31 Mayıs 2007

ADALAR POSTASI-114: Vapurlarımız ve AKP...

ADALAR POSTASI / 28 Agustos 2005

Cumhuriyet Gazetesi / 28 Agustos 2005
PAZAR
Orhan Bursalı
obursali@cumhuriyet.com.tr

Vapurlarımız ve AKP

Kabataş'ta katamaran yerinde durmuyor... Deniz var. Karaya verdikleri kapak alçalıp yükseliyor, ileri-geri hareket ediyor. Deniz, katamaranla oyuncak gibi oynamakta... Biraz daha, dalgalı denizde havlu atacak ve yolcular da Adalar'a modalara (kahvehane yaptılar), Bostancı'ya, Kadıköy'e, Boğaz'a gidemeyecek...

AKP'li İstanbul Belediyesi, Şehir Hatları 'nı devraldıktan sonra hızla vapurlarımızı devreden çıkarma çalışmalarına başladı. Melih Aşık yazdı, Boğaz vapurları artık Çengelköy'e kadar gidiyor, yolcular oradan motorlara dağıtılıyormuş. Konuyu izleyen gazetecilerden Funda Özkan da ihale ile İstanbul'a iki tane yeni katamaranın geleceğini duyurdu.. Behiç Ak , koltuğunun altında ''Vapurumu vermiyorum!'' afişleri ile dolaşıp duruyor.. Çiğdem Tugay , Adalarla ve vapurlarla ilgili gelişmeleri elektronik listesine gönderiyor...

Vapurumu vermiyorum , kampanyasıyla oluşan büyük kamuoyu ve medya baskısı karşısında belediyenin ilgili yöneticileri, ''Vapurları kaldırmıyoruz'' demesine rağmen, bildikleri yolda son hızla ilerliyor..

***

AKP'lilerin üç noktada tutumu 'nun altını çizmek gerekir:

Birincisi, yerellik konusundaki büyük palavracılıkları ortaya çıktı. Ankara'daki ''merkezi yetkileri'' yerel yönetimlere devretmek çabaları, liberal çevrelerden büyük destek almıştı. Biz de burada, niyetleri yerelin sesine kulak vermek değil... Ankara'dan ''Merkezi Cumhuriyet'' in kontrolündeki yetkileri, İslam kültürünün ''seçkin'' yerel yöneticilerine devretmektir, demiştik.

Şimdi vapurlar konusunda ''yerel'' in bu kadar sesi çıkmasına rağmen, katamaran yolunda şaşmadan ilerlemeleri, bu görüşü doğruluyor..

İkincisi, paranın kokusu konusunda müthiş hassas olmaları... Özellikle yüksek miktarlarda ve pahalı alımları seviyorlar. Türkiye'nin ekonomik durumuna göre davranan bir davranışları yok. 100 milyonlarca lira harcayarak katamaranlar alıyorlar.

Oysa vapurlarımızın hem de yenilerinin 5-10 milyon dolara İstanbul'a kazandırılabilecekleri, eskilerin elden geçirilip hızlandırılabileceği.. açıklandı.

Şüphesiz deniz otobüsleri İstanbul'a gerekli.. Ama bunlar pahalı işletmeleri olan araçlar. Vapurları öldürmeden, vapurların yerlerine onları koymadan, bir seçenek olarak İstanbul'a hizmet vermelerinden memnunuz. Fakat belediyenin anlayışı, giderek vapurları nostaljik araçlar düzeyine düşürmek.. müzelik yapmak... Sultan kayıkları gibi..

Peki denizlerimizi katamaranlaştırmada bu ısrar neden? Diyelim ki ihtiyacımız var! Neden tek satıcı? Neden uluslararası ihaleye çıkılmıyor, istediğimiz özellikte katamaranlar için teklif almıyoruz, rekabet ortamı yaratmıyoruz, koşulları kendi yararımıza iyileştirmiyoruz? Bu şirket, diğer ülkelere katamaranları kaça sattı?

Bu şeffaflık olmayınca paranın kokusu seçeneği devreye giriyor... 120 milyon dolarlık katamaranların doğrusu büyük rant getirisine ilişkin söylentiler kol geziyor.. Ucuz ve yerli üretim vapurlarımızın sıfır rantı, onların ölüm fermanlarının imzalanmasının temel nedeni mi?

***

Üçüncüsü, AKP'nin üretici değil tüccar tutumu... Alım satım, ticaret, komisyonculuk vb... yönetici kesimin esas karakteri... Tepeden tırnağa neredeyse! Erdoğan, en büyük kişisel parasını ''distribütör'' lükten kazandı... Tabii yarattığı siyasal hareketi de, gücünü ve ani atılımını İstanbul Belediyesi'ne borçlu..

Türkiye'de yeni iş sahaları açmak zorundayız... Bu ülkenin beyinleri, hayatlarını dış ülkelere satarak kazanmak zorunda kalmamalı.. Tersaneler açılmalı durmadan... Gemiler tasarlanmalı, üretilmeli... Böyle büyük, üretici beyinsel güç odaklarını yaratmak zorundayız, onları hatta uluslararası düzeylere yükseltmeliyiz.

Devlet ve belediyeler, ihtiyaçlarını gidermede önceliği, her zaman ülkemizin üretici güçlerinin gelişmesine vermek zorundalar.. Bu ülkenin insanları, yöneticileri olmalarının en belirgin anlamı buradadır.. AKP öyle mi?

Burada tasarlayabileceğimiz, üretebileceğimiz her şey, burada yapılmalıdır.. Başka ülkelerin gelişmiş teknolojilerine, beyin güçlerine yetişmemizin yolu budur.

Belediye, devlet, kamu yöneticileri kime hizmet edecekler? Gelişmiş ülkelerin teknolojilerinin daha da gelişmesine, zenginliğinin artmasına mı, yoksa ülkemizde durmadan yeni ve gelişkin iş sahalarının açılmasına mı?

AKP, küresel liberal düzenin uydusu ve aracı olarak, iktidarıyla, yerel yönetimleriyle bu ülkeye kötülük ediyor!..

Vapurlarımızı vermiyoruz!..

Bu sadece vapurlarımızın kuğu gibi İstanbul'a yakışmalarıyla ilgili bir mesele değil...

ADALAR POSTASI-113: Kınalıada'dan Hrant Dink şöyle yaziyor:

ADALAR POSTASI / 26 Ağustos 2005

Agos / 26/08/2005
Hrant Dink
hdink@agos.com.tr
--------------------------------------------------------------------------------

BİA (İstanbul) - Yaz boyu, Kinaliada sakinlerinin yasadigi hafta sonu
sendromunun yakin tanigiydim. Sonucta ben de ayni adada yasiyorum. Gerci bu
sendrom sadece bu yila ait de degil, on yillardir her hafta sonu, ada
sakinlerinin yasadigi bir gerceklik. Ne var ki, yil be yil artan
düzensizlikler, kimilerine göre artik had safhaya vardi. Öyle ki, azinlik
psikolojisinin de verdigi aliskanlik ve hazirlikla, bu düzensizligin
artisini "Azinliklara yönelik sistematik bir caba" olarak algilamaya meyilli
olanlar bile var.

Böylesi bir ortamda, bir basin mensubu olarak bizlere düsen sorumlulugun
bilincinde davrandim. Yapabilecegim tek bir sey vardi... Söylentilerle
yetinmemek ve her iddianin üzerine gitmek. Ne var ki, üzerine gittigimde
ise, ne bir iddia sahibi, ne bir iddia, ne de yetkili mercilere yansimis
önemli bir vakayla karsilastim. "Evin havuzuna zorla girmisler" diyorlardi,
gidiyor arastiriyordum, hakikaten böyle bir havuza musallat olma olayi vardi
ama ne zorlaydi ne de özellikle secilmis bir gayrimüslime aitti. Ankarali
Müslüman bir vatandasin havuzuydu, olay da, hafta sonu ziyaretcilerinden
birkac gencin delikanliligina bagislanacak muzirliktaydi.

"Evlerden su isteme, evlerin tuvaletini kullanma" sorunu ise en yaygin
olaniydi, ne var ki bunlar da cok dogaldi. Sonucta bu adanin hemen her
tarafinda umumi tuvaletler vardi da, insanlar buralari özellikle kullanmiyor
ve evlere musallat oluyor degillerdi. Bu adada bir tek umumi tuvalet vardi
ve böylesi bir kalabaligin yasandigi hafta sonlarinda böylesi vakalarin
yasanmasi da kacinilmazdi. Sonucta insanlar ya ortalikta ihtiyaclarini
giderecekler ya da birinin kapisini calmak zorunda kalacaklardi.

Esasen bu tür sorunlar sadece Kinaliada'ya mahsus da degildi. Diger adalarda
ve İstanbul sahillerinin tümünde bu ve benzeri düzensizlikler yasaniyordu ve
sadece sahil sakinleri degil, sahiller de isyandaydi. Eger yetkililer düzeni
saglamazsa, sahil sakinleriyle sahil misafirleri arasinda yasanacaklar
sadece bir gerginlik olarak kalmaz, boyutlari cok daha ileri ve
hesaplanamayacak noktalara erisebilirdi.

Bu acidan hemen herkesin üzerine düsen sorumluluk bilinci icerisinde hareket
etmesi gerekiyordu. Basinin üzerine düsen sorumluluk ise, bu gibi durumlarda
kat be kat daha fazlaydi. Yapilacak elestirilerde ve haberlerde sahil
sakinlerinin hakkini korurken hafta sonu misafirlerini asagilamak, hafta
sonu misafirlerinin hakkini savunurken sahil sakinlerinin yasadigi sorunlari
görmezden gelmek mümkündü. Dolayisiyla cok ama cok dikkatli olmak
gerekiyordu. Ne var ki bu dikkati ve özeni bazi cevreler gösteremedi. Ada
sakinlerinin sorunlarina sahip cikma kaygisiyla kimi zaman hafta sonu
sakinleri, Kirikkanat örneginde yasadigimiz gibi, kimi zaman irkci
sayilabilecek yaklasimlarla asagilandi. Sadece söylentilere dayanan haberler
yapildi ve bunlara bir de abartili yorumlar eklenince, iste nihayet, o her
zaman calismalarina güvendigimiz İnsan Haklari Dernegi büyük bir yanlisa ve
talihsiz bir aciklamaya sevk edildi.

İnsan Haklari Dernegi söz konusu olaylara iliskin yaptigi basin
aciklamasinda "Yetkilileri Kinaliada'da Gayrimüslimlere yönelik sistematik
tacize karsi göreve davet" etti. Hangi sistematik taciz? İHD bu tür
mesnetsiz, arastirilmamis ve ici bos birakilmis bir tespiti bu kadar kolay
nasil kullanabildi? Dogrusu anlayabilmis degilim. Nasil oldu da bugüne kadar
Hiristiyan misyonerlere özgürlük talep ederken, Afganistan uyruklu
olduklarini arastirarak tespit ettigimiz bir grup Müslüman misyonerin
özgürlügüne gayrimüslimleri onlardan korumak adina karsi cikabildi? İHD
nasil oldu da demokratik kimligini böylesine kolayca bir kenara birakabildi?
İHD'ye her zaman icin calismalarinda destek sunmus ve onlardan destek görmüs
biriyim. Ama üzgünüm, bu kez yanlarinda degilim.

Sorumluluk önemli bir kavramdir ve herkese ait olmalidir. Ve tabii biz
azinliklar acisindan, olmadik yerde sorun üreten, mizmizlik yapan konuma
düsmek de bir baska handikap. Bizim zaten gercek ve sistematik sorunlarimiz
var. Onlarin varligina kamuoyunu ikna etmek ise, bu tür üretilmis
fisiltilarla degil, gercek söylemlerle mümkün. Aksi takdirde, sürekli "Kurt
geldi yetisin, kurt geldi yetisin" diye insanlari kandiran, gercekten kurdun
geldigi gün ise kimseyi ikna edemeyen ve üzerine güldüren yalanci coban
konumuna düseriz ki, bu ise bizler icin cok daha büyük bir tehlike.

Biz azinliklar, hele de ülkemizin önünde 3 Ekim'de AB ile müzakerelere
baslamak gibi bir heyecan dururken, herkesten daha fazla hassas davranmak
zorundayiz. Yurtdisinda ellerini ovusturup Türkiye'den kötü ve karamsar
haberler bekleyenlerin kullanimina, asli ve astari olmayan haberlerin
sunulmasi tercihimiz olamaz. Üstelik bizler bu memleketin hamuruyla
yogrulmus insanlariz ve kapimizi bir bardak su icin calanlara ikinci bardagi
da ikram etmeyi, bir bardak suda firtina koparmaya her zaman icin yegleriz.

Cok sükür bu hamurumuzdan kaynaklanan sagduyumuzu hic ama hic yitirmedik.
(HD/TK)

ADALAR POSTASI-112: evinizi mi yedik?

ADALAR POSTASI / 26 Ağustos 2005

ADALAR POSTASI-111: Sinek uçtu!

ADALAR POSTASI / 25 Ağustos 2005

“ARZU ETTİĞİMİZ HUZURLU ÇALIŞMA ORTAMINI SAĞLAYAMADIĞIMIZ İÇİN SÜRESİZ KAPALIYIZ” diye yazıyor Sinek’in vitrininde!

Hani haftasonları açığız ve benzeri duyurulara sabretmeye zaten alışmış bizler için bu not uçup giden bir güzelliğin ardından tarifsiz bir hüzün veriyor!
Gelip geçen okuyor bu notu da hiç bir şey anlamıyor!

Mustafa Kuriş adında bir adam derdi her neyse içip içip dairesinin penceresinden her gece Sinek’e küfredip bağırıyor!
Ekseriya tehditler de savuruyor!
Gün geliyor silahını çekip ortalığa kurşun yağdırıyor!
Sarıyer Dondurmacısı, Savcılığa suç duyurusunda bulunuyor da adamın zulasındaki ruhsatsız silahlar alınıyor!
Yahu Adalar’da neler oluyor?

Sinek uçtu gitti gider!
Peki ya bizler?
Uçup giden tüm güzelliklerin peşinden
Sadece bakıp kalacak mıyız?
Söylesenize bu tepkisizlik neden?

Leylekler de uçup gidiyor sonbaharın geldiği şu günlerde...
Tek tesellimiz ilkbahara yine dönecekler!
Sinek de leyleklerin peşi sıra uçup gitti! Peki dönecek mi geri önümüzdeki bahara?

ADALAR POSTASI-110: Kınalıada'da Gayrimüslimlere Yönelik Sistematik Taciz!

ADALAR POSTASI / 25 Ağustos 2005

BASIN AÇIKLAMASI

Yetkilileri Kınalıada’da Gayrımüslimlere Yönelik Sistematik Tacize Karşı Göreve Davet Ediyoruz

Kınalıada’nın geçmişi yüzyıllara dayanan gayrımüslim sakinleri bir süredir dışarıdan adaya gelen kişiler tarafından taciz ediliyor. Plajlarda sözlü tacizlere, hakaretlere ek olarak, gayrımüslim adalıların kapıları çalınıyor, evlerinin tuvaletlerini, havuzlarını, balkonlarını kullanma talepleri, “yeter biraz da biz faydalanalım” ve benzeri saldırgan sözlerle dile getiriliyor. Evlere bizzat gelinerek ifade edilen bu talepler doğrudan bir tehdit olarak algılandığı için büyük bir tedirginlik yaşanıyor.

Bunun yanı sıra tesettürlü kadın aktivistler, önceden belirlenmiş Hıristiyanların kapıları çalıyor, kendilerini içeri davet ettiriyor ve İslamiyet’e davet konuşmaları yapıyor, beraberlerinde getirdikleri Kuran-i Kerim’den bölümler okuyor. Birçok aile tepkiden çekindikleri için onları evlerine almak ve dinlemek zorunda kalıyor.

Ayrıca Kilise çıkışlarında “İslâm’da Allah inancını, Hazret-i İsa’nın durumunu kısaca özetlemek ve Hıristiyanları hidayet ve gerçek kurtuluşa davet etmek” amacıyla hazırlandığı açıklanan ve Hakikat yayıncılık tarafından basılan broşürler kilise önünde, ayin çıkışlarında dağıtılıyor. Broşürlerin kasıtlı olarak kilise kapılarında ayin çıkışlarında dağıtılması bir “eylem” niteliğini aldığından Hıristiyan yurttaşlar dini ibaretlerini güven içinde yerine getiremiyorlar.

Hıristiyan yurttaşların işlettiği işyerlerine yönelik saldırılara varan bu taciz olayları sırasında yaralanan bile olmasına karşın, terörize edilen Kınalıada halkı, bu kimliği belirsiz kişilerin daha fazla tepkisine neden olmaktan korktukları için güvenlik birimlerine başvurmaya da çekiniyorlar.

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi olarak; yetkilileri acilen olayları araştırmaya, araştırma amacıyla ada halkıyla görüşülmesi durumunda bu görüşmelere insan hakları savunucularından oluşan bir heyetin de gözlemci olarak katılmasını sağlamaya, söz konusu tacizlere derhal son verilmesi için gereken bütün önlemleri almaya, kamuoyunu da bu konuda yetkilileri göreve çağırmaya davet ediyoruz.

İnsan Hakları Derneği
İstanbul Şubesi

ADALAR POSTASI-109: Tophane Çeşmesi...

ADALAR POSTASI / 14 Ağustos 2005




Güzel ile Faydalı

Ben arıya arı demem
Arının balı olmalı
Ben güzele güzel demem
Güzel faydalı olmalı
Güzel dediğin işe yaramalı
Kadın mı? Hamur yoğurmalı
Çocuk doğurmalı
Ağaç mı? Meyve vermeli
Çiçek mi? Kokmalı
Bayramdan bayrama neyleyim güzeli
Güzel dediğin her Allahın günü
Yanı başımızda olmalı
Yağmur misali hem gözümüze, hem gönlümüze
Hem toprağımıza yağmalı.
Güzel dediğin yağmur misali hepimizin olmalı.

Böyle olmasına böyledir ama güzel alıp başını bir yana gitmiş, faydalı bir başka yana, ha Ferhad ile Şirin, ha Kerem ile Aslı, ha da güzel ile faydalı. Aslını ararsan Ferhad Şirin’in, Kerem Aslı’nın, güzel de faydalının olmalı ama araya öyle dağlar, öyle bayırlar girmiş ki güzel ile faydalının hikayesi hepsini bastırmış: Bir yanda faydalı olabilmek için çırpınan güzel, öte yanda güzelleşebilmek için yanıp tükenen faydalı. Her halde bir çaresini bulmalı, eninde sonunda güzel faydalıya kavuşmalı. Bir güzel kadın tasarlayın ki hiç bir işe yaramıyor, ne hamur yoğuruyor, ne de çocuk doğuruyor, öyle put gibi duruyor. Bir ağaç tasarlayın ki ne meyve veriyor, ne gölge veriyor... Bu iki misali pek iyi seçemedim. Kadının güzeli hiç bir işe yaramasa, gider bir mecmuaya kapak olur. Ağacın kötüsü odun olur, kömür olur... Şöyle hiç işe yaramayan bir şeyler bulmak lâzımdı, ama bunu bulmak ne de güçmüş... İyi ki bahsimizin konusu bu değildi. Biz işe yarayan güzelin peşindeyiz.

Faydalı güzele İstanbul çeşmelerini örnek olarak vermeyi düşündüm. Alıcı gözü ile çeşmeleri dolaşayım dedim. İstanbul’un çeşmelerinin başlarına gelenleri görünce evvelâ çileden, sonra da nesirden çıktım.

İstanbul’un çeşmeleri
Genç yaşta sütü kurumuş analar gibi
Şahdamarları burulmuş
Kimi yıllardır su demiş yorulmuş
Bırakmış kendini sırt üstü güneşe
Çöp tenekesi olmuş.
Kiminin ocağına incir dikilmiş
Kiminin diri diri dilleri sökülmüş
Kiminin yerlerinde yeller eser
Taşıyla mermeriyle harman savrulmuş
Hele bir tane var Kabataş iskelesinde
Tam rıhtımın üstüne kurulmuş
Gemicilerin güneşten, tuzdan çatlamış dudaklarına
Serin serin tatlı tatlı su getirirmiş
Birden gözümün önüne Barbaros’un yiğitleri geldi
Yorgun argın seferden dönmüşler
İlk işleri çeşmeye koşmak olmuş
Ne gezer... Kurumuş

İnsan hali
Nasılsa bir tane unutmuşuz Tophane’de
Damızlık misali...
Tophane çeşmesi kapı komşumuz
Sık sık bulusup dertleşiriz
Yanında bir sıra kavak ağacı
Önünde tramvaylar durur
Çeşme dediğin böyle olur
Gürül gürül akar durur
Akar sebil sebil deyu
Tophane çeşmesi taştan
Yapanlar yılmamış işten
Tiftiğini sökmüşler mermerin
Avuç içi kadar boş yer komamışlar
Kabarmış karış karış her bir yanı gül gül
Saksıdan, meyvadan, nakıştan.

İşte güzel bir eser ki iş görüyor. İşte nefis bir mermer kabartma ki göbeğinden gürül gürül su fışkırıyor. Bu kabartmalar bizim dede yadigârı taş işçiliğimizin en güzel örneklerindendir. İnsanı şaşırtan bazan da mermeri yoran bu cömertlikle iki katlı bir ev boyundaki çeşmeyi baştan başa donatmışlardır. Ana nakış: Acaip bir saksıda yetişen çeşitli meyvelerden ibarettir. Öyle fidanlar ki kiminden elmalar sarkar, kiminden armut, kiminden de püsküllü mısır... Resimde, nakışta mantık arayanların kulakları çınlasın. İşte size hiç bir çeşit taklit mantığına düşmeyen mermer meyveler. Koparabilirsen kopar, ısırabilirsen ısır...

Tophane çeşmesini bazı nakışlarının yorucu olmasına rağmen faydalı güzele örnek olarak vermeyi düşünürken çeşme başında acayip bir tahta testi peyda oldu ve kafamı altüst etti. Hani şu bizim orman civarı köylerde çam kütüğünden yontulan testilerden.

Fakat ben bu kadar güzelini hiç görmemiştim. En ufak bir biçim zevki olan kimse bu testinin yanından elini kolunu sallayarak geçemezdi. İnsan muhakkak ona sokulmak, onu okşamak istiyordu. Güel heykellerin en belli hususiyetlerinden birisi de bu değil miydi? Yalnız gözlere değil avuçlara da okşama arzusu veren heykellere ne mutlu!.. Testisini yorgun argın bir kenara koyan kadın büyük bir muhabbetle mermer kabartmaları seyre daldı. Kabartmalara gelince, hepsinin gözü tahta testide. İnceden, beyazdan bir mermer fısıltısıdır başlamıştı. Kulak verdim: Bütün kabartmalar tahta testinin haliskan bir heykel olduğunu tekrarlıyorlardı. İçlerinden birisi dayanamadı, testinin adını sordu. Testinin adı çamçak’mış. Kastamonu köylerinden birinde yontulmuş. Kütüğün üstünde keskin çeliğin iştihalı ve muhkem dudakları hâlâ geziniyor. Çamçak her haliyle:


Beni bir dağda buldular
Kolum kanadım kırdılar
Keskin baltayla yonttular

diyor.

Tahta testiye hayran mermer kabartmalardan biri tombul bir sesle:

-Çamçak kardeş, seni yontan Allah için çok güzel yontmuş, ne yazık ki ne sen bu kadar güzel olduğunun farkındasın, ne de seni yontan kişi. Böyle olmasaydı sen kendini bu kadar sülî işlerde helâk etmez, bizim gibi, geçip baş köşeye kurulurdun. Seni yontan köylü de yaptığı işin değerini bilse çoktan Akademiye hoca olurdu. Sanat eseri her şeyden önce kendi değerini bilmeli. Kendini ağır satmalı. Bak biz hiç etliye sütlüye dokunuyor muyuz. Mermer sarayımızda yan gelir keyfimize bakarız. Meraklısı ayağımıza kadar gelir, bizi inceler, okşar, şımartır... Ben senin yerinde olsam taş çatlasa suya gitmez, ya bir müzeye kapağı atar, yahut da bir zenginin yaldızlı raflarına bağdaş kurup keyfime bakardım, dedi.

Tombul mermer kabartmanın sözlerini dikkatle dinleyentahta testi gülmeye başladı ve:

-Boşver mermer kardeş, dedi. Su testisi su yolunda kırılır.

Sonra benim büyük bir muhabbetle kendisine baktığımı görünce bana dönerek kabartmaları işaret etti ve:

-Güzel şeyler doğrusu, fakat haspalar amma da kendilerini beğenmişler ha... Bir de beni çamçak yontan ellerin değerini bilmemekle suçlandırıyor. Hiç de öyle değil. Beni alâlade bir çam kütüğü olmaktan kurtaran ellerin himmetini nasıl unuturum. Ona serin ve çam kokulu bir yudum su verdiğim zaman dünyanın en büyük sevincini duydum... Beni yontan eller nasırlı köylü elleriydi ama bu eller hem saban sürmesini, hem saz çalmasını bilirdi. Ben suya gelir giderken o elleri kaç defa öptüm. Hem suya gidip gelmek, susamış yorgun insanlara su taşımak niçin suflî bir iş olsun. Şu mermer kabartmalar, o kadar kendilerini beğenmişler ki sanki hepimiz buraya kadar onların elâ gözleri için gelmişiz. Beni asıl güldürten bu değil de, baş köşeye geçip oturmamı tavsiye etmeleri oldu. Biz aynı çam kütüğünden yontulma üç kardeştik. Kardeşlerimden bir tanesi evde memişhanede çalışır, halinden şikâyetçi değildir. Öteki sizlere ömür. Onu hatırladım da ondan güldüm. Bizi yontan köylünün boş vaktine gelmiş, oturmuş onun üstüne sıra sıra nakışlar oymuş. Birlikte suya gidip gelirken bizimkinin nakışları meşhur oldu. Üstüne bir de türkü yaktılar. Sen misin bizim çamçak kardeşte bir kurum, bir azamet. Artık suya giderken ahlayıp vahlamaya başladı. Meğer gözüne ocak başında bir yer kestirmiş. Nihayet istediği oldu. Bir paşa gibi baş köşeye kuruldu. Fakat ocağın ateşi bir yandan, susuzluk bir yandan, bizim sıra sıra nakışlı kardeş, günlerden bir gün kırk yerinden çatlayıverdi. Dedim ya, su testisi su yolunda...

Bedri Rahmi Eyuboğlu

ADALAR POSTASI-108: "Vapurlar Hep Kalacak" ninnisini dinlediniz mi? Uyanık mısınız? Yoksa?

ADALAR POSTASI / 15 Ağustos 2005

Istanbul, 15 Agustos 2005

Sevgili Vapurlarimizi Vermiyoruz! Kampanyasi destekçileri,

"Vapurlarimizi Vermiyoruz!" Kampanyasi'nin pesi sira 15 Temmuz 2005'te acilacagi duyurulan http://www.vapurlarhepkalacak.com adli sayfaya, sözü edilen tarih ve sonrasinda bakmis ancak sayfanin yapim asamasinda oldugu yazisiyla karsilasip sonrasinda da dogrusu unutuvermistim!

Dün http://www.vapurlarhepkalacak.com adli siteden pek hos bir nükteyle Behiç Ak bahsetti yeniden; bugün bahsi geçen sitedeki 25 Temmuz'dan bugüne degin gönderilmis olan 102 görüsü birden okuyuverdim!

Evvela Behiç Ak'in da bahsettigi gibi bu sayfa kimin hakikaten? Adeta gönüllere su serpen icerigi ve vaatleri dolayisiyla IDO'nun ta kendisinin oldugunu düsündürüyor! Foyasi ortaya cikmis bir sirketin, prestij kaybi panigiyle ataga kalktigi cilali bir tanitim calismasi niteliginde adeta!

Tamam da öyleyse eger sitenin yayimcisi kim? Neden ad, adres saklamak gereginde? Bu nasil bir celiski?

"Vapurlar Hep Kalacak" ninnisiyle uyuttuklarini, vapurlar bir bir ortadan kaldirildiktan sonra, görüs bildirenlerden Zafer Tuncel'in de belirttigi gibi: "resmi açıklamalar değildi" deyip sorumluluk kabul etmeyerek derin uykularindan uyandiracaklar zaar! O vakit tam bir kabus baslayacak iste!

http://www.vapurlarhepkalacak.com adresine gönderilen görüsleri okudugunuzda kimilerinin cilanin piriltisindan gözlerinin kamastigini ve ninninin sesiyle uyuya kaldiklarini görüyorsunuz! Kimileri ise uyanik:

Gönderen: behic ak behicak@yahoo.com.tr Tarih: 08 Aðustos 2005 Pazartesi
ido kendi imzasini atamadigi bir site yapmis. Burada yazilanlarin sorumlulugunu almamak icin herhalde.
Vapur tasarimi resimleri kendi dergilerinde yayinlandi.
Bir digeri ise arkitera sitesinde tartismaya acildi.
ikisi de birbirinin benzeri.
Ne yazik ! İdo yoneticileri soyledikleri hic bir lafin sorumlulugunu almiyor
lutfen www.vapurumuvermiyorum.org sitesine giriniz. gercekleri ogreniniz.
behic ak

Gönderen: Ömer Yarluğ yarlug@isnet.net.tr Tarih: 02 Aðustos 2005 Salý
Samimi olduğunuza inanmak isterdim ama pek inandırıcı olmadığı kanısındayım.
İskeleye yanaşamayan kaptanların yönettiği gemilerde yolculuk etmek can güvenliği açısından da sakıncalı olmaya başladı.
Değişen iskelelerden bahsediyorsunuz da hiç ilgilenmediklerinizden ve seferlerini kaldırmayı düşündüklerinizden söz etmiyorsunuz .

Gönderen: Zafer TUNCEL zafer.tuncel@hotmail.com Tarih: 07 Aðustos 2005 Pazar
TAKKİYE yaptığınızı, cici bicili müzikli sitelerle TAKKİYE nize modern bir PR çalışması yaptığınızı düşüyorum.

Gönderen: Duygu Turan tu_du@yahoo.com Tarih: 07 Aðustos 2005 Pazar
Siteniz gerçekten insanın endişelerini gideriyor ama neden hiç bir yerde - özellikle anasayfada- "ido" yazmıyor. "İdo" imzası yok? Ya da ben mi göremedim..? Eğer yoksa, neden yazılmadı? Yoksa bizi oyalıyor musunuz? Sonra "resmi açıklamalar değildi" deyip sorumluluk kabul etmeyecek misiniz..?

Gönderen: İlhan Onurkan ilhan.onurkan@akemeklilik.com.tr Tarih: 09 Aðustos 2005 Salý
Tebrikler,
Takiye, takiye...
Ahırkapı Feneri gibi dön, sonra ben dememiştim, çizmemiştim de...
Bu size yakışır, takiye, takiye,
Vapurların ardından gözyaşı dök...
Bakalım hangi tersane işi alacak, a zaten asıldın mı İngiliz sicimi ile asılacaksın, gemiyi de Norveç veya Avustralya'dan alacaksın.
İyi çalışmalar dilerim.

Gönderen: Zerrin Özsüle zerrin@istanbul.edu.tr Tarih: 11 Aðustos 2005 Perþembe
E-mail adresime bu siteye bağlantı sağlayan bir e-posta aldım.Sırf kimin tarafından gönderildiğini öğrenmek için bize ulaşın bağlantısını kullanıyorum. Siz kimsiniz? Vapurlarımızı yok etmeme yetkisine sahip misiniz? Yetki sahibiyseniz sözünüzün altına koyacak imzanız, adınız ve ünvanınız nerede? Bu forma zorunlu alan olarak ismi dahil etmeniz biraz tuhaf değil mi?

Vapurlar Hep Kalacakti da madem sagidaki aciklamalar neden yapildiydi?

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=147796
27 Mart 2005 tarihli Radikal Gazetesi'ne İDO Genel Müdürü Ahmet Paksoy'un yaptigi açiklama:
"...Yeni gemi tipi önden de yükleme ve boşaltma yapabilen, İstanbul Boğazı'na uyumlu, daha seri, daha güvenilir, daha temiz, daha konforlu olacak. İki yaka arasında yarım saatte bir 20 dakikalık yolculuk yerine, beş dakikada bir en fazla 10 dakika yolculuk yapılacak. Yeni gemilerde İstanbullular yine denize simit atacak ama martılar hızına yetişebilecek mi bilemem."

http://www.sabah.com.tr/2005/03/28/gun107.html
IDO Genel Müdürü Ahmet Paksoy'un yaptigi açiklama üzerine 28 Mart 2005 tarihli Sabah Gazetesi'nde cikan haber:
"...Deniz ulaşımındaki payı yüzde 3'ten yüzde 10'a çıkarmayı hedefleyen belediye, bu çerçevede ilk olarak emektar vapurları değiştirme kararı aldı. Norveçli Kvaerner firmasıyla temasa geçen belediye, hantal vapurlar yerine, daha konforlu, manevra kabiliyeti yüksek daha hızlı ve İstanbul siluetine yakışacak yeni gemiler istedi. Kvaerner firması da İDO'nun talebi doğrultusunda ilk prototip gemiyi hazırladı. İstanbul BüyükşehirBelediyesi eski gemileri de elden geçirecek ve bir kısmını sanat ve kütüphane gemisi olarak düzenleyecek,bazılarını da kısa mesafelerde nostaljik taşıma için kullanılacak..."

"Vapurlarimizi Vermiyoruz!" Kampanyasi'nin kararli destekçilerinin yürüttükleri kampanya dolayisiyla dediklerini yutmak zorunda kalan Ahmet Paksoy'un 26 Temmuz 2005 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'ne yaptığı açiklamaya ne demeli?

"...İstanbul Deniz Otobüsleri AŞ (İDO) Genel Müdürü Ahmet Paksoy, ''Vapurlarımızı Vermeyeceğiz'' kampanyasına destek verdiğini belirterek ''Bütün vapurları yaşatacağımı taahhüt ediyorum.
"...Geçenlerde Norveç'ten gemi getiriliyor diye haberler çıktı. Ben de gazetelerden öğrendim."

http://www.vapurlarhepkalacak.com adresinde yanip sönen
"Martilar yarensiz kalmayacak... Büyülü sehrin gelinleri hep kalacak..."

misralariyla baslayan “Vapurlar Hep Kalacak” ninnisini dinlediniz mi? Uyanik misiniz? Yoksa?

Sevgi ve selamla...

Emine Cigdem Tugay

ADALAR POSTASI-107: iles des princes...

ADALAR POSTASI / 13 Ağustos 2005

Antoine Ignace Melling., Voyage pittoresque de Constantinople et des rives du Bosphore, Paris (1819).

ADALAR POSTASI-106: İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde!..

ADALAR POSTASI / 13 Ağustos 2005

ADALAR POSTASI-105: Büyükadali Yerasimos

ADALAR POSTASI / 10 Agustos 2005

Rezan Peya Gokcen’den mektup var!

From: Rezan Peya Gokcen
Date: Tue, 9 Aug 2005 08:12:45 -0700 (PDT)
To: Emine Cigdem Tugay
Subject: Büyükadali YERASİMOS


1942 doðumlu Stefan Yerasimos 19. 07. 2005 günü Paris'te kýsa bir hastalýðý takiben ölmüþ, gitmiþ. Ýlim dünyasý için, þaþkýnlýkla karýþýk üzüntü verici, zamansýz bir kayýp.

Onu, 10 sene kadar evvel, Heybeliada'da bizim eve Y. Sertel getirmiþti. Önyargýsýz, kendi kafasýna göre sentezler yaparak, zaman içinde akan bilgi selinde yerini almaya çalýþan ciddi bir kültür insanýydý Yerasimos; yazýlarýndan farkýndaydým. Tanýmaktan gurur duymuþtum. Mütevazi idi, gitti ormandan mangal ateþi için çalý çýrpý topladý, mangalý yaktý, balýklarýn baþýnda dururken haným arkadaþý B. 'Yorulmak bilmez, Türkiye için de güzel þeyler yapýyor' dedi. Eve girer girmez ilk baktýðý, manzara ve kitaplardý. Eski Vakýflar Dergisi'nin bazý sayýlarýný bulamadýðýný söyledi. Ebersolt'un Ýstanbul'a gelen seyyahlarla ilgili küçük boyut kitabý için 'küçük ama bir hazine' dedi. Kitapsever olduðumu anlayýnca yüzü aydýnlandý. 'Benim bu konudaki kitabýmý gördünüz mü' diye sordu.' Enstitüye gelip rahatlýkla okuyabilirsiniz, sonra da bana ne düþündüðünüzü söylersiniz' demiþti (Ýstanbul Fransýz Arkeoloji Enstitüsü'nün baþýnda idi o tarihte). Yemekte, arkeolojide en ufak bir konuda bile verilerin fazla artmasý dolayýsýyla geçmiþi bütünüyle görebilmenin gittikçe zorlaþtýðýný sandýðýmý, arkeolojinin ölçülerden oluþan kuru bir sorgulama ilmi haline gelmesinden korktuðumu ifade etmem üzerine; ilim dünyasýnda denetim için mümkün olduðunca kesinlik gerektiði yönteminden hareket edildiðine iþaret etmiþti. Bununla beraber, öðretmen gibi yol gösterici bir yanýtla, arkeolojiyi günümüzde tarih, antropoloji, sanat, dilbilim, sosyoloji, matematik, fizik gibi dallarýn daha yakýndan beslediðini, bu eðilimin nitelikli ilim yuvalarýnda izlendiðini hatýrlattý. Sonra manzaraya bakýlarak Adalarýn bazen býçakla kesilecek gibi 'efsunlu' bir havasý olduðu konuþuldu. Acaba adalarý çevreleyen denizden yansýyan ýþýk mý, çam aðaçlarýnýn tepesinde fýsýldayan rüzgar mý, kokular mý efsanelere sebeb oluyor, yoksa insan mý bu çevreden etkilenip te hayal ettiði efsaneleri doðayla birleþtiriyor, sorusu ortaya atýldý. Yerasimos, baþýný hafifçe yana eðdi, sesini alçalttý : ' Hangisi daha önce geliyor, bu bir sýrdýr. Ben de bir Büyükadalýyým! ' dedi. Paris'te yaþadýðý ve baþarýlý kariyerini orada yaptýðý için Fransýzlar bir ilim adamýný yitirmiþ olabilirler; fakat biz, içimizden yetiþmiþ, yürekli bir kültür insanýný kaybettik. O bir Büyükada'lýydý!

Rezan Peya Gökçen

ADALAR POSTASI-104: kime? niye?

ADALAR POSTASI / 8 Agustos 2005

Sevgili ADALAR POSTASI okuyanlari ya da okumayanlari,

Bir süre evvel mektuplar gelir mi acaba hevesiyle olusturdugumuz http://groups.yahoo.com/group/adalar_postasi/ adresine de pek ragbet olmadi gibi...
ADALAR POSTASI'nin ulastigi sizlerin isim ve adresleri asagida...
Es, dost, ahbap ve komsularinizdan okuyacak-yazacak olanlardan önerileriniz de var mi acaba?
Ayrica ADALAR POSTASI’ni almak istemeyenleriniz de varsa bir mektupla bildirsin nolur. ADALAR POSTASI herkesin mektup yazip yollayacagi bir posta kutusu olsun diye düsünmüstük fekat pek yazan olmuyor malumunuz. Bendeniz de arada sirada yaziyor ve fakat yazayim mi yazmayayim mi, yazmasam da olmuyor yazsam da bu sessizlikte rahatsiz ediyor muyum acaba falan fesmekan onu dahi bilemiyorum! Ne dersiniz? O halde ADALAR POSTASI kime? Niye?

Selam ve sevgiyle...

Emine Cigdem
--

Arif Caglar, Ayse Caglar, Aysel&Oktay Yenal, Behic Ak, Burcin Altinsay, Canan ve Mete Alioglu, Cem Dilan, Cemal Beskardes, Deniz Kandiyoti, Dilek Bektas, Dilek Zaptcioglu, Dogan Basak, Emine Cigdem Tugay, Emre Zeytinoglu, Erendiz Ozbayoglu, Esen Camurdan, Fatma Artunkal, Gündüz Vassaf, Handan Ozturk, Huricihan Islamoglu, Idil Ozsöyler, Ipek Calislar, Ismail Serdar Demir, Jurgen Gottschlich, Korhan Gumus, Leyla Caglar, Leyla Ozalp, Mehmet Gureli, Mehmet Selim Baki, Mehmet Selim Tugay, Melda Keskin, Mevlut Kurban, Mukaddes Orcun, Murad Sezer, Mustafa Occetin, Nevay Samer, Nilgün Misirli, Oral Calislar, Orhan Bursali, Osman Bahadir, Ozlem Yuzak, Panoyati Nikolaidis, Rabia Gürol, Rezan Peya Gökcen, Rifat Kandiyoti, Sebnem Selisik Aksan, Selcuk Esenbel, Selcuk Sonmezer, Sirma Sonmezer, Suna Kusadali, Talat Hitay , Yeliz Yalin

ADALAR POSTASI-103: ihbar ediyorum: İDO, Boğaz'da 10 millik hız sınırını çiğniyor!

ADALAR POSTASI / 4 Ağustos 2005

http://www.milliyet.com.tr/2005/08/04/yazar/tamer.html

Milliyet Gazetesi / 4 Ağustos 2005



İhbar ediyorum: İDO, Boğaz'da 10 millik hız sınırını çiğniyor

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, geçenlerde Haliç Tersanesi'ni gezdi ve dünyanın bu en güzel kentinin simgelerinden tarihi şehir hatları vapurlarımız için şu taahhütte bulundu:
"Eğer biz şehir hatları vapurlarında manevra, iskeleye yanaşma ve hız problemini çözebilirsek, onları üretmeye devam edeceğiz. Yoksa yeni gemiler getireceğiz."

Baştan beri konunun sıkı takipçisi olan "Vapurlarımızı vermeyeceğiz" kampanyasının bayraktarı mimar Behiç Ak da, derhal Topbaş'ın bu vaadinin peşine düştü; gemi mühendisleri ve konunun uzmanlarıyla görüştü ve telefon açıp bana müjdeyi verdi:
"Bizim tarihi şehir hatları vapurlarının baş altına konan bow thruster (baş itici) dedikleri motorlarla, manevra kabiliyetini arttırmak ve iskeleye yanaşmalarını kolaylaştırmak mümkün. Hız konusu da problem değil. Bakımlı bir şehir hattı vapuru, 18 mil hız yapabilir. Bugün kullanılanlar bakımsız olduklarından 14 mil hız yapabiliyor ve bu hız, İstanbul'daki deniz ulaşımı için fazlasıyla yeterli."

Behiç şu önemli karşılaştırmayı da yaptı:
"Bakımlı bir motoru olan vapur, direkt olarak Kabataş'tan Büyükada'ya, çok hızlı bir deniz otobüsünden en fazla 10 dakika geç gider. Hızı biraz daha arttırılırsa, bu fark daha da aşağıya çekilebilir. Kadıköy, Üsküdar, Karaköy, Beşiktaş, Kabataş gibi en uzak mesafesi 4 mil olan, ortalama 2,5 millik alanda ise hız yapmak zaten olanaksızdır. 15-20 dakika süren Karaköy - Kadıköy Hattı'ndaki vapurlar, kendi hızlarını kullanamazlar bile. Geçiş trafiği yüzünden kimi zaman beklemek zorunda kalırlar. Yoğun trafik nedeniyle hız limitlerinin altında seyrederler!"

Kaza riski ve dalgalar

Behiç Ak'ı dinlerken birden aklıma geldi. Ben kendimi bildim bileli Boğaz'da hız sınırlaması vardır. İster özel bir tekne olsun, ister tanker ve tabii bizim sevgili şehir hatları vapurlarımız, hepsi bu hız sınırına uymak zorundadır. Bu hız sınırı da keyfi olarak değil, iyice düşünülüp taşınıldıktan, hesap - kitap yapıldıktan sonra şu 3 ana motiften yola çıkılarak konulmuştur:
1) Çok dar bir alan olan Boğaz'da hız sonucunda oluşacak kaza risklerini azaltmak.
2) Hızlı giden deniz araçlarının neden olduğu dalgaların, kıyıdaki yalılara ve teknelere zarar vermesini önlemek.
3) Balık geçiş alanı olan Boğaz'da ekolojik dengeyi bozmamak.
Sahi Boğaz'da hız sınırı kaç mildi? Behiç'e sordum: "10 mil" dedi.

Pekiyi öyleyse biz hangi hızı tartışıyoruz Allah aşkına? Yani vııııınnn diye geçiveren deniz otobüsleri Boğaz'daki hız sınırlamasını mı çiğniyor?

Behiç'e itimat etmeyip İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Daire Başkanı Dr. Rafet Bozdoğan'ı aradım ve en doğru bilgiyi derhal aldım: "Boğaz'da hız sınırı 10 knot'tır."

Hız sınırı 10 knot!

Knot diye bir birimi ilk kez duyduğumdan "Bu nedir?" dedim. 10 knot, 18.5 km imiş. Knot diye yazılır, nat diye okunurmuş. Asistanım Özlem Ertem buldu: Knot, deniz mili bölü saat demekmiş.

Eeeee... 1 deniz mili 1.85 km olduğuna göre Behiç haklı. Boğaz'da hız sınırı 10 mil!

Pekiyi İstanbul Liman Müdürlüğü, tüm tanker ve vapurlara uyguladığı hız sınırlamasını deniz otobüslerine niye uygulamıyor? Deniz otobüsleri Boğaz'da nasıl 20 mile, yani hız sınırının 2 katına kadar çıkabiliyor?

Behiç Ak Liman Müdürlüğü yetkililerine bu soruyu da sormuş ve "Bu otobüslerin Boğaz'a hiç uygun olmadığı, ancak siyasi nedenler ve ast - üst ilişkilerinden dolayı seslerini çıkaramadıkları" yanıtını almış. Dahası, İstanbul Belediyesi'nin ya da Ulaştırma Bakanlığı'nın, Boğaz'da hız limitlerini yukarı çekmek için yeni bir tüzük hazırlattığını da öğrenmiş.
Ast - üst ilişkilerinin dışında olduğum için ben kamuoyuna rahatlıkla ihbar edebilirim: İDO, Boğaz'da hız sınırını çiğniyor.

ADALAR POSTASI-102: sen öyle san!

ADALAR POSTASI / 31 Temmuz 2005

Cumhuriyet / 31.07.2005

KİM KİME DUM DUMA
Behiç Ak
behicak@yahoo.com.tr

ADALAR POSTASI-101: Büyükada'da bir akşamüstü...

ADALAR POSTASI / 28 Temmuz 2005

ADALAR POSTASI-100: Vapurlarımızı Vermiyoruz!

ADALAR POSTASI / 28 Temmuz 2005

ADALAR POSTASI-99: Kırkayak İDO!

ADALAR POSTASI / 28 Temmuz 2005

Kırkayak iDO!

ADALAR POSTASI-98: Neşe Karaböcek ya da Ahmet Paksoy çalıyor eski plakta: YALAN DÜNYA!..

ADALAR POSTASI / 28 Temmuz 2005

Neşe Karaböcek ya da Ahmet Paksoy çalıyor eski plakta:

YALAN DÜNYA!..

27 Mart 2005 tarihli Radikal Gazetesi'nde:

"...Yeni gemi tipi önden de yükleme ve boşaltma yapabilen, İstanbul Boğazı'na uyumlu, daha seri, daha güvenilir, daha temiz, daha konforlu olacak. İki yaka arasında yarım saatte bir 20 dakikalık yolculuk yerine, beş dakikada bir en fazla 10 dakika yolculuk yapılacak. Yeni gemilerde İstanbullular yine denize simit atacak ama martılar hızına yetişebilecek mi bilemem."

diye konuşan İDO Genel Müdürü Ahmet Paksoy'un açıklamaları üzerine,

28 Mart 2005 tarihli Sabah Gazetesi'nde cikan haberde:

"...Deniz ulaşımındaki payı yüzde 3'ten yüzde 10'a çıkarmayı hedefleyen belediye, bu çerçevede ilk olarak emektar vapurları değiştirme kararı aldı. Norveçli Kvaerner firmasıyla temasa geçen belediye, hantal vapurlar yerine, daha konforlu, manevra kabiliyeti yüksek daha hızlı ve İstanbul siluetine yakışacak yeni gemiler istedi. Kvaerner firması da İDO'nun talebi doğrultusunda ilk prototip gemiyi hazırladı. İstanbul BüyükşehirBelediyesi eski gemileri de elden geçirecek ve bir kısmını sanat ve kütüphane gemisi olarak düzenleyecek,bazılarını da kısa mesafelerde nostaljik taşıma için kullanılacak..."

Veeeeee anlaşılan ancak 4 aylık hafızası olan zat-i muhteremin,

26 Temmuz 2005 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde yaptığı açiklama ise aynen şöyle:

"...İstanbul Deniz Otobüsleri AŞ (İDO) Genel Müdürü Ahmet Paksoy, ''Vapurlarımızı Vermeyeceğiz'' kampanyasına destek verdiğini belirterek ''Bütün vapurları yaşatacağımı taahhüt ediyorum.
"...Geçenlerde Norveç'ten gemi getiriliyor diye haberler çıktı. Ben de gazetelerden öğrendim."

"Vapurumu Vermiyorum!" Kampanyası'nın saygıdeger ve de sevgili destekçileri,

İlgili haberlerin tamamı asağıda! Lütfen bir okuyun! Doğrusu ben okudum gözlerime inanamadim! Neşe Karaböcek ya da Ahmet Paksoy çalıyor olmalı eski plakta:
YALAN DÜNYA!..

Cumhuriyet 26.07.2005

İDO Müdürü Paksoy, İstanbul'un vapurlarının rehabilite edilerek yaşatılacağını söyledi

'Vapurlar korunacak'

Bakım çalışmaları sırasında bir deniz otobüsünün altından 6 ton midye çıkarıldı.
Geçen aylarda yürütülen çalışmada tespit edilen midyelerin, geminin altında 25 cm.kalınlığında bir tabaka oluşturduğu açıklandı.

ÖZLEM GÜVEMLİ

İstanbul Deniz Otobüsleri AŞ (İDO) Genel Müdürü Ahmet Paksoy , ''Vapurlarımızı Vermeyeceğiz'' kampanyasına destek verdiğini belirterek ''Bütün vapurları yaşatacağımı taahhüt ediyorum. Filomuzdaki 32 vapur da mimari yapısı korunarak rehabilite edilecek.Kent içi ulaşım için deniz otobüsü kullanmayı düşünmüyoruz'' dedi.

Şehir hatları vapurlarının İDO'ya devredilmesiyle başlayan tartışma sürüyor.Sivil toplum kuruluşlarınca başlatılan ''Vapurlarımızı Vermeyeceğiz'' imza kampanyasıyla
Ilgili sorularımızı yanıtlayan İDO Genel Müdürü Ahmet Paksoy, ''Vapurları değiştirmek gibi bir stratejimiz olsaydı onlara bu kadar yatırım yapmazdık'' dedi.

Deniz otobüsleri kent dışına

Hurdaya çıkmış Sami Akbulut adlı vapurun Haliç Tersanesi'nde dış yapısı korunarak baştan aşağı yenilendiğini belirten Paksoy, bu gemi için 1 trilyon liraya yakın para harcandığını
söyledi. Yaz sezonunda 32 vapurun hepsinin çalıştığını, ancak kış döneminde çalışan vapur sayısının 22'ye düştüğünü anlatan Paksoy, ''Kış döneminde tüm vapurları kalıcı rehabilitasyona tabi tutacağım. Engelliler için de düzenlemeler yapılacak.
Mimariyle teknolojiyi birleştireceğiz. Vapurlar, kenti sembolüdür'' dedi. Geçen günlerde denizotobüsü ihalesi yapıldığını anımsatan Paksoy, bu durumun yanlış anlamalara yol açtığını,alınan yeni deniz otobüslerinin dış hatlarda kullanılacağını söyledi. 32 vapurun da makine bölümünün, içyapısının modernize edileceğini ifade eden Paksoy şöyle devam etti:

''Eskiden yandan çarklı, dümenli vapurlar kullanılıyordu. Onların yerine bugün kullandığımız vapurlar geldi. Teknolojinin gerisinde kalamayız. Ben, vapurların mimari yapısını beğeniyorum. Geçenlerde Norveç'ten gemi getiriliyor diye haberler çıktı. Ben de gazetelerden öğrendim. Mevcut vapurların dışında getirilecek yeni gemilerle ilgili henüz
verilmiş bir karar yok. Anket çalışmalarımız sürüyor.''

http://www.sabah.com.tr/2005/03/28/gun107.html

Sabah Gazetesi 28 Mart 2005

Yenileri teknolojik eskileri de nostaljik

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Şehir Hatları için daha hızlı ve konforlu vapurlar alıp, eskiyenleri kültür amaçlı nostaljik seferlerde kullanacak.

Şehir Hatları Vapurları'nı İDO aracılığıyla devir alan İstanbul Büyükşehir Belediyesi öncelikte vapurlara el attı. Yaklaşık 150 yıl önce Türkiye Denizcilik İşletmeleri bünyesinde kurulan Şehir Hatları İşletmesi'nin geçtiğimiz hafta İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne devredilmesiyle birlikte 50 vapur, 25 arabalı vapur, boğaz ve adalardaki 30
iskele ile Haliç Tersanesi, Mavi Marmara ve Tekirdağ gemileri, Eskihisar- Topçular arabalı vapur hattı,İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı İstanbul Deniz Otobüsleri'ne geçti. Bu devirin andından harekete gecen belediye hemen rehabilitasyon çalışmalarına başladı.Deniz ulaşımındaki payı yüzde 3'ten yüzde 10'a çıkarmayı hedefleyen belediye, bu
çerçevede ilk olarak emektar vapurları değiştirme kararı aldı. Norveçli Kvaerner firmasıyla temasa geçen belediye, hantal vapurlar yerine, daha konforlu, manevra kabiliyeti yüksek daha hızlı ve İstanbul siluetine yakışacak yeni gemiler istedi. Kvaerner firması da İDO'nun
talebi doğrultusunda ilk prototip gemiyi hazırladı. İstanbul BüyükşehirBelediyesi eski gemileri de elden geçirecek ve bir kısmını sanat ve kütüphane gemisi olarak düzenleyecek, bazılarını da kısa mesafelerde nostaljik taşıma için kullanılacak. İstanbul'daki deniz trafiğini tek elde toplayacak olan İDO, rehabilitasyon çalışmaları çerçevesinde iskeleleri de yenileyecek.
Ayrıca personelin kılık kıyafeti de düzenlenerek ve eğitim durumlarına göre yeniden görevlendirilecek. Belediye emeklilik süresi dolan personeli ise emekliye sevk etmeye
başladı. Belediye oluşturacağı yeni sistemle tek bilet uygulamasına da geçecek.Bu uygulama ile öncelikle otobüse binen bir yolcu, vapura ya da deniz otobüsüne
bindiğinde tek ücret ödeyecek. Tek bilet sistemi ikinci aşmada raylı sistemleri de kapsayacak.Kurulacak aktarma merkezleri ile iskele, istasyon ve otobüs durakları tek
noktada buluşacak. Ayrıca otobüs, metro, tramvay, vapur ve deniz otobüsü seferleri birbirlerine bağlı ve eş zamanlı olarak planlanacak.

Şenol BAŞTAKAR / MERKEZ

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=147796

Bu duruma en çok martılar bozulacak

27 Mart 2005 Radikal Gazetesi

Vapur ve iskelelerde işbaşı yapan görevliler kapkaç gibi olayların yanı sıra seyyar satıcıları da engelleyecek.

162 yıllık Şehir Hatları İşletmesi dün resmen tarih oldu. Boğaz'ın yeni efendisi olan İstanbul Deniz Otobüsleri'nin öncelikli hedefi 'martıların bile yetişemeyeceği'
bir sürate ulaşmak

SELİM EFE ERDEM (Arşivi)

İSTANBUL - Modernleşme tarihimizin kilometre taşlarından 162 yıllık Şehir Hatları İşletmesi dün tarihe karıştı. Şehir Hatları'nı bünyesine katan İstanbul Deniz Otobüsleri (İDO) Genel Müdürü Ahmet Paksoy, İstanbul'a özgü yeni gemiler tasarladıklarını, iki yaka arasındaki yolculukları 10 dakikanın altına indireceklerini söyledi. Paksoy, "Artık hızlı balık yavaş balığı yutuyor. Yeni gemilerde de İstanbullular denize simit atacak ama martılar hızına yetişebilecek mi bilemem" dedi.
Türkiye Denizcilik İşletmeleri'yle yapılan protokolle İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne devredilen Şehir Hatları İşletmesi'ne ait tüm gemiler dün gece yarısı İDO'ya
geçti. Birleşmeyle 106 gemiye sahip olan ve dünyanın en büyük deniz ulaşım filolarından biri haline gelen İDO, nisan ayından itibaren hatlarda köklü değişikliklere gidecek.
Sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve kamuoyu araştırmasıyla İstanbul'a yakışacak hızlı ve estetik bir gemi tipi tasarlamaya çalıştıklarını belirten Paksoy,
"Yolcu hareketlerine göre iskele, gemi ve sefer aralıklarını yeniden düzenledik. Daha kısa sürede daha konforlu yolculuk yapılacak. Boğaz'daki gemi karmaşasına son verecek bir gemi standardı yakalanacak. Yeni gemi tipi önden de yükleme ve boşaltma yapabilen,İstanbul Boğazı'na uyumlu, daha seri, daha güvenilir, daha temiz, daha konforlu olacak. İki yaka arasında yarım saatte bir 20 dakikalık yolculuk yerine, beş dakikada bir en fazla 10 dakika yolculuk yapılacak. Yeni gemilerde İstanbullular yine denize simit atacak ama martılar hızına yetişebilecek mi bilemem." diye konuştu.

322 özel güvenlik görevlisi işbaşında
Birleşme sonrasında vapurlarda göze çarpan ilk değişiklik ise yeni özel güvenlik görevlileri oldu.
İDO'ya bağlı tüm iskele ve gemilerde dün sabahtan itibaren özel güvenlik görevlileri görev yapmaya başladı. Cam-Pak adlı şirketten alınan 10'u silahlı diğerleri coplu 322 güvenlik görevlisi işbaşı yaptı. Bu görevlilerden iskelelerde beş, gemilerde dört,feribotlarda 12 kişi bulanacak ve kapkaç gibi saldırıların yanı sıra seyyar satıcıları da engelleyecekler.

ADALAR POSTASI-97: Adalar sana feda olsun!

ADALAR POSTASI / 26 Temmuz 2005

http://www.medya24.com/yazar.asp?yid=612&id=31





Adalar sana feda olsun...! (1)

28 mart 2004’te, üzerinde yaşadığımız yeryüzü kabuğunun en güzel coğrafyalarından Adalar’a belediye başkanı seçilmeyi çok arzu ettim ama ne yazık ki olmadı.. “Oyunuzu bana vermezseniz AKP kazanır ha…!” korkutmacası üzerine bina edilmiş bir seçim kampanyasının başarısı(!) sonucu bir önceki belediye başkanı yeniden belediye başkanı oldu. “Korkutmaca” yerine “yutturmaca” da denebilir aslında, zira ANAP’tan başkan seçilen muhterem 6 ay sonra AKP’ye transfer oluverdi. Bu özveri ve sağduyu dolu şık siyasi tavra(!) öyle güzel bir de kulp bulundu ki sormayın gitsin, “siyasi geleceğimi Adalılar uğruna feda ederek AKP’ye geçiyorum…” Helal olsun, Adalar feda olsun böyle başkana…! Gittikçe de feda olmakta zaten..
28 mart’ta ben başkan seçilemedim ama parti, Adalar belediye olduğundan bu yana, yani 21 yıldır ilk kez belediye meclisine iki üye soktu. Biri yaşına başına saygı duyduğumuz bir ağabeyimiz, tanrı uzun ömür versin… Diğeri, benim sevgili dostum Cengiz Karataş. Aydın, onurlu, çağdaş, çalışkan, kısacası adam gibi bir adam. Onun son araştırma ve çalışmalarını olduğu gibi köşeme aktarıyorum…

ADALAR İLE İLGİLİ GELİŞTİRİLMESİ GEREKEN PROJELER VE HİBE YARDIM ARAŞTIRMALARI.

04.Temmuz.2005 günü yapılan Belediye Meclis Toplantısı’nda gündeme gelen ve tarafıma yöneltilen soru ile ilgili çalışmalarım aşağıda bilgilerinize sunulmaktadır.

Belediyenin kredi olanaklarının araştırılması;

İller Bankası’nın temel görevi; belediyeler, belediye birlikleri ve il özel idarelerinin kamu kullanımı niteliği taşıyan her türlü kentsel alt ve üst yapı hizmetleriyle ilgili etüd, plan ve proje hazırlamak, bu konularda danışmanlık ve kontrollük hizmetleri vermek ve söz konusu yatırımların gerçekleşmesi için kredi sağlamaktır.

Ancak son zamanlarda belediyelerimiz yerel hizmetler yatırımlarında İller Bankası’ndan ziyade uluslararası finans kuruluşlarını tercih etmekte, Hazine Müsteşarlığı garantörlüğünde gerçekleşen bu borçlanmaların geri ödemelerinde ise yüksek faiz olaranları nedeniyle ne yazık ki büyük sıkıntılar yaşanmaktadır.

Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatlarıyla, Belediyelerin imar faaliyetlerini finanse etmek üzere, 11 Haziran 1933 tarihinde 2301 sayılı kanunla, 15 Milyon sermaye ile önce “Belediyeler Bankası” adıyla temelleri atılan, 1945’te de bu bankanın görevlerini üstlenerek resmen kurulan “ İller Bankası” nın yerel yönetimlerimize sağladığı kamu kredilerine dayalı sistemin ortadan kaldırılmaya çalışıldığı gözlemlenmektedir.

12 Eylül yönetiminin de baskısı altında, yerel yönetimler dış kredi kullanan kamu birimlerine dönüşmeye başladılar. Giderek yerel yönetimler her yıl aldıklarından daha fazla parayı faiz ve ana para ödemesi olarak vermeye başladılar. Dış borç yerel yönetimlerin yaşamında önemli bir unsur olarak yer almakla kalmadı, çalışma biçimini doğrudan etkilemeye başladı. 1986
yılına kadar yerel yönetim yatırımları % 100 oranında kamu kredisi ile finanse edilirdi. İller Bankası’nda oluşan fon bu amaçla kullanılırdı. Yerel yönetimler yatırım yapmak istediklerinde oraya (İller Bankası’na) başvurur, uzun vadeli ve çok düşük faizli krediler kullanılırdı. Borçlar çoğu zaman silinir ya da ertelenirdi. Son on beş yılda kamu desteğinin kısılması ve çeşitli yasal uygulamalar sonucu yerel yönetim kredileri içinde kamu kredisi oranı hızla geriye çekildi. Yatırım finansmanında kamu kredisinin geriye çekilmesi ile boşalan yeri özel sermaye kredisi aldı. 1985 – 1995 yılı ortalamasına baktığımızda şunları görürüz;

· Yerel yönetimlerce kullanılan kredilerin % 13 ü kamu kredisidir.
· % 20 si yerli banka kredisidir.
· % 67 si yabancı banka kredileri ya da dış kredilerdir.

Sonuçta yerel yönetimler yatırım kapasitesi ve yetenekleri bakımından güçlendirildi ancak bu güçlenmeye karşılık kamu kredi desteği en aza indirildi, gelir yaratma kaynakları sınırlandırıldı ve böylelikle yerel yönetimler uluslararası finans piyasalarının eline teslim edildi.

Küreselleşme ile belediyelerin kredi yapısındaki önemli değişikliklerin yanı sıra ikinci değişiklik ise yatırım yapısında gerçekleşti. Bu gün belediyelerin gerçekleştirdikleri içme suyu yatırımlarının % 30 oranında dış krediyle karşılandığını görüyoruz. Kanalizasyon yatırımlarının % 68 si, katı atık denilen çöp işlerine yönelik yatırım alanında yapılan yatırımların % 76’sı dış krediyle gerçekleştiriliyor.

Sonuç olarak, 5272 sayılı belediye Kanunun 68 inci maddesi ile belediyelerin görev ve hizmetlerinin gerektirdiği giderleri karşılamak amacıyla ne şekilde borçlanacağı esas ve usullere bağlanmıştır.

Buna göre, dış borçlanma, yalnızca 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde belediyenin yatırım programında yer alan projelerin finansmanı için yapılabilecek ve Hazine Müsteşarlığının görüşü alınacaktır.

İller Banmasından yatırım kredisi ve nakit kredi kullanmak isteyen belediye, ödeme planını ve bu Bankaya sunacak, geri ödeme planı yeterli görülmeyen belediyenin kendi istekleri reddedilecektir.

Belediyelerin, ileri teknoloji ve büyük tutarda maddi kaynak gerektiren alt yapı yatırımlarında Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kabul edilen projeleri için yapılacak borçlanmalarda;
yeniden değerleme oranı dikkate alınarak hesaplanan miktar gözönünde bulundurulmayacaktır.

Belediyelerin dış borçlanması ve tahvil ihracı zsadece yatırım programında yeralan projeler ile sınırlandırılmakta; iç borçlanmaya karar verme yetkisi bütçe gelirine bağlanarak bütçe gelirinin % 10’una kadar olan iç borçlanmaların meclis kararı, % 10 un üzerindeki borçlanmaların ise meclis üye tam sayısının salt çoğunluğuyla vereceği kararın İçişleri Bakanlığınca onayı ile yapılması öngörülmektedir.

Ancak ifade etmeliyim ki;

Şu anda Adalar Belediyesi’nin tek başına herhangi bir projesi bulunmadığından, kredi ihtiyacı da bulunmamaktadır. Öncelikle bilinmelidir ki, önce para bulunup sonra proje yapılmaz, önce proje yapılır sonra para bulma çalışması yapılır. Seçim meydanlarındaki konuşmalarınızda dahi projelerden bahsedilmemektedir.

PROJELERİNİZ NEREDE ?

· Adalarımızın Dört tarafı denizlerle çevrilidir, ARITMA TESİSİ PROJESİ YOKTUR. TEMİZ DENİZ PROJESİ YOKTUR. MARİNA, YAT LİMANI, ÇEKEK YERİ PROJESİ YOKTUR. HALK PLAJLARI PROJESİ YOKTUR. Halkımız ilkel şartlarda veya 10 – 12 Milyon Türk Lirası ödeyerek özel plajlara giderek denize girmektedir.
· Bazı adalarda ulaşım fayton ile yapılmaktadır, bazı adalarda ulaşım yaya olarak yapılmaktadır. BİR ULAŞIM PROJESİ YOKTUR. Faytonların durumu içler acısıdır, akülü araçlar özellikle Büyükada’yı doldurmuştur,
motorların yanaştığı yer ve çevresi panayır yerine dönmektedir, adalarda kamuya ait yüzlerce motorlu araç vardır, çevre kirliliği yaratmaktadır, vapurlar bakımsız ve temiz değildir, fareler cirit atmaktadır.
· Katı atıkların adalarda stoklanması yasaktır, buna rağmen BİR KATI ATIK PROJESİ YOKTUR. Katı atıklar pahalı bir şekilde, ana karaya ihale yapılarak taşınmaktadır. Halkın eğitimi yetersizdir, çöpler sokaklarda ve çarşı içinde, çöp kutularında özellikle yazın uzun süre kalmaktadır.
· Adalarda genç nüfus oldukça yoğundur. Kış mevsiminde sosyal imkanlar hiç bulunmamakta ve gençler yanlızlığa itilmektedir. GENÇLİK PROJESİ YOKTUR. Gençlerin spor yapacağı alanlar, mesleki eğitim kursları açılmadından, kahvelerde iskambil oynamakta ve malesef boş vakitlerini nargile içerek geçirmektedir.
· Adalar bir turizm cennetine adaydır, BİR TURİZM VE KONAKLAMA PROJESİ YOKTUR. Birkaç otel dışında, yeterli konaklama mekanları bulunmamaktadır. Kongre ve seminer turizmi hiç akla gelmemektedir, bu konuda bir çaba sarfedilmemektedir.
· Mavi Deniz, Temiz Adalar” sloganı vardır. Ancak, çok kapsamlı BİR TEMİZLİK PROJESİ YOKTUR. Adalar temiz değildir. Çöpler zamanında kaldırılmamaktadır, fayton meydanı hijyenik olarak temizlenmemektedir.
· Adalar, tarihi yapılarla doludur ve bu tarihi yapılar bir hazine niteliği taşımaktadır. Ancak TARİHİ YAPILARI YENİLEME PROJESİ YOKTUR.
· Heryıl düzensiz bir şekilde sosyal yardımlar yapılmaktadır, kışın yaşayan halkın 1/3 ünün yoksul olduğu tarafınızdan yazılı olarak ifade edilmiştir. Bu sosyal yardımların, yerinde ve zamanında yapılması ve yerel halkın refahının arttırılması için ortaya konulması gereken SOSYAL YARDIM PROJESİ YOKTUR. Sizin ifadeniz ile yardım yapıldığı söylenen 1250 aile adeta kaderine terkedilmiştir.
· Adalı kadınların, eğitimi ve sosyal becerilerinin arttırılması HALKEVİ tarafından yerine getirilmektedir. Belediyenin adalı kadınlarımızın eğitimi
ve sosyal becerilerinin arttırılması için ve sosyal yaşama katılımı ile eşit fırsatlara sahip olması için KADIN EĞİTİM VE SOSYAL BECERİ PROJESİ YOKTUR.
· Adalarda su ürünlerinin geliştirilmesi ve değerlendirilmesi SU ÜRÜNLERİ KOOPERATİFİ ve yerel balıkçı esnafı tarafından, basit usullerle yapılmaktadır. Yerel yönetimin SU ÜRÜNLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ İLE İLGİLİ PROJE YOKTUR. Yerel balıkçıların eğitimi, yaşantıları, örgütlenmeleri ve para kazanmaları ile hiç ilgilenilmemektedir.
· Adalar yüzme, yelken, sualtı sporları, diğer su sporları, bisiklet, futbol, basketbol, voleybol sporlarına uygun alanlara sahiptir, maddi imkansızlıklar içinde olan spor kulüpleri organizasyonlarını bireysel olarak yapmaktadır. Yerel yönetimin tüm adaları ve sporlarını birleştirici bir güç sağlayacak SPOR EĞİTİMİ VE GELİŞİMİ PROJESİ YOKTUR.
· Adaların estetiği ile ilgili olarak, tabelaların, ilan ve reklamların, bina görünüşlerinin düzenlendiği, KENT ESTETİĞİ PROJESİ YOKTUR. Bez tabelaları çok çirkin bir görüntü oluşturmaktadır. Yıldızlar’ın üstündeki AKP’nin bez afişleri buna en güzel örnektir.
· Yaşlılarımızın daha sağlıklı ve refah içinde çalışması için, HUZUREVLERİ PROJESİ YOKTUR. Adalarda yaşlıların ve bakıma muhtaç olanların bir envanterinin çıkarılması gerekmektedir.
· Adalarda kışlık sinema, tiyatro, müzik salonu, kitaplıklar, kitap okuma salonları, sergi salonu vb. yerler bulunmamaktadır. Bütün bu sosyal aktiviteler için planlanan, SANAT ETKİNLİKLERİ PROJESİ YOKTUR.
· Adalarımızda yangına çok açık alanlar bulunmaktadır, 37 yaşını geçmemiş lise ve dengi okullar ile üniversite mezunu bay ve bayan gönüllülerin oluşturacağı, YEREL İTFAİYE HİZMETLERİ PROJESİ YOKTUR.
· Semt pazarları ve tanzim satışların reorganizasyonu , yapılandırılması ve tüketicinin korunması için, ADALAR ALIŞVERİŞ PROJESİ YOKTUR.
· Tüm dünya fosil yakıtlarını (petrol, kömür, doğalgaz) bırakma eğiliminde olmasına rağmen, biz hala doğalgazın adalara gelip gelmeyeceğini tartışıyoruz, güneş ve hidrojen enerjisi kullanımının yaygınlaşması gündemdedir, bütün bunların ışığında hala adaların (ki adalarda ısınma kendine özgü bir özellik arzetmektedir.) ISINMA VE ENERJİ KULLANIMI PROJESİ YOKTUR. Burada ifade etmeliyim ki, İGDAŞ 1986 yılında kurulmuş ve ilk gaz 1992 yılında abonelere verilmiştir. Aradan geçen 13 yıl içerisinde adalar yerel yönetimleri üzerine düşen görevi yapmamış ve bunu bir politika ve seçim malzemesi olarak kullanmıştır. Dünya standartlarına göre bir metreküp havada bulunması gereken maksimum kükürtdioksit (SO2) konsantrasyonu 150 mikrogram iken, İstanbul’da DİE verilerine göre 1994-95 kış aylarında ortalama 250 mikrograma kadar yükselmiştir. 1995-96 kış aylarında doğalgaz kullanımının yaygınlaşması ile bu değer 115 mikrogram/m3’e düşmüştür. 2002 sonu itibariyle İstanbul’da kükürtdioksit oranı ortalama 19 mikrogram/m3 tür. Oysa ki, adalardaki tartışma, “doğalgaz adalara gelirse kalabalık olur, huzurumuz kaçar” şeklindedir malesef. Hiç kimse, doğanın temizliğini, gelecekteki çocuklarımızın sağlığını düşünmemektedir. kaynaklarının kullanılması gerektiğidir. Japonya’nın Kyoto kentinde Aralık 1997’de düzenlenen ve “Sera Gazları Emisyonları Konusunda Kyoto İklim Değişim Protokolü” olarak adlandırılan toplantının katılımcı ülkeleri bugünkü ve gelecek nesillerin enerji üretim ve tüketim alışkanlıklarını değiştirmeye yönelik uzun vadeli bir süreci başlatmış olduklarını unutmayalım ve yerel yönetim olarak bu konuyu bu yönü ile takip edelim. Kyoto toplantısında, küresel ısınmanın gerçek ve ciddi bir sorun olduğunu kabul eden katılımcı ülkeler, 2008-2012 yılları arasında sera gazları emisyonlarını 1990’lı yıllardaki seviyesinden %5 daha aşağıya çekme konusunda bağlayıcı karar aldılar.

·Adaların cadde ve sokakları ile meydanları, çağdaş bir anlayış ile ele alınıp projelendirilerek, bir plan kapsamında yeniden düzenlenmelidir. Geliştirilecek çalışmalar ile meydanlar, adına karaşır bir şekilde düzenlenip “meydan” algısı güçlendirilmelidir. Acilen ADALAR YENİLEME PROJESİ gündeme getirilmelidir.
·Adalarda, tüm öğrencilere destek amacıyla EĞİTİMİ DESTEK PROJESİ gündeme alınmalıdır.
·Adalar Çevre ve doğanın korunmasının çok önemli olduğu bir coğrafyaya sahiptir. Ancak, orman işgalleri, orman yangınları, deniz kirliliği, görüntü kirliliği vb. tüm kirlilikler yıllar boyu artarak bugünlere gelinmiştir. Malesef yerel yönetimlerin ÇEVRE VE DOĞANIN KORUNMASI İLE İLGİLİ somut bir PROJESİ’de yoktur.




BUNLARI HAYATA GEÇİRMEK İÇİN HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ “PARAMIZ YOK” ŞEKLİNDE İFADELERİNİZ OLACAKTIR.
ANCAK, HİÇ DESTEK PROGRAMLARINI ARAŞTIRMA GEREĞİNİ DUYDUNUZ MU?



EN ÖNEMLİ DESTEK PROGRAMI NEDİR?

MEDA ( MEDITERRANEAN ECONOMIC DEVELOPMENT AREA) , 1991 YILINDA, Türkiye’ye sağlanan mali yardımlar, AB’nin Yenilenmiş Akdeniz Politikasını kabul etmesiyle , aralarında Türkiye’nin de bulunduğu çok – ülkeli projeler için 320 milyon EURO kredi ve 1,8 milyar EURO AYB kredisi içeren bir paket hazırladı. Projelerin bazıları, AB’nin Avrupa-Akdeniz

Ortaklığı uygulamasının en önemli mali aracı MEDA programı kapsamında hala devam etmektedir.
Topluluk 1995 ‘te Barselona Bildirgesi ile kuruluna ve Akdeniz Bölgesi’ndeki bölgesel bütünleşme politikasının bir parçası olan Avrupa-
Akdeniz ortaklığı çerçevesinde çeşitli mali kaynaklarının 12 Akdenizli ortak ülkeye açtı.
AB’nin Akdenizli ortaklarıyla mali işbirliği için 1995-1999 arasında ayırdığı toplam miktar 4.6 milyar Euro’dur. Ortaklığın başlıca mali aracı olan MEDA I
Programı çerçevesinde, ulusal ve bölgesel programlar geliştirilmiştir. MEDA I kapsamında yapılan yardım toplamı 3.4 Milyar EURO’dur. AB bütçesinden ayrılan bu hibeler, AYB’nın 1997-2000 dönemi için toplam 2.3 Milyar EURO olan uzun dönemli kredi mekanizmaları ile desteklenmiştir.

Bu iki mali olanaktan Türkiye’ye ayrılan pay aşağıdaki gibidir;

MEDA I bütçe kaynakları. Türkiye’ye 55 proje için 376 milyon EURO taahhüt edilmiştir. Bu miktarın 33.1 milyonu 1996’da, 70.2 milyonu 1997’de ve 132.4 milyonu da 1999’da taahhüt edilmiştir.

MEDA I PROGRAMI KAPSAMINDA HANGİ PROJELER DESTEKLENİYOR?

Meda hibeleri Barselona Bildirgesi’nin hedefleri esas alınarak, ikili ve bölgesel olarak, üç tür projeye aktarılıyor;
1. Ekonomik geçişe destek,
2. Sosyo-ekonomik gelişme ve
3. Demokratikleşme ve sivil toplumun güçlenmesi.

MEDA II (2000-2006)

Meda II çerçevesinde yardım paketinin % 15’lik kısmı 2000-2006 dönemi için Türkiye’ye ayrılmıştır. Bu dönemde Türkiye’ye sağlanacak yardım miktarı 890 milyon eurodur.

AVRUPA KOMİSYONU TÜRKİYE DELEGASYONU’NUN ADRESİ; Uğur Mumcu Caddesi no. 88 Gaziosmanpaşa – ANKARA’dır.
Telefon = 0312 4598700 Faks=0312 4466737

ADALAR POSTASI-96: 20 sehirhatlari vapuru aliyorum!

ADALAR POSTASI / 16 Temmuz 2005

Cumhuriyet / 16.07.2005

KİM KİME DUM DUMA
Behiç Ak
behicak@turk.net

ADALAR POSTASI-95: kuşbakışı adalar...

ADALAR POSTASI / 16 Temmuz 2005

28 Mayıs 2007

ADALAR POSTASI-94: Adalar'da şenlik var!

ADALAR POSTASI / 16 Temmuz 2005




2. ULUSLARARASI İSTANBUL
ADALAR FESTİVALİ
GÜN GÜN PROGRAM

15 TEMMUZ
BASIN TOPLANTISI ve AÇILIŞ KOKTEYLİ
(Basın ve protokol için)
18.00-20.00
Anadolu Kulübü

SERGİ (Açılış)
Kanat Beyazıt Galerisi Resim Sergisi
20.00
Anadolu Kulübü

SERGİ (Açılış)
Şükriye Işık
Vitray Sergisi
20.00
Anadolu Kulübü


16 TEMMUZ
ADALAR DALIŞ ve
DİP TEMİZLİĞİ
(Tüm balık adamlara açık etkinlik)
13.00-14.00
Burgazada ASSK - İskele arası
Burgazada Adalar Su Sporları Kulübü su altı sporcuları, balıkadam Şükrü Genç önderliğinde, Boğaziçi Üniversitesi Su altı Sporları Kulübü, Bilgi Üniversitesi Su altı Sporları Kulübü ve Caddebostan Balıkadamlar Kulübü sporcuları ile birlikte Burgazada deniz dibini atıklardan arındırmak üzere birlikte dalacaklar.
Etkinliğin sponsorluğunu Bilgi Üniversitesi üstleniyor. Toplanan atıklar iskele meydanında sergilenecek.
Burgazada ASSK, tüm balıkadamları bu anlamlı çalışmaya katılmaya davet ediyor.


FESTİVAL AÇILIŞ ETKİNLİKLERİ
18.00
Büyükada İskele Meydanı

AÇILIŞ SEREMONİSİ
20.30
Büyükada İskele Meydanı


16 TEMMUZ
KONSER
Moğollar
21.00-23.00
Büyükada İskele Meydanı
Moğollar'ın Anadolu Rock serüvenine merhaba dediği günden bugüne tam 38 yıl geçti.
Rock müziğinin doğasından kaynaklanan politik karşı koyuşu yerel ezgi ve motiflerle bezemeyi başaran Moğollar; yıllar önce gönülleri fethediyordu, günümüzde de fethetmeye devam ediyor. Cahit Berkay, Taner Öngür ile Engin Yörükoğlu aralarına daha sonra aldıkları Serhat Ersöz'le birlikte bir çok konser gerçekleştirdiler ve
5 albüm çıkardılar. 68'lilik ruhuyla, dinamizmiyle, merakıyla öncü müziğin bin bir yüzünü inceleyip 'yeniyi' sound'larına taşıma ve Anadolu'nun binlerce yıllık mirasıyla kaynaştırma peşindeler. Yerli pop ısrarla komşu coğrafyalarda üretilen müziklerden 'aşırı esinlenerek', kolay formüllere rağbet ederek günü kurtarmaya çalışırken Moğollar, bu toprakların müziğini, bugünün gerçeğini yansıtan sözlerle evrensele dönüştürme sevdasını sürdürüyor.
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.


17 TEMMUZ
SÖYLEŞİ
Balkan Naci İslimyeli, Füruzan, Ruhi Ayangil
16.00-18.00
Büyükada Turing Kültürevi
FÜRUZAN (Romancı)
12 Mart dönemini konu alan “47’liler” romanıyla ünlenen yazar Füruzan, 70’li yıllara Sevgi Soysal ve Adalet Ağaoğlu ile birlikte damgasını vuran üç kadın yazar arasında anılır. Füruzan’ın tüm öykülerinde buruk bir acının, dinmeyen bir hüznün yansıdığı ve ana tema olarak kadının toplumdaki yerinin sorgulanarak, ahlâki değerlerin eleştirildiği görülür. Çektiği “Benim Sinemalarım” filmi,
1990 Cannes Film Festivali'nde
158 film arasından çağrı alan
8 filmden biri olarak gösterime girdi. 1991'de Uluslararası İran Fecr Film Festivali’nde, En İyi İlk Film Jüri Özel Ödülü’nü kazandı. Aynı yıl Tokyo Uluslararası Film Festivali'nde
En İyi On Asya Filmi arasında yer aldı.
BALKAN NACİ İSLİMYELİ (Ressam)
Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Resim Bölümü’nden 1972’de birincilikle mezun oldu. Salzburg, Floransa ve New York’ta sanat çalışmalarını sürdürdü. 1993’te Marmara Üniversitesi’nde profesör olan sanatçı, şimdiye kadar 34 sergi açtı. Bilgi Üniv.’de çalışmalarını sürdüren İslimyeli’nin 8 ödülü bulunmaktadır.
RUHİ AYANGİL (Müzisyen)
1983’te, Türk müziği'nin bilinen en eski örneklerinden günümüze ulaşan eserleri aslına uygun olarak seslendirmek için Ayangil Türk Müziği Orkestra ve Korosu'nu kurdu. “Tura Şarkılar” ve “Şeyh Galib'e Saygı Kantatı” adlı çalışmaları ile
“TYOP-JAYCESS, USA Kültürel Başarı Ödülü”nü aldı. Türkiye'nin ilk ve tek özel koro ve orkestra kurucusu ve şefi sıfatını taşıyan Doç. Dr. Ayangil, Acapella Grup 34 isimli eşliksiz koronun yöneticiliği yanında halen Yıldız Teknik Üniv. Sanat Tasarım Fakültesi’nde akademik kariyerini sürdürüyor.
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.


17 TEMMUZ
ŞİİR ve MÜZİK DİNLETİSİ
Ataol Behramoğlu (şiir), Haluk Çetin (vokal, gitar)
18.15-19.15
Büyükada Turing Kültürevi
Şiirleriyle kendi ülkesinde olduğu kadar çevrildiği pek çok yabancı dilde de tanınan Ataol Behramoğlu, yaklaşık on yıldır, müzisyen Haluk Çetin’le birlikte, Türkiye’de ve ülke dışındaki şiir dinletilerinde on binlerce izleyici önünde şiirlerini okudu.
Bu dinletilerde gitarist-besteci
Haluk Çetin, Ataol Behramoğlu’nun şiirlerinden yapılmış şarkıları seslendiriyor.
1981 yılında Asya-Afrika Yazarlar Birliği Uluslararası Lotus Edebiyat Büyük Ödülü’nü, 2003 yılında Uluslararası Pen Yazarlar Birliği Şiir Büyük Ödülü’nü kazanan Ataol Behramoğlu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi ve Cumhuriyet gazetesi köşe yazarıdır.
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.

KONSER
Surp Vartanants Korosu
21.00-22.30
Büyükada
San Pasifiko Kilisesi
1932’de Gomidas’ın Mes’ini seslendirmek üzere kurulan Surp Vartanants Korosu, çok sesli dini ayinlerin yanı sıra, çok sesli halk türküleri ve folklorik şarkılardan oluşan bir repertuara sahip. Ünlü müzisyen ve müzik eğitmenleri
Prof. Arşam Kavafyan ve Prof. Edgar Manas’ın çalıştırdığı koro, Dünya Kiliseler Birliği’nin Saint Antoine Kilisesi’nde düzenlediği geceye ekümenik koro olarak katıldı. Tarih Vakfı’nın düzenlediği Müziğin Renkleri adlı etkinlik çerçevesinde CRR Konser Salonu ve Aya İrini Müzesi’nde, yerel ve dini müzikleri seslendirdi ve konserler kaydedilerek yayınlandı. Koro, Sezen Aksu’dan aldığı davet üzerine “Türkiye Şarkıları” konserlerine katılarak yurtiçi ve yurtdışındaki pek çok etkinliğe katıldı.
TAM: 25 YTL / İND.: 15 YTL


17 TEMMUZ
KONSER
Erkan Oğur
İsmail Demircioğlu
20.15-22.15
Büyükada
Aya Yorgi Kilisesi önü
“Bütün türküler güzeldir. Tabiattır, hayatın ta kendisidir, salt müzik değildir ve bu ülkenin elle tutulan hazinesidirler. Bu güzellikleri hoyratça tüketme çabasında olanlar kaybederler. Biz, bu güzellikleri birlikte hatırlamaya vesile olsun diye seslendiriyoruz. Nefsimize hakim olamayıp düzenlemeler de yaptık ama niyet iyidir, dürüsttür, sevgi doludur...”
ERKAN OĞUR ve
İSMAİL DEMİRCİOĞLU
İstanbul Devlet Konservatuvarı
Türk Müziği Bölümü’nde tanıştılar. Ud, tanbur, bağlama, cümbüş gibi geleneksel çalgıları çalmayı, Türk makam müziği ve Türk halk müziğini öğrendiler. Erkan Oğur yeni ses arayışlarının sonunda 1976’da gitarından perdeleri kaldırarak makam müziğinin tonlarını gitarda elde etmeyi; perdesiz gitarın pasajları üzerinde kayma ve çeyrek tonları çalmayı başardı. İkilinin müzikleri ülke sınırlarını aştı; Londra, Almanya, İtalya ve daha birçok ülkede konserler verdiler.
TAM: 25 YTL / İND.: 15 YTL


18 TEMMUZ
KONSER
Helmut Eisel &
Band Music
(Klezmer Müziği)
21.00
Büyükada
Yıldırımspor Tesisleri
Klezmer, Orta, Doğu ve Batı Avrupa'da yaşamış Aşkenaz Yahudilerinin müziğidir. Neşenin ve hüznün aynı tınılarda bu kadar iyi ifade edildiği, kendisiyle dalga geçen, dünyayı alaya alan, dışarıdan bakıldığında hafif bir müzik tarzı olarak gözüken, fakat içinde çok yoğun duygular ve felsefe barındıran Klezmer; Yahudilerin binlerce yıl boyunca yaşadığı felâketlerin geçmişe ve geleneklere bağlılıklarının ve yaşamlarının yalın bir ifadesidir.
Klezmer içinde sözlü parçalar barındırsa da, genel olarak bakıldığında enstrümantal bir müzik türüdür. Klezmer müziğine yön veren ve iskeletini oluşturan temel, kullanılan enstrümanlardır. Bu müzik türünün başta gelen solo çalgısı ise klarnettir.
Helmut Eisel (klarnet)
Michael Marx (gitar, vokal)
Stefan Engelmann (double bas,
e-bass)
Nino Deda (akordeon, piyano)
Jochen Krämer (vurmalılar)
TAM: 25 YTL / İND.: 15 YTL

KONSER
İstanbul’dan Mektup
Derya Türkan (Türkiye) Sokrates (Yunanistan)
21.00
Kınalıada SSK
Yunanistan ve Türkiye‘nin iki usta kemençe sanatçısı, Derya Türkan ve Sokrates Sinepoulos; Periklers Papapetropoulos’un lavtası, Taner Savacıoğlu’nun kanunu, Uğur Işık’ın çellosu, Fahrettin ve Ferruh Yarkın kardeşlerin vurma sazlarının ritmleri eşliğinde sahne alacaklar.
Repertuarlarında bulunan Osmanlı dönemine ait, özellikle kemençe ile çalınan dans müziği örnekleri, form açısından farklılıklar gösterse de hâlâ İstanbul’da olduğu kadar; Midilli, Girit, adalar ve Batı Trakya’da da kullanılmaktadır.
TAM: 25 YTL / İND.: 15 YTL


18 TEMMUZ
BELGESEL
Sinasos
(Topografia Tis Mnimis-Anıların Topoğrafyası)
21.00
Burgazada ASSK
60 dakika / Senaryo-Yönetim: Timon Kulmasis- İro Siafliaki / Yapım: Thanos Lambropulos (Periplus Ltd. Atina)
Türkiye ve Yunanistan'da çekilen bu film, Ürgüp'ün Sinasos, şimdiki adıyla Mustafapaşa ilçesinden 1923 yılında mübadil olan Rumların ve geride bıraktıkları anıların öyküsünü hem onların hem de Türk komşularının ağzından aktarıyor.
ÖDÜLLER VE KATILIMLAR
Abdi İpekçi Dostluk ve
Barış Ödülü (1997)
Palermo Film Festivali
(1997-Büyük Ödül)
Selanik Uluslararası Film Festivali (1998-En İyi Belgesel Ödülü)
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.

DANS GÖSTERİSİ
Truva Halk Oyunları Grubu
21.00
Büyükada Amfitiyatro
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.

BELGESEL
Seyir Defterleri
(Yorgo Seferis'in yaşamı
ve şiirinde bir gezi)
21.00
Büyükada Turing Cafe
70 dakika / Yönetmen: Stelios Haralambopulos / Yapım: Thanos Lambropulos (Periplus Ltd. Atina)
Ünlü Yunanlı ozan Yorgo Seferis'in Mısır, Türkiye, Yunanistan ve Avrupa ülkelerinde geçirdiği çalkantılı yaşamından ve şiirinden kesitleri ele alan bir belgesel.
ÖDÜLLER VE KATILIMLAR
Yunanistan En İyi Belgesel Film Ödülü (2001)
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.


19 TEMMUZ
KONSER
İnci Çayırlı
21.00-22.30
Burgazada ASSK
Uzun yıllar Münir Nurettin Selçuk'un korosunda ve İstanbul Belediye Konservatuarı İcra Heyeti’nde solist ve korist olarak çalıştı.
Rusya, Romanya,Kıbrıs,Yugoslavya, İsviçre, Almanya, Fransa, Hollanda ve Japonya'da kültür elçisi ve konser solisti olarak konserler veren sanatçı, İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuarı'nda öğretim görevlisi olarak çalıştı. Devlet Konservatuarı’nda iken Kültür Bakanlığından aldığı teklifle, Bursa Devlet Klasik Türk Müziği Korosu'nu kurdu. Sanatçı, Türk müziği çalışmaları dışında bir dönem batı müziği plakları yaparak Altın Plak kazandı. 2001 yılında TRT'den emekli olan sanatçı, halen özel konserlerine ve musiki çalışmalarına devam etmektedir.
TAM: 20 YTL / İND.: 10 YTL

KONSER
Selim Sesler ve
Grup Trakya
21.00
Kınalıada İskele Meydanı
Klarnetçi ve vokalist Selim Sesler (1957), Dramalı profesyonel zurnacı bir ailenin ferdi olarak doğdu. Roman müzisyenlerine katılarak, müzik yeteneğini geliştirmek üzere İstanbul'a geldi. Fasıl heyetlerinde, Ferhan Şensoy tiyatrosunun müzikallerinde, çeşitli düğünlerde çaldı ve birçok kayıt yaptı. 1998'de Brenna MacCrimmon ile birlikte Kanada turnesine katılarak Türk Romanlarını ve kendi Rumeli kökenlerini temsil etti. Zengin müzikal deneyimleri sonunda, bölgeye ait zengin bir repertuar ve çalma tarzı edinerek, canlı bir arşiv niteliği kazandı. Doğaçlamalardaki ustalığı ile hem düğün havalarının, hem de günün dans ezgilerinin baş yorumcusu olarak ünlendi.
Selim Sesler ve Grup Trakya, son günlerin popüler filmi olan Fatih Akın’ın “İstanbul Hatıraları”nda da yer aldı. Filmin Cannes Film Festivali galasında sahne alarak, yurtdışı basında da büyük ilgi gördü.
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.


19 TEMMUZ
BELGESEL
Elias Petropulos
Bir Yeraltı Dünyası
21.00
Büyükada SSK
60 dakika / Yönetmen: Kalyopi Legaki / Yapımcı: Maria Genteku
Balkanlarda Osmanlı kültürüne sahip çıkan, “Rebetika” konusundaki en kapsamlı ve tek başyapıtın sahibi, Türk dostlarıyla övünen Yunan yazar, şair, araştırmacı Elias Petropulos hakkında bir belgesel olan “Bir Yeraltı Dünyası” Paris, İstanbul, Selanik ve Atina'da çekildi.

ÖDÜLLER
Selanik Film Festivali - 2005
(Yabancı Basın Ödülü)
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.

KONSER
Kamilya Jubran
Filistin Şarkıları
21.00
Büyükada Turing Kültürevi
“Arap müziğinin rolü, atmosferi ve bileşenleri hakkındaki sorularım çoğalıyor ve yoğunlaşıyor. Bu gösteride, sorularımı paylaşmak ve canlı tutmak adına geçen 3 yılda üzerinde çalıştığım parçaları sunacağım.”
Kamilya Jubran Akka’da doğdu. Enstrüman yapımcısı ve müzik öğretmeni olan babası Elias Jubran’dan klasik Arap müziği eğitimi aldı. Küdüs’te 13 yıl süresince Sabreen’in vokalistliğini yaptı ve ud, kanun ve diğer doğu enstrümanlarını çaldı. 1981’den 2001’e kadar Sabreen ile özgürlük mücadelesini ve dinamik bir artistik-politik süreç sonucu ortaya çıkan özgün modern Arap müziğini temsil etti. Kamilya Jubran, 2002 Mayıs’ından beri Mahattaat, Wameedd ile birlikte ve solo olarak çeşitli Arap ve Avrupa şehirlerinde konserler vermekte.
TAM: 25 YTL / İND.: 15 YTL


20 TEMMUZ
KONSER
Atilla Demircioğlu
Fransız Şansonları
21.00
Burgazadası İskele Meydanı
Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi. Gitarı ve sesi ile Fransız şansonları ve Akdeniz müzikleri seslendirecek.
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.

KONSER
Aliki Kayaloğlu (Yunanistan)
Akdeniz Şarkıları
21.00
Büyükada Turing Kültürevi
Ünlü Yunanlı şarkıcı Aliki Kayaloğlu, Manos Hadjidakis ve Astor Piazzolla’nın çalışmalarını kendi tarzında yorumlayacak.
Program “Reflections” albümünün Türkiye’deki ilk performansını da içeriyor. Ünlü Yunan şairi Nikos Gatsos’tan esinlenilen “Reflections”, bestecisi Hadjidakis’in, Aliki’nin kendisinde de gördüğü, bir kadının birçok yüzünü anlatıyor ve bestecinin son yapıtı olmasıyla önem kazanıyor. Şarkıcı, birçok Yunan filmine şarkı yazmış Hadjidakis’in “şefkat, masumiyet ve ruh içerdiği için klasikleşmiş” dediği şarkılarına ve Arjantinli tango ustası Astor Piazzolla’nın eserlerine de yer verecek.
TAM: 25 YTL / İND.: 15 YTL

BELGESEL
Dönüş,
Sait Faik Belgeseli
21.00
Burgazada ASSK
Sait Faik’in Burgazada'ya gidişi ve tekrar İstanbul'a dönüşü arasında geçen zaman içerisindeki duygularını yansıtan “Dönüş” filmi, başarılı yönetmenlerimizden M. Adil Yalçın tarafından hazırlandı.
ÖDÜLLER VE KATILIMLAR
Cine5 Kısa Film Yarışması’nda mansiyon
Nurnberg Türk Film Günleri
Hollanda MTV Televizyonu,
Ankara Film Festivali
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.


20 TEMMUZ
BELGESEL
Akdeniz'in Zeytinyağı,
Ekmek ve Şarap Öyküleri
21.00
Büyükada Turing Cafe
90 dakika / Yönetmen: Stelios Haralambopulos / Yapımcı: Thanos Lambropulos / Yapım: (Periplus Ltd. Atina)
İtalya, Yunanistan ve Türkiye'de çekilen bu belgeselde antik çağlardan beri zeytinyağı, ekmek ve şarap üretiminin halkların geleneklerini birbirine ne denli yakınlaştırdığı dile getiriliyor.
ÖDÜLLER VE KATILIMLAR
Selanik Uluslararası Film Festivali 2000 (İzleyici Ödülü)
Selanik Uluslararası Film Festivali 2000 (En İyi 2. Belgesel Ödülü Teramo)
Uluslararası Çevre Filmleri Festivali 2000 (Grand Prix)
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.


21 TEMMUZ
KONSER
Grup Naftalin ile
60’lar ve 70’ler
21.00
Burgazada Deniz Kulübü
60’lı ve 70’li yılların müziğine özlem duyanların yakından tanıdıkları Naftalin, bir araya geliş amaçlarını
o yılların şarkılarını, danslarını ve duygularını tekrar gün ışığına çıkarmak olarak açıklıyor. Naftalin, anılarda kalmış melodileri izleyenlerle birlikte söyleyerek doyumsuz bir gece yaşatacak. 1996 yılında tekrar biraraya gelen grup 6 kişiden oluşuyor.
Önder Soydaş (solo gitar ve vokal), Atilla Ertem (bas gitar), Tekin Arcayürek (davul), Selim Derbent (klavye ve vokal), Günay Ekren (saksafon), Alsu Akçay (viyolonsel).
TAM: 25 YTL / İND.: 15 YTL

KONSER
İstanbul Filarmoni Orkestrası
21.00
Heybeliada SSK
20 kişilik orkestra, programda
A. Vivaldi, E. Grieg, M. Mores,
G. Gershwin, H. Tura’nın eserlerini seslendirecek.
Orkestra, 2004 yılında Oleksander Samoylenko ve İstanbul Filarmoni Derneği ve Panayot Abacı tarafından kuruldu. Orkestra, geniş bir perspektif içinde repertuarını hazırlarken, geleneğin önemli başyapıtlarına öncelik vermekte, tanınmış ya da gölgede kalmış pek çok bestecinin keşfedilmeyi bekleyen az seslendirilmiş yapıtlarını, eski ya da yeni kuşaklardan Türk bestecilerin yorumlanmamış eserlerini seslendirmeye çalışmaktadır.
İSTANBUL FİLARMONİ ORKESTRASI ÜYELERİ:
Keman: Pavlo Çobotov, Armağan Yesügey, Pınar Baltacıgil, Ceren Gürsoy, İlknur Anderson, Eda Dündar, Lüdmilla Şapko, Aslı Günbay, Emel Özer, Ferdane Çevik, Funda Oksev, Ayşen Tözeniş Viola: Gül Tekinson, Cenk Sökmen, Gökalp Şimşek, Verda Öncü Violonçello: Şafak Sökmen, Ferdevs Burçkin Kontrbas: Tolga Oksev, Hüseyin Sami Menekşe
TAM: 25 YTL / İND.: 15 YTL


21 TEMMUZ
KONSER
Muammer Ketencoğlu ve Zeybek Topluluğu
21.00
Büyükada İskele Meydanı
Muammer Ketencoğlu ve Zeybek Topluluğu'nun repertuarı Anadolu'dan Türkçe ve Rumca zeybekler, halk türküleri ve İzmir stili rebetikolardan oluşmaktadır. Topluluk sahip olduğu bu özel repertuarıyla, sahneye bir yanıyla aslına sadık, diğer yanıyla da kimlik arayışı çabası içinde olan zengin bir müzik geleneğini taşıyor. .
Muammer Ketencoğlu 1964’te İzmir’de doğdu. Öğrenim gördügü körler okullarında iyi bir müzik eğitimi aldı. İlk albümü "Sevdalı Kıyılar"‘ı 1993’te, rebetiko müziği ile ilgili hazırladığı seçkiyi de 1994 ve 1996 yıllarında yayınladı. Ermeni, Gürcü, Azeri ve Orta Asya geleneksel müziklerini içeren dört ayrı kasetten olusan ve etnomüzikolog kimliğini ortaya koyan "Halklardan Ezgiler" dizisini 1995’te yayınladi. "Klezmer Müziğinin Öncüleri" 1995’te dinleyiciyle buluştu. Mart 2003’te Muammer Ketencoğlu ve Zeybek Topluluğu’nu kurdu.
Muammer Ketencoğlu (akordeon, vokal), Cengiz Onural (gitar), Mithat Arısoy (keman, saz) Erdem Şentürk (ud), İvi Dermancı (vokal), Stelyo Berber (vokal), Rahmi Göçmen (vurmalılar)
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.

ŞİİR VE MÜZİK DİNLETİSİ
Roger Collins ve
Semih Sergen
(Twi’light Zone)
21.00
Büyükada Kültürevi
“I live in the twi'light zone.
Where the impossible is normal
And the improbable happens.
I live in the twi'light zone.
In a world where fairies are real
And the imagined tell stories of the real world.”
R. Collins
İskoç halk şairi ve müzisyeni Roger Collins , özgürlük, insan sevgisi, dostluk temalı kendi bestelerini gitarı ile seslendirecek ve aynı temalı şiirlerini bizlerle kendi lisanında paylaşacak.
Bu etkinlikte, R. Collins'in, yaşam şekli ve felsefesini kendisine çok yakın hissettiğini söylediği Neyzen Tevfik'in Osmanlıca olarak kaleme aldığı şiirlerinden, İngilizceye çevirdiği örnekler de sunulacak. Devlet Tiyatroları sanatçısı Semih Sergen , Neyzen Tevfik'in şiirlerini Türkçe seslendirecek.
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.


22 TEMMUZ
ŞİİR DİNLETİSİ
Gülsen Tuncer
Bir Kucak Gül
19.00
Büyükada Kültürevi
Gülsen Tuncer Adana’da doğdu, İstanbul Belediye Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü bitirdi. Özel tiyatrolarda oyuncu ve yönetici olarak çalıştı. Sinema ve televizyon dizilerinde rol aldı. Sanat danışmanlığı ve birçok kültür etkinliğinin sanat yönetmenliğini, sunuculuğunu yaptı. Tuncer, son yıllarda yurtiçi ve yurtdışında metnini kendi hazırladığı tek kişilik müzikal performanslara imza attı. İTÜ’de iki dönem, Türsak Vakfı’nda 6 yıl boyunca çalıştıktan sonra; şu an Küçüksahne Sadri Alışık Kültür Merkezi’nde sahne eğitimi, beden dili dersleri veriyor ve merkezin eğitim yönetmenliğini yapıyor.
ÖDÜLLERI
Siyad Ödülü,
Ankara Film Festivali Ödülü,
Antalya Altın Portakal Ödülü,
Ankara Sanat Sevenler Ödülü,
Truva Folklor Araştırmaları Derneği Özel Ödülü,
Mimar Yücel Gürsel ekibiyle “Yoksulluğun Mimarlık Yoluyla Engellenmesi Projesi”yle (Architecture and Then Eradication of Poverty Project) International Ideas Comptetion Onur Ödülü.
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.

TİYATRO
Nâzım Hikmet: İnsanlarım
Genco Erkal
21.00
Büyükada Amfitiyatro
Uyarlayan-yöneten-oynayan:
Genco Erkal
Sahne tasarımı: Duygu Sağıroğlu
Genco Erkal’ın Nâzım Hikmet'in yapıtlarından uyarladığı “İnsanlarım”, ülkemizin 102 yerleşim merkezinde 12 yıldır oynanmasının yanı sıra, New York’tan Sydney’e, Paris’ten Amsterdam’a, Moskova’dan Berlin’e, Toronto’ya, dünyanın dört bir köşesinde sergilenmiş bir oyun.
Nâzım’ın Bursa Cezaevi’nde geçirdiği yılların öyküsünü anlatan oyunun kurgusu içinde, “Memleketimden İnsan Manzaraları”, “Kuvayı Milliye Destanı”, “Şeyh Bedreddin Destanı”, “Taranta-Babu'ya Mektuplar”dan bölümler ve gene o dönemde yazılmış şiirler, mektuplar yer alıyor.
TAM: 20 YTL / İND.: 10 YTL


22 TEMMUZ
KONSER
Hüseyin Likos (Tenor)
Özlem Soydan (Soprano)
21.00
Büyükada Kültürevi
İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin iki önemli solisti, ortak konserde bir arada sahne alarak Puccini, Verdi, Weber, Sartori gibi bestecilerden en çok sevilen eserleri seslendirecekler. Piyanoda İDOBALE’nin korepetitörü Ender Ormanlar var.
HÜSEYIN LİKOS (TENOR)
Konservatuvar eğitimini tamamlayarak İDOBALE’de solist olarak göreve başladı.
W. A. Mozart, G. Verdi, G. Rossini ve G. Puccini’nin ünlü operaları dışında Okan Demiriş’in “4. Murat” operasında Selman Ada’nın “Mavi Nokta”sında yer aldı.
ÖZLEM SOYDAN (SOPRANO)
1998’de İDOBALE’de solist olarak göreve başladı. 2000’de Leyla Gencer’in davetlisi olarak Milano’daki La Scala Akademisi’nde piyanist Roberto Negri, Robert Barker ve Giuseppe Finzi ile; 2001’de Viyana’da, Carol Byres ve piyanist James Pearson ile çalıştı. 2002’de Berlin’de rejisör Günther Roth’un davetlisi olarak şan çalışmalarına katıldı. Halen Prof. Güzin Gürel’le çalışmaktadır.
ENDER ORMANLAR (PİYANİST)
1977-1980 yılları arasında Paris’te Ecole Normale de Musique’te Madame Germaine Mounier ile piyano ve oda müziği çalışmalarını sürdürdü. 1980 yılından bu yana İDOBALE’de korepetitör olarak görev yapmaktadır.
TAM: 25 YTL / İND.: 15 YTL

BELGESEL
Cumadan Pazara
21.00
Büyükada Turing Cafe
20 dakika / Yönetmen: Kemal Sevimli
İstanbul’un renkli dünyası, hoşgörüsü ve kültür mirasının rengarenk ve ilginç yaklaşımlarla vurgulandığı belgeselde, mahallelerinde komşu olarak yaşayan çeşitli dinlere mensup insanların haftanın belli günlerinde yaptıkları ibadetler ile gündelik ve sosyal yaşamdaki renkler, özgürlükler ve zenginlikler tüm çarpıcılığıyla aktarılıyor.
ÖDÜLLER VE KATILIMLAR
Safranbolu Altın Safran Belgesel Film Festivali - 2000 (Büyük Ödülü)
Antalya Altın Portakal Belgesel Film Festivali - 2000 (Gündem 21 Büyük Ödülü)
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.


23 TEMMUZ
SERGİ
2. Dünya Savaşı ve Türkiye
15.00
Heybeliada İnönü Evi
2. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin 60. yıldönümü anısına düzenlenen fotoğraf sergisinin açılış konuşmasını Bilgi Üniv. Öğretim Üyesi. Yrd. Doç Serhat Güvenç yapacak.


ŞİİR DİNLETİSİ
Bekir Sıtkı Erdoğan
17.00
Heybeliada İnönü Evi
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.

KONSER
Volkan Konak
21.00
Heybeliada İskele Meydanı
Karadeniz müziğini evrensel müzik formlarıyla buluşturarak, özgün bir yapıda yeniden şekillendiren Volkan Konak, ilk albümü “Efulim”i 1993 yılında yaptı. 1994 yılının Ekim ayında “Gelir misin Benimle?”adlı albümünü hazırladı. 1998 Nisan ayında kurduğu Kuzey Müzik Prodüksiyon isimli firmasından “Pedaliza” isimli albümünü çıkardı. 1993 yılından bu yana albümlerinde yaklaşık elli adet bestesi yer aldı ve Gazeteciler Cemiyeti’nin yanı sıra çeşitli vakıf ve dernekler tarafından yılın sanatçısı seçildi. 1997 yılında Politika dergisi tarafından yılın en iyi müzik sanatçısı seçildi. 2000 yılında “Şimal Rüzgârı”, 2003 yılında ise “Maranda” isimli albümlerini çıkardı.
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.



23 TEMMUZ
KONSER
Münip Utandı
Nurettin Çelik
(Türk Sanat Müziği )
21.00
Büyükada Kültürevi
Münip Utandı, müziğimizin seçkin eserlerinden seçilmiş özgün bir repertuar ile dinleyicilerinin karşısına çıkacak. Günümüz Türk fasıl müziğinin en önemli temsilcilerinden Nurettin Çelik, en güzel fasıl müziği örnekleri ile sahne alacak ve bu fasıl müziği Münip Utandı şarkılarına bağlanacak.
Münip Utandı, birçok ulusal ve uluslararası organizasyonda solist olarak yer aldı. “Aynalıkavak'tan Kalamış’a”, “Münip Utandı”, “Bitmese Sevgi” ve son olarak “Seslenişler, Bekleyişler” adlarını taşıyan dört albüm çalışması bulunmaktadır.
TAM: 25 YTL / İND.: 15 YTL

RİTM ATÖLYESİ
Krotala
21.00
Büyükada Turing Cafe
Yunanistanlı perküsyon grubu Krotala ile birlikte, müzik ve perküsyon atölyesi.
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.


24 TEMMUZ
KONSER
Ruhi Ayangil yönetiminde AG 34 Korosu
Yunus Emre İlahileri
17.00-18.00
San Pasifiko Kilisesi
Ruhi Ayangil, Türk makam müziğini modernleştirme çabaları içerisinde öncü rolü oynadı; makam temelli eser besteleyen Türk bestecilerinin, gerek tek sesli gerek çok sesli çalışmalarının yurtiçinde ve yurtdışında seslendirilmelerini sağladı. Ayangil, 2. Uluslararası Adalar Festivali kapsamında, Acappella Grup 34 Korosu’nu yönetecek ve Türk Beşleri olarak anılan bestecilerimizden Hasan Ferid Alnar’ın, Yunus Emre şiirleri üzerine yazdığı bir “Acappella Koro” (Eşliksiz Koro) suitini seslendirecek.
TAM: 20 YTL / İND.: 10 YTL

ADALAR FESTİVALİ
ÖDÜL TÖRENİ ve PLAKET DAĞITIMI
19.00
Büyükada İskele Meydanı

KONSER
Krotala
Perküsyon Grubu (Yunanistan)
Akdeniz’in Sesleri
20.00
Büyükada İskele Meydanı
Petros Kourtis, Andreas Papas ve Vangelis Karipis’ten oluşan üçlü 1997 yılında Atina’da Philippos Nakas dinleti salonunda verdikleri konserle Yunanistan’ın ilk ve tek perküsyon topluluğu olarak bir araya geldiler.
Adını Athena’nın Herkül’e kuşları kaçırması için verdiği krotallerden alan topluluk, akustik, elektronik sesleri, geleneksel Bizans ezgileri ve İngilizce ile Yunanca vokallerle uyum içinde sunmaktadır.
Topluluk, 1999’da Boston’da yapılan Dünya Vurmalı Çalgılar Festivali’ne, 2000’de Atina’daki Etnik Caz Festivali’ne, 2003’de Londra’da Rhytmsticks Festivali’ne ve 2004 yılında Barcelona’daki Dünya Müzik Forumu’na katılmıştır. “Akdeniz’in Sesleri” 2004 Atina Festivali’nde seslendirilmiştir.
2004 Atina Olimpiyatları’nın açılış ve kapanış törenlerinde çalınan partisyonlar da Krotala topluluğuna aittir. Topluluğun bu yıl içinde Loreena McKennit ile plak çalışması yapma planları bulunmaktadır.
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.


24 TEMMUZ
DANS GÖSTERİSİ
Maral Dans Grubu
22.00
Büyükada İskele Meydanı
120 kişilik dans grubu, 12 kişilik orkestra ve sahne gerisi elemanlarıyla beraber 160 kişilik bir kadroya sahip Maral Müzik ve Dans Topluluğu,
1980 yılında Benon Kuzubaş ve arkadaşları; Arsen Papazyan, Diran Lokmagözyan, Püzant Akbaş, Raffi Mangasar ve Şara Tolayan tarafından Ermeni ve Anadolu halk danslarını, orkestra ve koro eşliğinde sergilemek üzere tamamen amatör bir kadro ile kuruldu. Topluluk, 1986 yılında Benon Kuzubaş’ın vefatına kadar birçok gösteri sergiledi ve büyük beğeni topladı. 25. yılını kutlayan Maral Müzik ve Dans Topluluğu’nun bugünkü kadrosunun temelleri 90’lı yılların başında atıldı. Tamamen yeni bir nesil yetiştirmek üzere hazırlanan projenin dans eğitmenliğini Garbis ve İris Çapkan çifti üstlendi. Maral Müzik ve Dans Topluluğu, 90’larda başlayan ana kadro, 2000 yılından bu yana sahne alan genç kadro, henüz 1,5 yıldır çalışan ve ilk kez sahne alacak olan 8-12 yaş grubu dansçılar ve korodan oluşan kadrosu ile sahne alacak.
GİRİŞ ÜCRETSİZDİR.



ORGANİZASYON
Çankaya Cad. No: 44 34970 Büyükada / İstanbul Tel: 0216 382 60 17 www.adalarfestivali.com

İLETİŞİM
ETKİNLİK MEKÂNLARI
MEKÂN ADRES TEL FAKS
BÜYÜKADA
Anadolu Kulübü Merkez, Büyükada 382 68 30 382 11 13
San Pasifiko Kilisesi Merkez, Büyükada 382 69 80 249 34 34
Büyükada Yıldırımspor Kl. Aya Nikola, Büyükada 382 67 39 251 33 65
Turing Kültürevi Çankaya Cad. Büyükada 382 86 20-21
Turing Cafe İskele üstü, Büyükada 382 83 05
Büyükada SSK Büyükada 382 75 76 382 32 76
HEYBELİADA
İnönü Evi R.Şehitleri Cad. Heybeliada 351 84 49
Heybeliada SSK Heybeliada, Değirmen 351 01 59-60 351 98 31
BURGAZADA
Burgazada ASSK Merkez, Burgaz 381 13 06 381 11 91
Burgaz Deniz Kl. Merkez, Burgaz 381 26 65 381 10 95
KINALIADA
Kınalıada SSK Kınalıada 381 64 03-04 381 64 04



KISALTMALAR
İDOBALE
İstanbul Devlet Opera ve Balesi
BURGAZADA ASSK
Burgazada Adalar Su Sporları Kulübü
KINALIADA SSK
Kınalıada Su Sporları Kulübü
BÜYÜKADA SSK
Büyükada Su Sporları Kulübü
HEYBELİADA SSK
Heybeliada Su Sporları Kulübü

FESTİVAL NOTLARI



2. ULUSLAR ARASI ADALAR FESTİVALİ – 16-24 Temmuz 2005

program

15 Temmuz
Anadolu Kulübü
18.00-20.00 Kokteyl: Festival tanıtım kokteyli ( Basına ve protokole)
20.00 Sergi açılışları

16 Temmuz
Burgazadası Su Sporları-İskele arası
13.00-14.00 Adalar Dalma ve Dip Temizliği etkinliği ve Sergisi
Büyükada İskele Meydanı
18.00 Festival açılış etkinlikleri
20.30 Açılış seremonisi
21.00 Konser: MOĞOLLAR

17 Temmuz
Büyükada Turing Kültür Evi
16.00 SÖYLEŞİ: Firuzan(Romancı); Balkan Naci İslimyeli (Ressam), Ruhi Ayangil (Müzisyen)
18.15-19.15 Şiir ve müzik dinletisi: ATAOL BEHRAMOĞLU(Şiir), HALUK ÇETİN (Vokal gitar)
Büyükada San Pasifiko Kilisesi
21.00 Konser: VARTANANS KOROSU
Büyükada Aya Yorgi Kilisesi önü
20.15-22.15 Konser: ERKAN OĞUR – İSMAİL DEMİRCİOĞLU
18 Temmuz
Büyükada Yıldırımspor Tesisleri
21.00 Konser: KLEZMER MÜZİĞİ – Helmut Eisel & Band Music
Burgazadası Adalar Su Sporları Kulübü (ASSK)
21.00 Belgesel: BELGESEL FİLM GÖSTERİMİ
Sinasos (Topografia Tis Mnimis-Anıların Topoğrafyası)-60 dakika
Kınalıada Su Sporları kulübü
21.00 Konser: DERYA TURKAN(Türkiye)-SOKRATES(Yunanistan), İstanbul’dan mektup
Büyükada Amfitiyatro
21.00 Truva Halk Oyunları Grubu gösterisi
Büyükada Turing Cafe
21.00 Belgesel: BELGESEL FİLM GÖSTERİMİ
Seyir Defterleri - Yorgo Seferis'in yaşamı ve şiirinde bir gezi)-70 dakika

19 Temmuz
Burgazadası Adalar Su Sporları Kulübü (ASSK)
21.00 Konser: İNCİ ÇAYIRLI
Kınalıada İskele Meydanı
21.0 Konser: SELİM SESLER ve GRUP TRAKYA
Büyükada Su Sporları Kulübü
21.00 BELGESEL FİLM GÖSTERİMİ
"Elias Petropulos - Bir Yeraltı Dünyası" - 60 dakika
Büyükada Turing Kültür Evi
21.00 Konser: KAMILYA JURBAN- FİLİSTİN şarkıları
20 Temmuz
Büyükada Kültür Evi
21.00 Konser: ALİKİ KAYALOĞLU -Yunanistan, Manos Hadjidakis ve Astor Piazzolla şarkıları
Burgaz Adalar Su Sporları Kulübü
21.00 Belgesel: DÖNÜŞ, SAİT FAİK BELGESELİ
Büyükada Turing Cafe
21.00 Belgesel: BELGESEL FİLM GÖSTERİMİ
"Akdeniz'in Zeytinyağı, Ekmek ve Şarap Öyküleri" - 90 dakika
Burgaz İskele Meydanı
21.00 Konser: Atilla Demircioğlu, Fransız Şansonları, Akdeniz şarkıları

21 Temmuz
Heybeliada Su Sporları Kulübü
21.00 Konser: ISTANBUL FLARMONİ ORKESTRASI
Büyükada Kültür Evi
21.00 Şiir ve müzik dinletisi: ROGER COLLINS ve SEMİH SERGEN
Burgaz Deniz Kulübü
21.00 Konser: GRUP NAFTALİN ile 60’lar ve 70’ler
Büyükada İskele Meydanı
21.00 Konser: Muammer Ketencoğlu ve Zeybek Topluluğu
22 Temmuz
Büyükada Kültür Evi
19.0 Şiir: Gülsen Tuncer
21.00 Konser: HÜSEYİN LİKOS(Tenor) – ÖZLEM SOYDAN(Soprano)
Büyükada amfitiyatro
21.00 Tiyatro: GENCO ERKAL - Tek kişilik oyun
Büyükada Turing Cafe (iskele üstü)
21.00 FİLM GÖSTERİMİ: Cuma’dan Pazar’a İstanbul


23 Temmuz
Heybeliada İnönü Evi
15.00 Sergi ve sunum: 2. Dünya Savaşı ve Türkiye Resim Sergisi ve sunumu. Sunu: Yrd. Doç. Serhat Güvenç (Bilgi Üniversitesi)
17.00 Şiir: BEKİR SITKI ERDOĞAN
Heybeliada İskele Meydanı
21.00 Konser: VOLKAN KONAK konseri
Büyükada Kültür Evi
21.00 Konser: MÜNİP UTANDI – NURETTİN ÇELİK / Türk sanat müziği
Büyükada Turing Cafe
21.00 Workshop (Atölye): KROTALA (Yunanistan) – Perküsyon

24 Temmuz
San pasifiko Kilisesi
17.00-18.0 Konser: Ruhi Ayangil yönetiminde AG 34 KOROSU-Yunus Emre ilahiler
Büyükada İskele Meydanı
19.00 Festival ödülleri ve plaket töreni
20.00 Konser: KROTALA (Yunanistan) - Perküsyon grubu/Akdeniz’ in sesleri
22.00 Dans: MARAL DANS GRUBU