POSTASI
23 Kasım 2005

Istanbul 1600 Yillik Bir Müzedir...

Dogan Kuban’in, YAPI Dergisi’nin Kasim 2005 (no: 288) sayisinda yayimlanan
“Istanbul Müze-Kent Projesi Üzerine: Istanbul 1600 Yillik Bir Müzedir...” baslikli yazisi Adalar Postasi’na verildi...

* * *



İstanbul Müze-Kent Projesi Üzerine:
İSTANBUL 1600 YILLIK BİR MÜZEDİR...

Doðan Kuban

En büyük Pagan, en büyük Hýristiyan ve en büyük Ýslam
imparatorluklarýnýn baþkenti Ýstanbul, dünya tarihinin
en simgesel kenti sayýlabilir. Bütün düzensizliðine
karþýn yüksek bir evrensel statüsü vardýr, bütün
çirkin geliþmesine karþýn dünyanýn en güzel
kentlerinden biri olarak algýlanabilir. Eðer fiziksel
çevre ile insan mutluluðu arasýnda bir iliþki varsa
bunun en olumlu örneði Ýstanbul olmalýdýr. Kentin
çekirdeði olan suriçi bir müzedir. Bu suriçinin 1635
yýllýk bir destansý tarihi vardýr. Ve bu destan,
klasik dünya tarihinin merkez öyküsünü oluþturur.
Avrupa’nýn tarihi buna sonradan takýlmýþtýr.
Topraðýnýn altýnda Konstantinus’un Yeni Roma’sýnýn
kalýntýlarý, bin yýllýk Bizans Ýmparatorluk
baþkentinin kalýntýlarý, 500 yýllýk Osmanlý
baþkentinin kalýntýlarý vardýr. Topraðýnýn üstü Geç
Antikitenin en güçlü surlarý, Küçük ve Büyük Ayasofya
gibi geç antik yapýlar, Bizans mimarisinin en zengin
mirasý, Topkapý Sarayý ve Osmanlý Çaðýnýn en görkemli
anýtlarýyla süslüdür. Bu suriçi son otuzbeþ yýlda o
zamana kadar sakladýðý tarihsel dokusu ve konutlarýnýn
yüzde 90’ýný yaðmaya kurban vermiþtir. Yine de her
elli metrede tarihten bir þeyler sunar. Kýsaca, bu
kent olaðanüstü bir müzedir. Bu kadar aðýr bir mirasýn
çekirdeðine uydurma tarihi mahalleler yapmayý düþünmek
tanýmlanmasý zor bir davranýþtýr. Ne var ki “Ýstanbul
Müze-Kent” sloganý arkasýnda bu düþüncenin yattýðýný
öðrenerek yarým yüzyýllýk mimar-restoratör ve tarihçi
yaþamýnýn en büyük þaþkýnlýðýný yaþadým. Bu kadar
güçlü bir geçmiþten bu kadar az nasiplenmek ortalama
toplumsal cehaletin yaygýnlýðýnýn ve korkunç bir tarih
bilinci yokluðunun ifadesidir. Belediye, “Ýstanbul
Müze-Kent” projesinden söz ettiði zaman, “herhalde bu
bilincin ifadesidir” diye sevinmiþtim. Gerçi nüfusu on
milyonu çoktan geçmiþ bir tarihi metropolise onbin
nüfuslu bir kasaba gibi, “Ýstanbul Müze-Kent” demek
pek yakýþýk almýyor. Bunun entelektüel içeriði olsa
olsa “miniatura parký” gibi bir eðlence alaný anlamýna
gelebilir. Ýlkel bir reklam sloganý... Fakat yarým
yüzyýldan bu yana kamu kuruluþlarýndan duyarlý,
entelektüel düzeyi yüksek sözler dinlemek umudunu
çoktan yitirdiðimiz için turistik bir slogandan pek
rahatsýz olmadým. Yeni belediye baþkaný geniþ ve
dinamik bir teknisyen kadrosunu kentin planlanmasýyla
görevlendirmiþti. Hattâ bir danýþma kurulu bile
düþünülmüþtü. Danýþma Kurulu toplantýsýnda Müze-Kent
sloganý arkasýndaki programý dinleyince dehþete
düþtüm.

“Müze-Kent” pratikte þu anlama geliyormuþ: Bütün
suriçinde, fakat ilk aþamada yalnýzca Süleymaniye ve
Haliç arasýnda, depremde nasýl olsa yýkýlacaðý için
2000 yapý kamulaþtýrýlarak yýkýlacakmýþ. Ve yerlerine
eski Osmanlý konutlarý üslubunda, depreme dayanýklý
ahþap yapýlar tasarlanacakmýþ. Deðerli mimarlarýmýzýn
bu yalancý tarihi yapýlarý, Ýstanbul’u Müze-Kent
yapacakmýþ. Örneðin eski Kirazlý Mescit Sokaðýndaki
görkemli konaklarýn yerinde, çaðdaþ mimarlarýmýzýn,
sivil mimarimizi, bütün tatlarýyla özümsemiþ, çelik
iskeletli, depreme dayanýklý projeleri uygulanacakmýþ.
Önlerinde asfalt yollarý, granit kaldýrýmlarý ve park
etmiþ otolarýyla birlikte kuþkusuz. Osmanlý geçmiþi
bunlarla neden ihya olmasýn? Kuþku veren ufak bir
nokta var: Dünyada hiçbir ülkede böyle bir uygulama
yok. Katýlmak istediðimiz Avrupa’da, hayran kaldýðýmýz
Amerika’da, hattâ Kuzey Afrika Ýslam ülkelerinde,
doðrusu istenirse bütün dünyada böyle bir þey yok. Ben
böyle uydurma kent sokaklarýný içlerinde kovboy filmi
çekilen Los Angeles’taki Paramount stüdyolarýnda
görmüþtüm. Biri Barselona’da, öteki galiba Jakarta’da
iki mimari müze gördüm. Ýspanyol ve Endonezya yöresel
mimarilerinden örnekler içeriyorlardý.

Bu konuya yarým yüzyýldan fazla emek vermiþ, eðitim
yapmýþ ve Amerikan Mimarlar Enstitüsü’ne koruma
baðlamýnda þeref üyesi yapýlmýþ bir üniversite hocasý
olarak hem belediye, hem kültür bakanlýðý, hem de
danýþmanlýk eden mimarlara dünyanýn hiçbir yerinde
böyle bir uygulama olmadýðýný, bunun bütün çaðdaþ
öðretilere, kurallara, anlaþmalara, bizim yarým
yüzyýldýr öðretmekte olduðumuz bütün restorasyon
öðretimine aykýrý olduðunu, Ýstanbul gibi bir kentle
Miniatura Parký gibi oynamanýn bir kültür skandalý
olduðunu ve bunun bütün dünya profesyonel kamuoyu
önünde komik bir teþebbüs olarak algýlanacaðýný
anýmsatmayý akademik ve namuslu bir aydýn görevi
olarak görüyorum. Bu projenin savunmasýný iki nedene
dayandýrmýþlar. Bu yapýlar depremde zaten
yýkýlacakmýþ; Avrupa da savaþtan sonra böyle yapmýþ.
“Depremde zaten yýkýlacak” diye, belediye hiç bina
yýkmadý. Yoksul bir ülkede her duvar önemli bir
paradýr. Bu davranýþýn daha ucuz bir seçeneði olmalý.
Böyle bir alanda yapý ekonomisinin içeriði konusunda
bazý þeyleri anýmsatmakta yarar var. Kamuya ait tarihi
bir alan pazarlanmaz. Baþka bir deyiþle “biz bu iþin
parasýný buluyoruz, bundan zararlý çýkmayýz” gibi bir
bakkal hesabý Süleymaniye çevresinde bir alan için
akla bile gelmemelidir. Tarihi korumanýn bir masrafý
olacaktýr... Bu alanýn kentin güzelliðine katkýsý kamu
ve kültür yararýdýr; para ile ölçülmez. Bundan
fedakârlýk da edilemez. En rasyonel, kamu için en
yararlý ve en güzel olan yapýlýr. Fakat bu paralar
hangi yolla geri gelirse gelsin, devlet ya da
belediyenin parasý deðil, halkýn sýrtýndan çýkmak
zorunda olan paralardýr. Bunun manipülasyonu ne denli
ustaca da olsa halkýn parasýdýr. “Olsun da, ne olursa
olsun” diye bir ilkeyle yapýlamaz.

Avrupa örneklerinden söz edildi. Fakat yapýlaný
bilmiyorlar. Savaþtan sonra yýkýlan, ülke için simge
deðeri taþýyan kent merkezleri özellikle Polonya’da
Varþova, Gdansk Wroclav gibi, ya da tahrip olan kent
dokularý yenilendi. Bunlar büyük tarihi
prestijlerinden dolayý ve eski belgelere ve hemen
hemen tümü var olan rölövelere göre yeniden yapýldý.
Fakat hiçbir yerde çaðdaþ mimarlar tarafýndan yeniden
uyduruk tarihi dokular, cepheler tasarlanmadý. Mimar
Sinan’ýn yapýtlarý arasýnda genç mimarlarýmýzýn, kendi
çaðlarýný deðil, anlamakta zorluk çektikleri tarihi
yapýlarýn kuklalarýný yapmalarýný þimdiye kadar hiçbir
plancý düþünmemiþti. Bu anlayýþ, Türkiye’de hepsi
birbirinden çirkin, sözde klasik üsluplu yüzbin camiyi
doðal gören bir tarih ve sanat görüþüdür. Herhalde
Ýslam dini yapý geleneði imgesine ve Türk mimari
kültürünün çaðdaþ görüntüsüne zarar veren yapýlarýn
baþýnda bunlar gelmektedir. Bana kalýrsa dünya tarihi
kentleri listesinden çýkarýlmasý düþünülen ya da
çýkarýlan Ýstanbul’un bu kaybolan statüsünü büsbütün
yoketmek için bize anlatýlandan daha iyi bir proje
düþünülemezdi. Süleymaniye ve Þehzade gibi büyük sanat
yapýtlarýnýn etrafýna sahte dokular ve binalar yapmak
kentin tarihine ve kültürüne hakarettir.
Süleymaniye’nin yanýna uydurma ahþap konutlar, yapýlar
düþünmek altýnýn yanýna teneke, zümrütün çevresine
sahte cam koymaya benzer. Bu, Çýraðan Sarayý’ný zengin
muhallebici dükkânýna çeviren turistik restorasyon
anlayýþýdýr. 1975 Amsterdam Konferansý’nda Türkiye’yi
temsil eden heyetin baþkanýydým. O konferansa bir
uygulama ile katýlamadýk. Fakat Prof. Nezih Eldem’in
Süleymaniye’deki bazý sokaklar için çaðdaþ yapýlar
öneren bir “infill” (boþluk doldurma) tasarýmý vardý;
onu sunduk. Aradan 30 yýl geçtikten sonra yapýlmak
istenenleri görünce politikacýlarýn bilgiden bu kadar
uzaklaþmalarý beni þaþýrtmadý desem yalan olur. Bunun
aracýsýnýn bir profesör olmasý da bir baþka
bahtsýzlýk.

Belediye sorumlularýnýn ve bu projeyi hazýrlayanlarýn
iyi niyetlerinden gerçekten kuþku duymuyorum. Fakat
tarihi çevreyi yenileme kurallarýndan hiç haberleri
olmadýðýný, dünyada ya hiçbir þeyi görmemiþ, ya da
anlamamýþ olduklarýný, ayrýca Ýstanbul’un tarihinin
tekliði, özelliði ve azameti baðlamýnda ve çaðdaþ
sanat duyarlýðý konusunda da daha yetiþmemiþ
olduklarýný düþünmek zorunda kalýyorum. Oysa
Türkiye’de tarihi çevre öðretimi bu hassasiyete
1970’lerde ulaþmýþtý. Bu bir entelektüel çöküntüdür.
Sanatýn ve bilimin iyi hazýrlanmamýþ politik projeler
hizmetine girmesidir.

Ýstanbul, ne kadar yýkarsanýz yýkýn, yine bir müzedir.
Ama bir tane daha Ayasofya, bir tane daha Süleymaniye
yaparsanýz, artýk bir Müze-Kent olmaz. Hattâ
Disneyland bile olmaz. Bir Yanlýþlýklar Komedyasý
olur. Ýstanbul sürekli yanýp kül olmuþ bir ahþap yapý
kenti olduðu için 19. yüzyýl ortasýndan geriye gitmek
zaten söz konusu deðildir. O dönemden sonra da kalan
yapýlar parmakla sayýlacak kadar azdýr. Ve birkaç
sokakta yoðunlaþýrlar. Haliç’e indikçe kâgir ahþabýn
yerini alýr. Ýstanbul’un tarihi sokak dokusu 1851’de
Stolpe’nin, ve hattâ 1934’te Belediyenin kýlavuzunun
sayfalarýnda bile görülmektedir. Burada Belediye
yüzlerce binanýn rölövelerini yaptýrmýþtýr. Bu dokunun
yalnýzca kalan bölümleri ve kalan yapýlarý
korunabilir. Süleymaniye çevresinde korunmasý gerekli
yapýlar bilinen koruma kurallarýna göre korunur.
Aralarýna, tarihten haberi olan, eskiyi özümsemiþ ve
yetenekli mimarlar projeler önerirler. Ýstanbul’da tek
bir parselde, eskiye özenen birþey, bir yeni-Osmanlý,
bir neo-klasik yapýlabilir. Fakat Süleymaniye
çevresinde sahtecilik, kentin geçmiþine, Sinan’ýn ve
bu büyük anýtýn kurucularýnýn anýsýna hakarettir.

Bize her kent plancýsýnýn yaptýðý renkli haritalar
gösterildi. Þimdiye kadar bunlardan binlerce gördüm.
Týrtýl Paþa da Belediye’de yüze yakýn mimarý toplayýp
birkaç ayda bir Boðaziçi koruma planý yaptýrmýþtý.
Plan çizmekle uygulanabilir plan yapmak arasýnda
hiçbir iliþki olmayabilir. 1969 yýlýnda Büyük Ýstanbul
Nâzým Plan Bürosu’na Ýstanbul’un bütün tarihi dokusunu
gösteren planlarý, koruma amaçlý imar planlarýna temel
teþkil etsin diye hazýrlamýþtým. Bugün ne o sokaklar
kaldý, ne de hazýrladýðým planlar var belediyede.

Sayýn Belediye sorumlularýna ve proje hazýrlayanlara
Türk kent dokusunun özelliklerini bir kez daha
anýmsatmakta yarar var:

1. Yapýlar apartman deðil evdir.
2. Evlerin büyük çoðunluðu bahçelidir. Bahçelerde
büyük aðaçlar vardýr.
3. Yapýlar eþit yükseklikte deðildir.
4. Sokak dokusunda saðýr bahçe duvarý önemli
fizyonomik bir öðedir.
5. Sokak kaldýrýmsýzdýr. Yürüyen insan içindir.

Süleymaniye çevresinde bu karakteri koruyan doku ve
konutlar 1970’te hâlâ yaþýyordu; insanlar da
yaþýyorlardý. Bugün bütün bölge, depo, atölye ve
imalathane, bekâr odasý ve otopark olmuþtur.

Süleymaniye, Kanuni’nin emriyle Eski Saray’ýn
bahçesine yapýlmýþtýr. Baþka bir deyiþle bir yanýnda
saray vardý. Haliç’e doðru çarþý bölgesi, Süleymaniye
ile Þehzade arasýnda ekâbir’in konutlarý vardý. Baþka
bir deyiþle Süleymaniye kentin çarþý bölgesi ile konut
bölgesi arasýnda idi. Bugün Süleymaniye çevresinin,
daha önce de düþünülmüþ tek doðru kullanma kararý,
buranýn kültür etkinliklerine ve öðrenci yurtlarýna
yeniden tahsis edilmesidir. Burasý bir yaya
bölgesidir. Otomobil girmemelidir. Buna razý olacak
tek toplum sýnýfý, öðrencilerdir. Bu iþlev, yýkýlýp
yapýlacak yeni ahþap apartmanlar için uygun deðildir.
Çok para da getirmeyebilir. Süleymaniye’den yüzlerce
esnafý çýkarmak, araba sokmamak, sokak dokusunu
koruyarak kalan yapýlarý restore etmek, üniversite
kullanýmýna sunmak, kanýmca bize sunulan Müze-Kent
tasarýmlarýyla uyuþmamaktadýr. Haliç’e indikçe
müdahale parametreleri deðiþse bile ilkeler
deðiþmemelidir. Koruma bölgeleri, uzun vadede turizm
ve baþka nedenlerle para da getirirler. Fakat
Ýstanbul’un tarihi, spekülatif projelere kurban
edilmeyecek bir mirastýr.

Burada iþlev analizi malsahibi ve kiracý ya da iþ türü
gibi bir sayý tablosundan daha öte bir çalýþma
gerekir. Koruma alanlarýnýn iþlevsel taksimi, her
bölgeye getirilen iþlevlerle oradaki fiili durum
arasýndaki iliþki, fiziksel varlýðýn deðiþmeyen
boyutlarýyla önerilen iþlevler arasýndaki tekabül,
bunun bütün Eminönü-Unkapaný arasýndaki bölge ile
çeþitli boyutlardaki iliþkileri, yanlýþlýkla müze
farzedilen alanýn turizme açýlýþýnýn modaliteleri,
gelecek kültür ve ticaret etkinliklerinin “infill”
parsellerine daðýlýþý, mekân deðerlerinin analizi,
yapýlar için renk ve tekstür araþtýrmalarý, eski kent
dokusunun özelliðini oluþturan “iç yeþil”i yeniden
gerçekleþtirecek veriler ya da bunlarýn saðlanmasý,
hazirelerin ihyasý, en ince ayrýntýlarýna kadar yapý
yapý, köþe köþe düþünülecek ve büyük bir sevgi, belki
oraya baðlanan tarihi anekdotlarla zenginleþecek, bir
tarihi müze hassasiyetiyle büyük bir senaryo olarak
hazýrlanacak bir çevre ve üzerinde düþündükçe yeniden
þekillenecek bir çevre projesi. Bu, uydurma bina
cepheleri çizerek gerçekleþecek bir proje deðildir. Bu
ne yazýk ki “yatýr, iþlet, geri al” türünden bir
pazarlama iþi de deðildir. Kýsaca bu bir ticaret iþi
deðil, bir kültür iþidir. Fakat dünyada kültür için
dolaþan bütün turistlerin bildiði gibi, yalnýzca
Türkiye ve Ýstanbul’a onur ve prestij kazandýrmakla
kalmaz. Zamanla kapalýçarþý, Ayasofya, Topkapý Sarayý
gibi, para da kazandýrýr. Bunu gerçekleþtirecek
Belediye’ye de ün kazandýrýr.

1952 yýlýndan bu yana Ýstanbul tarihi ve koruma ile
uðraþan bir üniversite hocasý olarak, Belediye
“briefing”inden sonra bütün öðretim yaþamýmýn boþa
gittiðini düþündüm. Öðrencilerimden, öðrettiðim bütün
yanlýþ bilgiler için özür diliyorum. Politikanýn ve
para hýrsýnýn bilimsel düþünceye bu denli egemen
olacaðýný düþünememiþtim. Onca dinamik çalýþma gücünün
bir tahrip aracý olarak çalýþtýrýlabileceðini, bu
konuda yetiþmiþ olanlarýn eski deyimiyle “lal-ü ebkem”
kalacaðýný hayal edememiþtim. Fakat bütün bunlar,
proje adý altýnda elli yýldýr Ýstanbul’u bu hale
getiren sahte planlamanýn tahriplerine susmayý da
haklý göstermez.

ADALAR POSTASI-165: istanbul 1973-2003...

ADALAR POSTASI
23 Kasım 2005

Istanbul 1973-2003...




ADALAR POSTASI-164: ne adalar ne de bu dunya bizlere ait degil yalnizca!...

ADALAR POSTASI
16 Kasım 2005

Adalar ve de bu Dunya yalnizca bizlere mi tahsis olundu acaba?

Buyukada Kopek Barinaklari’ndaki kopekler ile Burgazada’dan iki kopek, soranlara Belediye’den oldugunu soyleyen Haluk Bey adinda biri tarafindan toplanarak cikartma gemisiyle Maltepe Iskelesi’ne goturulerek birakilmis! Bu sirada Askeriye tarafindan da zabit tutulmus. Belediye’nin veteriner hekimi Fahri Dal arandiginda ise Belediye’de Haluk Bey adinda biri olmadigi cevabi alinmis! Belediye de bu isi kendilerinin yapmadigini soyluyormus? Kim yapti o halde?

Pek cok soru geliyor aklimiza isyanla:

1. Adalar ve de bu dunya yalnizca bizlere mi tahsis olundu acaba?

2. Hizmette sinir tanimayan Belediyemiz, civar ilcelerin cirkin cop tenekeleri misal olmak uzere pek cok dokuntusunu toplarken
Ada sakinlerinden olan köpeklerimizi neden karsi iskeleye birakmakta?

3. Peki ya Adalar’in dogasinda bulunmayan ve dahi kuduz tasiyicisi olmalari ve sinirsiz ureyebilecekleri nedeniyle de olmayislarinda suphesiz fayda bulunan sincaplarin ormana salinmasi ile kopeklerin toplanmasi arasindaki celiskiye ne demeli? Karsiya birakilan kopekler asili ve takip edilebilir sekilde barkodlu iken sincaplar asisiz ve de takibi namumkun elbette! Adalar dogasinin canli zinciri icinde kendiliginden varolmayan sincaplarin birakilmasiyla neler degisti ve degismekte acaba? Adalar sakini olan kopeklerin surgunu de keza öyle!

4. Kopekler geregi gibi Kopek Barinaklari’nda barindirilamiyorsa eger barinaklar da yoksa oyumuzu vererek sectigimizi sandigimiz belediye, baskani ve de hizmetleri gibi sanal mi acaba?

5. Tipki mor salkimin hunharca kesilmesinde oldugu gibi yine inkar ediyor herkes! Tum bu isler peki kimin sorumlulugunda?

6. Adalar sakini iken Maltepe’ye surulen kopeklerin akibeti ne olacak?

7. Yoksa her derde deva niyetine: bu zihniyetteki adamlarin topunu cikartma gemisine koyup da Maltepe Iskelesi’ne mi birakmaliyiz acaba?...

Burgazada’dan Sevgili Rabia Gurol, herbirimiz adina tum bu sorularin cevabini aramakta...

Peki ya bizler? Bizler ne yapacagiz? Gunun birinde cikartma gemisine konulup da Maltepe Iskelesi’ne mi birakilacagiz?

Biz de Belediye’nin veteriner hekimi Fahri Dal’i (0216 382 78 34, 0532 245 10 47) arayip da Adalar sakini kopeklerimizin akibetini soralim hic degilse...

Suphesiz ki ne Adalar ne de bu Dunya bizlere ait degil yalnizca!

ADALAR POSTASI-163: trotsky, a pictorial biography...

ADALAR POSTASI
15 Kasım 2005


Trotsky, a pictorial biography.

Author: David King, text by James Ryan.

Publisher: Iskra Research (Boston, USA) and SV-96 (Yekaterinburg, Russia); 176 pages, over 200 illustrations, color overleaf, hard book cover, 19 cm by 25 cm.




Chapter 4: Exile

109 Stalin had by now become the undisputed master of the Soviet Union. Trotsky would spend the years of his last exile defending the true Marxist doctrine from its Stalinist perversion, developing his dialectical analysis of the Soviet state and organizing the Fourth International as the Party of World Socialist Revolution.

110 Trotsky, Natalia Sedova and Lev Sedov on the island of Prinkipo in the Sea of Marmara. Trotsky was to spend four years from 1929 till 1933 on this remote island outside of Constantinople.

111 Above: Trotsky fishing with Kharalambos, a local Greek fisherman.
Middle: At his desk with a copy of the American Trotskyist newspaper.
Bottom: The house where he lived on Khamladji street.

112 Trotsky began to write his autobiography in his Soviet exile in Alma Ata and finished it in 1929 in Turkey. Here are some of the early editions of this book in the various languages of the world.
Below: A caricature against Trotsky published by Viktor Deni in the newspaper Pravda. Deni condemns Trotsky for selling his articles to the British newspaper "The Daily Express".

113 Trotsky proudly shows off his catch.

114 In this photo Trotsky was visited by his wife Zina and two supposed followers, Adolf Senin (left) and Roman Weil (between Trotsky and Zina). Both men were later on discovered to have been Stalin's agents.

115 Top left: A brochure by Trotsky "Why Stalin took away my citizenship" published in the United States in Yiddish by Trotsky's supporters.
Top right: Trotsky's brochure "The only way" describing his program of United Front struggle against fascism published in September 1932 by his supporters in Germany.
Bottom: In November of 1932 Trotsky was granted a temporary permit to come to Copenhagen in Denmark to deliver a lecture in front of radical Danish students on the 15th anniversary of the October Revolution. On his way there and back he was under constant supervision by the various police departments. This photo was taken at the Gare du Nord in Paris and Trotsky hid his face from the nosy reporter.

116 A photo of Trotsky delivering his lecture in Copenhagen in November of 1932.

118 This photo of Zina, Trotsky's elder daughter, was found in the archives of the american Central Intelligence Agency. Zina was suffering from consumption and depression, was living in exile away from her family in Berlin, and in January 1933 took her life.

119 Top left: Zina in Turkey in the summer of 1932 when she visited her father for the last time.
Top right: Khristian Rakovsky photographed in his exile in Astrakhan.
Bottom: Trotsky surrounded by some of his young supporters in France in August of 1933.

120 Oppositionists in exile. Top left is B.Eltsin. Middle row on the right is I.M.Poznansky. The rest remain unnamed.
Bottom: A special printing of miniaturized Russian language Opposition journal, "Bulletin of the Opposition". It was printed this way on very thin paper to enable copies to be smuggled into the Soviet Union. Victor Serge described such smuggling and other oppositional activity in Stalin's Gulag in his novel "Midnight in the Century".

121 Trotsky with some of his close supporters in Turkey in May of 1933. Standing next to him are Arne Swabeck and Pierre Frank. Sitting are: Jean van Heijenoort and Rudolf Klement. Klement would later be killed in Paris by Stalin's agents.

ADALAR POSTASI-162: the princes islands palaces of the last sultans...

ADALAR POSTASI
15 Kasım 2005


CORNUCOPIA
Issue 32, 2004

THE CONNOISSEUR'S GUIDE: THE PRINCES ISLANDS

THE PRINCES ISLANDS
PALACES OF THE LAST SULTANS

Owen Matthews succumbs to the romance of the Princes Isles, where cars are banned and you can relax in a genteel nineteenth-century time warp

Photograph: Büyükada, by Jürgen Frank

ADALAR POSTASI-161: Trotsky on Prinkipo...

ADALAR POSTASI
15 Kasım 2005


CORNUCOPIA NO 28 (2003) RUSSIANS IN ISTANBUL I

TROTSKY ON PRINKIPO

By Norman Stone

Photographs from the David King Collection , London

Exiled by Stalin in 1929, Trotsky went to live on the Princes Islands near Istanbul. For four years he fished, wrote and developed the doctrine of Trotskyism. These remarkable photographs from the David King Collection show a quiet, ordered existence. Norman Stone uncovers the plotting that lay behind it

ADALAR POSTASI-160: cornucopia 16 (1998)...

ADALAR POSTASI
15 Kasım 2005


CORNUCOPIA Issue 16, 1998

POSTCARDS FROM PARADISE
Articles on
Büyükada
by Andrew Finkel,
John Carswell,
Elizabeth Meath Baker
and Angela Berzeg

Photographs:
Simon Upton


ISTANBUL: THE PRINCES ISLANDS
In a 36 page tribute, Cornucopia offers five contrasting views of the largest of the Princes Islands, Büyükada. Distant enough for monastic retreat and political exile, close enough for the summer migration of Istanbul's bourgeoisie, this beguiling island has a tranquil past but a perilous future. Andre Finkel looks back with affection on thirty years of summer holidays; John Carswell records his first impressions; Elizabeth Meath Baker and Angela Berzeg unlock the doors to three of its most fascinating houses.

Special 24-page feature

ADALAR POSTASI-159: cep'ler gorillerin sonunu getiriyor...

ADALAR POSTASI
15 Kasım 2005

Cep telefonlarinda da modayi mi takip ediyorsunuz?
Son cikan cep telefonlarindan birini daha almadan evvel,
Sevgili Melda Keskin’den ADALAR POSTASI’na verilen su haberi bir okuyun!
Sonra da bir daha dusunun!
)O(

Cep'ler gorillerin sonunu getiriyor

Başta cep telefonları olmak üzere elektronik eşyalar Afrika'daki bazı hayvan
nesillerini tehdit ediyor. Özellikle cep telefonlarında kullanılan koltan
minarelinin çıkarıldığı Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde gorillerin sayısı
hızla azalıyor.

Yüksek teknoloji ürünü bu kük ve hafif cihazlar, üretim için fazla kaynak
gerektirmiyor gibi dünülse de, BM tarafından kısa süre önce yayınlanan bir
rapora göre, bu cihazların ekolojik maliyeti şaşılacak derecede yüksek.

BM raporuna göre, çamaşır makinesi, buzdolabı gibi ev eşyalarının üretimi
için harcanan fosil yakıt, bu eşyaların ağırlıklarının en fazla iki katı
olurken, bilgisayarlar ve cep telefonları gibi cihazlar için harcanan miktar
ağırlıklarının on katına ulaşıyor. Bu cihazların üretiminde kullanılan koltan
maddesinin elde edilmesi sırasında doğaya verilen zarar ise akıllara
durgunluk veriyor.

Koltan madeni cep telefonlarında voltajı düzenleyen ve enerji depolamaya
yarayan kapasitörlerin yapımında kullanılıyor. Dünyadaki koltan
rezervlerinin yüzde 80'inin bulunduğu yer de, son on yıldır savaşın sürdüğü ve
giderek yayıldığı Orta Afrika'daki Kongo Demokratik Cumhuriyeti.

Yüksek teknoloji cihazları için vazgeçilmez olan ve Batı ülkelerinin çok
para harcadığı koltanı çıkarmak için Kongo'da on binlerce insan, BM Dünya
Mirası'ndaki bölgelere ve Ulusal Parklarca akın ediyor, madeni çıkarmak için
yabanıl yaşamın en büyük gereksinimi olan akarsuları zehirliyor.

GORİL SAYISI 500'E DÜŞTÜ

Maden çıkarmak için akın eden, gıda ve başka kaynaklara gereksinimi bulunan
bu büyük nüfus, bölgede koruma altındaki hayvanları ve özellikle soyları
tükenmekte olan dağ gorillerini etleri için avlıyor.

BM raporuna göre, 6 yıl önce bölgede 8 bin civarında dağ gorili bulunurken,
savaş ve koltan madeni işletmeciliğinin başlamasından sonra dağ gorillerinin
sayısı 500'e kadar düştü ve azalmaya devam ediyor.

Ulusal Parklardaki yasadışı koltan madeni işletmeciliğinde çevre ve güvenlik
koşullarına da uyulmuyor. Akarsu yataklarındaki madenlerin çökmesiyle
yüzlerce madenci yaşamını yitiriyor, paramiliter güçlerin elindeki yasadışı
madenlerde çok sayıda çocuk ve köle işçi çalıştırılıyor. Ayrıca maden
işletmeciliği, fildişi kaçakçılığı gibi başka yasadışı işlere de dönüyor.

Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin doğusundaki çocukların 3'te 1'i okulu terk
ederek, bölgeyi işgal altında tutan Ugandalı ve Ruandalı paramiliter güçlerin
emrinde koltan madenlerinde çalıyor.

BM raporunda, koltan ticaretinin savaşın motoru olduğu ve tüm tarafların bu
madeni kendilerine kaynak yaratmak için kullandıkları belirtildi.

Dünya Bankası da, 1998'den sonra dünyaya birdenbire altın, elmas ve koltan
madeni satmaya başlayan Uganda'ya ekonomik danşmanlık yapma teklifinde
bulundu. BM'nin ve birçok sivil toplum örgütünün çabalarına karşın Kongo'dan
çıkarılan koltanın işlenmesi ve kullanılması ne yazık ki engellenemiyor.
Ayrıca ABD Başkanı George Bush yönetiminin Yıldız Savaşları projesi için de
yüksek miktarda koltana gereksinim bulunduğu belirtiliyor.

TÜKETİCİ BİLİNÇLENMELİ

Çevreci kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri, bu kısır döngünün önüne
geçebilmek için tüketiciye büyük görev düştüğünü belirterek, Kongo'daki savaşa
neden olan koltanı kullanmaktan vazgeçmeleri için yüksek teknoloji
firmalarına baskı yapmaya çağırıyorlar.

Ekolojik etkisinin bile Kongo'dan gelen koltanın kullanılmaması için yeterli
neden olduğu belirtiliyor.

Sadece ABD'de geçen yıl 50 milyon civarında cep telefonunun çöpe atıldı
kaydediliyor. ABD'de tüketici bir cep telefonunu 18 ay kullanıyor ve
telefonlar atıldığında çoğu çalışır durumda oluyor.

Koltan madeninin neden olduğu ekolojik, sosyolojik etkilerin ortadan
kaldırılması ve bir cep telefonunu en az 3 yıl kullanılması öneriliyor. Aksi
takdirde BM raporunda belirtildiği gibi, "Doğu Kongo'daki dağ gorilleri,
savaşın, insanın açgözlülüğünün ve yüksek teknolojinin kurbanı olarak soyları
tükenen ilk büyük maymunlar" olacak.
(aa)
--

ADALAR POSTASI-158: buyukada iskelesi...

ADALAR POSTASI
15 Kasım 2005

Sevgili Rabia Gurol’un ADALAR POSTASI’yla yolladigi bir fotografta 1905 yilinda Buyukada Iskelesi...

ADALAR POSTASI-157: toplumsal bellek ve vapurlarımız...

ADALAR POSTASI
10 Kasım 2005

Toplum, Kent ve Cevre icin Haydarpasa Dayanismasi
adina Mimarlar Odasi Istanbul Buyukkent Subesi ve Birlesik Tasimacilik Calisanlari Sendikasi tarafindan duzenlenen "Kuresellesen Istanbul ve Haydarpasa" paneli kapsaminda 26 Kasim 2005 Cumartesi gunu saat 11:40-12:00'de Altunizade Petrol Is Genel Merkez Binasi’nda "Vapurlarimizi Vermiyoruz!" Kampanyasi tayfasindan Vapurlari Izleme Komitesi uyesi pek saygideger ve de sevgili Cemal Beskardes, "Toplumsal Bellek ve Vapurlarimiz " baslikli bir konusma yapacak!

Hepimiz davetliyiz!
)O(

02 Temmuz 2008

ADALAR POSTASI-156: 8!

ADALAR POSTASI
10 Kasım 2005

Adi Sekiz! Ayaklariniz arasindan sonsuz sayida sekiz ya da sonsuz sekliyle sonsuz sayida dolanabilmesi marifetleri arasinda!
Bir de fena halde bir eve kapagi atma merakinda! Fakat ne yazik ki yanlis kapida,
kapinin ardinda her an onu ham yapmaya hazir ve nazir Abdul-ham-it Cuma durmada!

Velhasili melanur adi: Sekiz, isteyene eve paket servis hemen veririz!
)O(





ADALAR POSTASI-155: kardeşin var mı?

ADALAR POSTASI
6 Kasım 2005

http://www.kardesinisec.com/

Bu projede kardeşler, kardeşlerini tanıyor ve yardım birebir gönderiliyor.
Para dışında her türlü yardım yapılabiliyor.
28 Kasim 2004 tarihinde baslayan kampanya sayesinde bugune (6 Kasim 2005) kadar
34461 çocugun kardesi oldu;
3886 cocuk ise halen kardes bekliyor!


http://www.kardesinisec.com/arama.php

Amasya
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (54)
Ankara
Kardeşini Bekleyen (1)
Kardeşini Bulan (532)
Antalya
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (1)
Artvin
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (396)
Aydın
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (29)
Adana
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (202)
Adıyaman
Kardeşini Bekleyen (46)
Kardeşini Bulan (586)
Afyon
Kardeşini Bekleyen (4)
Kardeşini Bulan (102)
Ağrı
Kardeşini Bekleyen (15)
Kardeşini Bulan (826)
Bolu
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (130)
Bursa
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (99)
Bayburt
Kardeşini Bekleyen (12)
Kardeşini Bulan (54)
Batman
Kardeşini Bekleyen (644)
Kardeşini Bulan (1858)
Balıkesir
Kardeşini Bekleyen (54)
Kardeşini Bulan (607)
Bilecik
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (1)
Bartın
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (50)
Bingöl
Kardeşini Bekleyen (100)
Kardeşini Bulan (638)
Bitlis
Kardeşini Bekleyen (185)
Kardeşini Bulan (944)
Çanakkale
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (45)
Çankırı
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (11)
Çorum
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (327)
Düzce
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (15)
Denizli
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (2)
Diyarbakır
Kardeşini Bekleyen (994)
Kardeşini Bulan (6247)
Erzincan
Kardeşini Bekleyen (4)
Kardeşini Bulan (4)
Erzurum
Kardeşini Bekleyen (13)
Kardeşini Bulan (335)
Edirne
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (349)
Elazığ
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (500)
Gaziantep
Kardeşini Bekleyen (75)
Kardeşini Bulan (1660)
Giresun
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (347)
Gümüşhane
Kardeşini Bekleyen (604)
Kardeşini Bulan (1265)
Hakkari
Kardeşini Bekleyen (62)
Kardeşini Bulan (3224)
Hatay
Kardeşini Bekleyen (22)
Kardeşini Bulan (171)
Isparta
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (37)
Iğdır
Kardeşini Bekleyen (69)
Kardeşini Bulan (290)
İstanbul (Anadolu)
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (16)
İçel
Kardeşini Bekleyen (6)
Kardeşini Bulan (64)
İstanbul (Avrupa)
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (50)
İzmir
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (847)
K.Maraş
Kardeşini Bekleyen (128)
Kardeşini Bulan (393)
Kars
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (20)
Kastamonu
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (8)
Kayseri
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (4)
Kırşehir
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (23)
Kocaeli
Kardeşini Bekleyen (54)
Kardeşini Bulan (96)
Konya
Kardeşini Bekleyen (6)
Kardeşini Bulan (629)
Kütahya
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (19)
Karabük
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (2)
Manisa
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (334)
Mardin
Kardeşini Bekleyen (228)
Kardeşini Bulan (2136)
Muğla
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (31)
Muş
Kardeşini Bekleyen (138)
Kardeşini Bulan (1117)
Malatya
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (117)
Nevşehir
Kardeşini Bekleyen (25)
Kardeşini Bulan (38)
Niğde
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (34)
Osmaniye
Kardeşini Bekleyen (3)
Kardeşini Bulan (94)
Rize
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (30)
Samsun
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (226)
Siirt
Kardeşini Bekleyen (54)
Kardeşini Bulan (404)
Sinop
Kardeşini Bekleyen (27)
Kardeşini Bulan (137)
Sivas
Kardeşini Bekleyen (4)
Kardeşini Bulan (377)
Sakarya
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (112)
Şırnak
Kardeşini Bekleyen (183)
Kardeşini Bulan (1409)
Şanlıurfa
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (735)
Tekirdağ
Kardeşini Bekleyen (4)
Kardeşini Bulan (123)
Tokat
Kardeşini Bekleyen (23)
Kardeşini Bulan (46)
Trabzon
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (507)
Tunceli
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (526)
Uşak
Kardeşini Bekleyen (0)
Kardeşini Bulan (2)
Van
Kardeşini Bekleyen (89)
Kardeşini Bulan (1621)
Zonguldak
Kardeşini Bekleyen (3)
Kardeşini Bulan (196)
--

ADALAR POSTASI-154: başbakanın odasındaki maket konuşsaydı şöyle der miydi...

ADALAR POSTASI
5 Kasım 2005


From: Dilek Zaptcioglu
Date: Sat, 5 Nov 2005 14:20:09 +0200
To: Emine Cigdem Tugay
Subject: Fw: ''DUBAI TOWERS'' MAKET†


Basbakanin odasindaki maket konussaydi söyle der miydi:

-Dubai Towers "is"i Istanbul Belediyesi´nin degil, dogrudan Tayyip Erdogan´in ve AKP´nin marifeti. Olay bitmis, Topbas´in önüne sadece imzaya gelmistir. Hepsi bastan sonta tatli bir telas icinde, özel bir rabita kurulmus gibi din kardeslerimizle...

-Yine de profan sorular: Bu devasa insaati hangi sirketler yapacak? Dogramasindan kapi ziline, cimentosuna kadar kim kazanacak? Bu sirketleri Dubai despotu nasil sececek? Kazanan da din kardeslerimiz mi olacak? Bundan önce de baska türlü yürümüyor muydu tezgah, o halde niye kiziyoruz mu demeliyiz? Ama yine de, kiziyoruz!

-Istanbul´a layik görülen tüm diger "proje"ler icin de bu gecerli olabilir. Ama Ataköy´de Akvaryum belediyenin projesi ise, Dubai Towers bence kesinlikle hükümetin, AKP´nin, Erdogan´in özel projesidir ve ideolojik yönü vardir. Zaten bu ideolojik (Arap-Müslüman bayraginin Istanbul´a dikilmesi) yön farkli olsaydi, yani mesela Chrysler Tower veya Sony gelecek olsaydi, belki biz de bu kadar icgüdüsel tepki hissetmez, olayin her yönünü daha sakin konusurduk. Berlin´in ortasina da Sony var derdik.

-Bunu yapmamak ve Dubai despotuna öfkelenmek yalniz bizim "laikci" idiyotlar oldugumuzdan degil, asil baska bir seyden kaynaklaniyor: Tahammül sinirimizin zorlanmasindan. Olay basörtüsünü asti. Isteyen istedigi gibi yasasin´dan cikti. Hissetmiyor musunuz? AKP ile ülkeye cöken, hissedilir ama elle tutulmayan cahil ve maco, pseudo-dinsel ahlak ve iliski bicimlerinden, bunun tek dogru ilan edilmesinden, sanki "halk" buymus gibi acayip bir popülizmden, kisacasi hic de "ilerleme"yi degil barizce gerilemeyi, özellikle biz kadinlara gayet acik hissettiren is bitirici kasaba kimliginden ve bunun yaratigi sig, entellektüel yönü sifir, insani neredeyse biyolojik ihtiyaclar arti dinsel inanca indirgeyen dünya görüsünden kaynaklaniyor öfkemiz. Bir yandan ahlakci-mürteci, öte yandan neoliberal. Türkiye´nin demokratiklesmesi adina AKP´ye tam gaz destek veren ve cogu erkek herkesi kiniyorum ve artik samimiyetlerine inanmiyorum. Cünkü hicbir zaman gelisme, en tutucu ve ahlakci kesimlerin dünya görüsünü topluma olanca ilkelligiyle dayatmasiyla gerceklesmemistir. Isin komigi bugün AKPyi destekleyenler kendilerini özgür seksin, özgür tartismanin, otoriteye saygisizligin, ataerkilligin reddinin yolunu acan 68´lilerin parcasi saymasidir!

-Isin öteki yönü, bunlara karsi cikan herkesin laikci, ulusalci, orducu vs. ilan edildigi inanilmaz baskici, kutuplastirici, sabloncu bir dönemde yasamamiz. Bu düzen, tezgah mi demeli yoksa, yüzünden Dubai Towers yapilacaktir, vapurlarimiz azalacaktir, kimse bize birsey sormayacaktir, basbakan iki haftada ayaga kaldirdigi prefabrik okulu egiim sorununun cözümü takdim edebilecek alkislanacaktir, biz cocuklarimizi servet karsiligi (vasat ve kontrolsüz) özel okullarda okutmaya, özel saglik, emeklilik sigortalarina insanca muamele (bos) umuduyla baska servet yatirmaya, devletin hicbir görevi artik yapmamasi sonucu bu kaosa "demokrasi" adina mahkum olmaya devam edecegiz ve agzimizi acip "Ama okullarimiz", "Ama madenlerimiz", "Ama hastanelerimiz", "Ama sahil seritlerimiz", "Ama bizim cikarlarimiz"....dedigimizde bize "Sus pis Kizil Elmaci, ne o, sen yoksa AB düsmani misin!" denecektir.

Dubai Towers demek, bütün bunlar demek degil midir?

Karamsar selam ve sevgiler,

Dilek


----------------------------------


http://www.hurriyet.com.tr/gundem/3484087.asp?m=1&gid=69

Dubai Kuleleri bir var, bir yok

İstanbul Maslak’ta yapılması planlanan ve ‘Dubai Towers’ adı verilen 300 metrelik burgu kulelerin maketi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın AKP Genel Merkezi’ndeki makam odasında ortaya çıktı. Hatta Kule maketi tozlanmasın diye üzeri naylonla kaplanmış.

AKP Genel Merkezi’ne bayramlaşmaya gelen diğer partilerin yöneticileri, Erdoğan’ın odasındaki Dubai Towers maketiyle karşılaştı. Devlet Bakanı Beşir Atalay’ın ev sahipliği yaptığı bayramlaşmada ilk misafirler BBP ve ardından MHP’li yöneticilerdi. Bu sırada Dubai Towers maketi Erdoğan’ın makamında konukların tam karşısında duruyordu.

Ancak Kanal D kamerasının maketi görüntülendiğini farkeden parti görevlileri bundan rahatsız oldular ve maketi ortadan kaldırdılar. İlk iki kabulde yerinde duran Dubai Towers maketi, saat 10.15’te gelen DSP heyetinin içeriği girdiği sırada ortadan kaldırılmıştı. Bu kez Dubai Towers maketinin yerine bir plaket konulmuştu. İki garson da önünde durarak perdeleme görevi yapıyordu.

Bayramlaşmada maketin karşılarında sergilenmesine tepki gösteren MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandır, ‘Bayramlaşma töreninde bir meydan okuma mahiyetinde Dubai Towers’ların maketlerinin AKP Genel Başkanı odasında sergileniyor olmasını kınıyorum. Eğer Türkiye’nin pazarlanmasını AKP Genel Merkezi’nde, Genel Başkanlık makamında yapıyorlarsa bunun adı ticarettir. Bu ticaretin rantı ülkeye değil AKP’nin özel hesaplarına aktarılıyor demektir’ diye konuştu.

‘The Tayyip’

BAYRAMIN 2’inci günü Cuma namazını Başakşehir 4’üncü Etap’taki Tunahan Camii’nde kılan Başbakan Tayyip Erdoğan, cami çıkışında mikrofonla cemaate seslendi. Caminin karşısındaki iki bina arasına asılan Erdoğan’ın posterinin üzerine yazılan ‘The Tayyip’ ibaresi dikkat çekti.

ADALAR POSTASI-153: arada sırada vapurlar!

ADALAR POSTASI
5 Kasim 2005

Arada Sırada Vapurlar!

Ara Guler'in 1957-1975 yillari arasinda Kandilli, Beylerbeyi, Karakoy gibi semtlerde cektigi Bogazici vapurlari fotograflari Ara Kafe’de sergileniyor.

10. "Arada Sirada" Sergisi, 31 Aralik 2005 tarihine kadar hafta ici 08:00-24:00 saatleri arasinda, hafta sonu ise 10:30-24:00 saatleri arasinda izlenebilir.

Aksamustu Kandilli’den kalkan Bogazici Vapuru, 1965.


Ara Kafe
Tom Tom Mahallesi
Tosbağa Sokak
No:8/A
Galatasaray
Istanbul
Tel: 0212 245 41 05

--

ADALAR POSTASI-152: belediye ne demek?

ADALAR POSTASI
5 Kasım 2005

From: Asiye Cengiz
Date: Sat, 5 Nov 2005 10:52:03 +0200
To:


Belediye ne demek?

İsterseniz biraz kökten gidelim:
1. belde (arapça isim, çoğulu: bilad, büldan): şehir, kasaba, memleket.
1.1 beled (arapça isim): şehir, memleket.
1.2. beledi (arapça sıfat): 1. şehirli, memleketli, 2. (isim) bir çeşit yerli kumaş, cit bezi.
1.3. belediyye (arapça isim): belediye, bir şehrin temizliğine, bayındırlığına ve intizamına bakan daire.

Yukarıdaki 1.3. belediyenin ne demek olduğunu ve ne iş yapması gerektiğini açıklıyor. Diyeceksiniz ki zaman geçti, neo-liberal kapitalist bir ekonomi düzeninde yaşıyoruz, artık belediyeler şirketleşti, bu da yetmedi, şirketler kurup yabancı ortaklar alıyorlar. Böyle de oluyor gerçekten, ama bunun kime yararı var? İşte sorun burada!..

Belediye başkanları ve encümeni üyeleri seçilmiş kişiler, yani bir kentin yerleşikleri tarafından seçilmiş ve madde 1.3. amacıyla görevlendirilmişlerdir, şirketleşsinler, şirket kursunlar, yabancı ortaklar alsınlar diye değil.

Örneğin, şu Dubaili despot ile ortaklık girişimine bakalım: İstanbul Belediyesi, belediye dışında özel bir şirket kuruyor. Bu özel şirket, Dubaili despot ile ortak bir şirket kuruyor; yabancı ortaklı bu şirketin paylarının % 20'si İstanbul belediyesinin % 80'i Dubaili despotun. Pekala, bu yabancı ortaklı özel şirket ne iş yapacak, iş kuleleri dikecek!.. Arazi nerede? Ya da arazi nereden? Arazi, bir kamu kuruluşu olan İstanbul Belediyesi'nden... Levent'teki eski IETT garajı; oldukça büyük bir arazi. Levent'teki eski IETT garajı kime ait? Bir kamu kuruluşu olan İstanbul Belediyesi'ne... Yani arazi İstanbul'un malı, İstanbullunun malı!.. Yani, İstanbul Belediyesi'nin belediye dışında kurduğu şirkete ait değil bu arazi, bu şirketin malı değil! Şimdi, bir mantık ve hukuk sorusu:

İstanbul Belediyesi'nin belediye dışında kurduğu özel şirket, nasıl oluyor da bir kamu malını yabancı ortaklıkla kurduğu bir başka şirkete satabiliyor?..

İşin acıklı bir yanı bu ise diğer yanı da Leventlilerin suskunluğu!.. Leventliler, rehavet içinde... Belki küçük hesap peşindeler, kuleler oraya dikilirse konutlarının değeri artar diye düşünüyorlardır. Ama, Levent hattı bir takım kulelerle zaten iflas etmiş ve işadamı ağzıyla söylemek gerekirse "doymuş" durumda...

Benzer bir durum Etiler'e dikilen Akmerkez için de geçerli oldu. İlk yıllar konut değerleri arttı. Özel şirketler çevre binalarda büro açtılar. Ama, zaman geçince Akmerkez çevresi tam bir cehennem oldu. Konutlar satılamaz, istenilen fiyata kiralanamaz oldu. Etilerliler şimdi gündüz ve gece cehennemi yaşıyorlar: Trafik yoğunluğu ve sıkışıklığı, eksoz dumanı, klakson sesleri, gürültü kirliliği, uykusuzluk, otopark yokluğu, kalabalık vb...

Belediyecilikten, belediye hizmetlerinden vazgeçip şirketleşenleri durdurmalıyız!..

ADALAR POSTASI-151: küçük bir roma-bizans donanmasına sahip olacağız yakında!

ADALAR POSTASI
5 Kasım 2005


Küçük bir Roma-Bizans donanmasına mı sahip olacağız yakında?
Bulduklarimizi sandiklarimiz kaybettiklerimiz degil mi aslinda?
)O(


http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=169054

İstasyonlar müze olacak

İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü İsmail Karamut, Yenikapı'daki buluntular için Atina Metrosu'ndaki gibi bir sergileme sistemi geliştirilebileceğini söyledi.


FOTOĞRAFLAR: VAHAP ŞATIR

Marmaray kazısında iki antik liman ve 'dünya gemicilik tarihine ışık tutabilecek' nitelikte gemi kalıntıları bulundu. Koruma Kurulu, kalıntıların sergilenmesi için müze-istasyon projesi istedi


SELİM EFE ERDEM (Arşivi)

İSTANBUL - Marmaray Tüp Geçit Projesi'nin kazı çalışmaları, şehrin 3 bin yıllık tarihine ilişkin soru işaretlerini de aydınlatıyor. Kazılar sırasında Üsküdar'daki antik Kirsopolis Limanı'nın ardından, Yenikapı'daki kazılarda antik Theodosius Limanı, bu limana ait bir kent parçası ve bugüne kadar benzeri görülmemiş gemi kalıntıları bulundu.
Üsküdar, Yedikule, Yenikapı, Sirkeci ve Cağaloğlu'nda tarihi eserler için 'kurtarma' kazılarını yöneten İstanbul Arkeloji Müzeleri Müdürü İsmail Karamut, buldukları 495 sikke, seramik parçası, amfora, tahta tarakları Arkeoloji Müzesi'ne yolladıklarını söyledi. İstanbul'a hatta dünya tarihine yeni ışık tutabilecek taşınmaz eserler için Üsküdar ve Yenikapı'da müze-istasyon hazırlıkları başladı. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu ile işbirliği halinde çalıştıklarını anlatan Karamut, şu bilgileri verdi:
"Kurul, Yenikapı'da ortaya çıkan kalıntılarla entegre edilecek bir 'müze-istasyon' projesinin geliştirilmesini istedi. Marmaray Projesi sorumluları da bu konuda bir proje hazırladı. Bu proje, Kurul'da genel hatlarıyla kabul gördü. Buna göre Yenikapı'daki arkeolojik kazılar sırasında bulunan tarihi mimari kalıntıların bir bölümü, istasyonun içinde entegre edilerek korunacak. Bir bölümü de istasyon içinde yapılacak müzede sergilenecek." Karamut, Kurul'un Üsküdar için de benzer bir proje istediğini söyledi.

'Donanma çıkabilir!'
Yenikapı kazılarını Arkeoloji Müzesi ekibiyle birlikte yöneten Teksas Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Cemal Pulak ise kalıntılarının dünya tarihi açısından önemine dikkat çekti:
"Dünya genelinde bugüne kadar sadece binin üzerinde batık kazıldı. Akdeniz'deki kazılarda bugüne kadar küpeştesine kadar korunmuş gemi kalıntısı beşi geçmez. Yenikapı'daki bu gemi kalıntıları, küpeştesinin en üst noktasına kadar korunmuş antik dönem batıklarından olması açısından çok değerli. Şu anda çok küçük bir alanda kazı yapıldı ve beş gemi kalıntısına rastlandı. Başka gemiler de çıkabilir. Burada bulduğumuz geminin, insanlığın gemi yapım sürecindeki eksik olan bir bölümü doldurması açısından çok önemli olduğunu söyleyebilirim. Üstteki 12 metrelik batığın hemen altında ince uzun bir gemi var. Bu 18-20 metrelik kürekle çekilen bir gemi. Akdeniz'de ortaçağdan kalma ince, kürekle çekilen gemi yok elimizde. Tamamen yeni bir gemi tipiyle karşı karşıyayız. Küçük bir Roma-Bizans donanmasına mı sahip olacağız yakında, onu bilemiyorum."

Yenikapı'da beş katman üst üste
İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü İsmail Karamut: "(Marmaray hattındaki kazılarda) İstanbul'un tarihinde karanlıkta kalan noktaları aydınlatabilecek yeni bilgilere ulaştık. Yenikapı'da katmanlar halinde Cumhuriyet, geç Osmanlı, Osmanlı, Bizans ve Roma önemlerine ait eserler bulduk. İmparator 1.Theodosius'un yaptırdığı antik limanın yanı sıra, Roma dönemine ait duvarlar, Bizans'a ait kemerli galeriler ve Osmanlı taş yapıları bulduk. Üsküdar'da da 18-19. yüzyıl Osmanlı çarşısı ve Tabakhane bulundu."




http://tayproject.eies.itu.edu.tr/habereski4.html

TÜP GEÇİT İÇİN VURULAN KAZMA BU ANTİK LİMANI ORTAYA ÇIKARDI

Hem metro, hem de Marmaray adıyla anılan tüp geçit için ana istasyon yeri olarak Yenikapı'daki Langa Bostanları bölgesi seçilmişti. Ancak gerek metro gerekse tüpgeçit istasyonu için burada yapılan neredeyse her kazı, bir tarihi eserin ortaya çıkmasına yol açıyor.

Yenikapı'da denizden 1.5 kilometre içerideki metro çalışması sırasında önce iki Bizans kalyonu, sonra bir Osmanlı limanı kalıntısı bulundu. Tüp geçit istasyonu çalışması sırasında ise Roma-Bizans döneminden kalma Theodosios Limanı ortaya çıktı. Metro ve tüp geçit için çalışan mühendisler, artık arkeologlarla yan yana çalışıyor.

Marmaray adı verilen tüp geçidin Avrupa yakası merkez istasyonu olan Yenikapı'daki alan, aynı zamanda Taksim'i Yenikapı'ya yeraltından bağlayacak olan metro hattının da merkez istasyon çıkışı. Bu nokta, Gar Gazinosu'nun hemen arkasında. Mustafa Kemal, Namık Kemal ve Küçük Langa caddeleri arasında kalan ulaşım ağı bağlantı aksı, 24 bin metrekarelik bir büyüklüğe sahip. Burası, yüzyıllarca Langa Bostanları olarak anılmış ve İstanbul'un taze sebze ihtiyacını karşılamıştı. 1872'de Yenikapı Tren İstasyonu inşa edilmişti. Bölge 30 yıl önce imara kapalıydı. Bostanların üstüne son yıllarda birkaç büyük yapı inşa edilmiş, alanın bir kısmı da otopark ve pazar yeri olarak kullanılmıştı.

2 Kasım 2004'te metro için ilk kazma vurulduğunda bostan arazisinin altında ne olduğu bilinmiyordu. Gar Gazinosu'nun arkasında tesadüfen açılan çukurun 8 metre altında ahşap bir tekneyle karşılaşıldı. Çukur biraz daha kazıldığında ikinci bir gemi daha tespit edildi, İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne haber verildi. Müze uzmanları batıklar konusunda uzman Bodrum Sualtı Arkeolojisi Enstitüsü'ne haber gönderdi. Enstitü'nün ikinci başkanı olan ve deniz dibinden onlarca tekne çıkaran ve bu alanda dünyanın belli başlı uzmanlarından biri olan Prof. Dr. Cemal Pulak batığı gördüğünde çok heyecanlandı ve hemen kazı alanının üstünün örtülmesini istedi. Çünkü, yüzyıllardır toprak altında kalmış olan bu gemilerin ansızın havayla teması hızla çürümesine yol açıyordu. Texas A&M Üniversitesi hocalarından Prof. Dr. Pulak, çalıştığı üniversiteye de haber verdi. Bodrum'daki enstitüden ve Teksas'taki üniversiteden ekipler geldikten sonra çalışmalar başladı. Önce birkaç metre ötede bulunan ikinci batığın üstü, bozulmasın diye kil tabakasıyla örtüldü.

İlk bulunan tekne üzerinde ayrıntılı inceleme yapıldı. 11. yüzyıl başlarına ait bir ticaret gemisiydi bu. Halatları ve çıpaları üstünde duruyor. Uzunluğu 11 metre. Alt omurgasından küpeştesine kadar sağlam. Prof. Pulak, 'Dünyada çıkarılan yaklaşık bin gemiden sadece beşi küpeştesine kadar sağlam' diyor. Bizans dönemine ait benzer kalıntılar var ama teknik özellikler açısından bunun bir eşi daha yok. Haberi alan bilim çevreleri batığa büyük bir ilgi göstermeye başladı. Şimdiden, dünyanın birçok yerinden sualtı arkeolojisi uzmanları gelip batığı ziyaret etti. Cemal Pulak, 9. yüzyıldan kalma ikinci geminin daha önemli olduğunu söylüyor: 'Kürekli bir yolcu gemisi. İlk tekneden daha uzun ve ince olduğunu saptadık. Bugüne kadar insanlar bu gemiyi sadece kitaplardan okudu. Çünkü örneği bulunamadı.' Birincisi bittikten sonra ikinci teknenin çıkarma işlemine başlanacak. Kazı alanında tekneler için bir konservasyon havuzu inşa edildi. Çıkarılan parçalar özel kimyasallarla dolu bu havuza yatırılıyor. Konservasyon işleminden sonra geminin parçaları birbirine ekleniyor. Altı ay içinde iki teknenin de yeniden inşa edilip ortaya çıkması bekleniyor. Bu arada teknelerin çevresinde 45'i sağlam binlerce amfora parçası bulundu.

Metro ekibi bu çukurdan umudu kesince 15 metre ilerde ikinci bir çukur kazdı. Yine bir sürpriz: Bu defa karşılarına Bizans ve Osmanlı döneminden kalma bir liman yolu ve binaları çıktı. O sırada Marmaray ekibi de onların 600 metre ilerisinde tüp geçit istasyonu için bir kazı yaptı. Onların şaşkınlığı daha da büyük oldu. Çünkü, Roma, erken Bizans, Bizans ve Osmanlı yapılarının üstüste bindiği olağanüstü bir ören yeri çıktı ortaya.

Kent arkeolojisi açısından çığır açacak bu yapı topluluğu İstanbul'un saklı tarihi hakkında binlerce ipucuyla dolu: Bölgenin İstanbul'un kayıp antik limanı olduğu sonucuna varıldı. Wolfgang Müller-Wiener'in 'Bizans'tan Osmanlı'ya İstanbul Limanı' adlı eserinde sözünü ettiği Theodosios Limanı işte burası. İkinci kazı alanında ortaya çıkan kent parçası iç içe geçmiş, kanallar ve tünellerle birbirine bağlanan su yapılarını da barındırıyor. Ortaya çıkan kent parçasının geçmişinin 2. yüzyıla kadar uzandığı tahmin ediliyor.

Wiener, bu limanın bulunması için arkeolojik kazı yapılmasını önermişti. Kitabında buranın kentin en büyük tahıl limanı olduğunu, bir dönem askeri amaçla da kullanıldığını anlatıyor. Wiener, Portus Theodosiacus adıyla da anılan limanın son günleri hakkında şu bilgileri veriyor: 'Liman 7. yüzyıl başlarında, Mısır'dan tahıl sevkiyatının sona ermesiyle işlevinin en önemli bölümünü yitirmiş, ondan sonra belki de, güney kıyısında oturan balıkçılar tarafından kullanılmıştı. Kaldı ki bu bölge -tıpkı Haliç'teki kıyı şeritleri gibi- komşu semtlerin sakinleri için kullanışlı bir moloz dökme alanı haline gelmiş olmalı. Öyle ki eski liman bölgesi Osmanlı devrinin ilk zamanlarında karaya katılmış durumdaydı. Vlanga (şimdiki Langa'yı kastediyor) denilen bölge artık bostan olarak kullanılıyordu...'

Son beş yılda Tarihi Yarımada'da yapılan metro kazılarında 2300 tarihi objeye ulaşıldı, Anıtlar Kurulu 17 Eylül 2003'te tarihi eserlerin çıktığı kazı alanlarını koruma altına aldı. İşte çıkan eserlerden bazıları:

- Vezneciler'de 100 metrekarelik bir mozaik döşeme bulundu.
- Aynı bölgede Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim dönemine ait 98 altın sikke ve 76 Venedik dükası ortaya çıktı.
- Aksaray'daki kazıda 3. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar uzanan zaman dilimine ait çok sayıda Bizans ve Osmanlı eserine rastlandı.
- Ancak, metro kazılarında ortaya çıkarılan en önemli buluntular iki batık gemi ve Theodosios Limanı.

Kazı sırasında çıkan eserler Arkeoloji Müzesi tarafından alınarak envanter çalışmasına başlandı.
Hürriyet, 28.08.2005
--