ADALAR POSTASI-217: aliye ile ömer!
ADALAR POSTASI
4 Aralık 2005
Aliye ile Omer!
Aliye Berger (1903-1974) ile Charles Berger (?-1948)
Buyukada Mezarligi
)O(
...Daha once de soyledim size sanirim, olum denince aklima, ilk once Berger gelir.
Kilic’la iskelede bulusup, Aksam vapuruyla Ada’ya gecmistik. Eve hizli hizli yurumustuk. Kapi acikti. Once ben girdim iceri. On salondan bir inilti geliyordu. Yarali bir hayvanin aglamasini andiran, ic parcalayan ince, uzun, acili bir inilti. Hic bitmeyen bir ciglik. Salona girdim. Dipte, masanin uzerinde duran tabuta egilmis biri vardi. Oda lostu. Iyi goremiyordum.
“Teyze, Ayse teyzecigim” dedim fisildar gibi. Dondu ve bana bakti. Saclari didik didikti. Gozleri insan gozu olmaktan cikmis, derin birer kan kuyusuydu, elinde gumus sapli bir ayna tutuyordu. ALİYE!
“Canlanacak,” dedi bana bakarak. “Bak Fureya, bak, nefes aliyor.”
Tanrim, Berger’mis olen. Berger’mis.
Kilic Ali arkamda durup beni tutmasa yere yikilacaktim. Telasli ayak sesleri duydum. Ayse teyzem, Ahmet eniste, cocuklari Erdem ve Nermidil, birileri dolusuyordu odaya.
“Acisiz, eziyetsiz bir olum,” diyordu Ayse teyze, “Ne kendi cekti ne etrafina cektirdi. Hepimiz ayni yolun yolcusuyuz, kizim, anlatamiyorum ki Aliye’ye.”
“Nasil olmus efendim?” dedi Kilic Ali. Olumun nasil geldigi her nedense pek onemlidir geri kalanlara. En ince ayrintiya kadar sorulur, en ince ayrintiya kadar anlatilir.
“Sabah Budapeste’ye gitmek icin, biletlerini ayirtmaya gideceklerdi. Vapura yetismek icin araba bulamayinca, yol boyu kosmuslar.” Teyzem sesini alcaltiyor, gozuyle Aliye’yi isaret ediyor, “Zamaninda hazirlanamamistir her zamanki gibi. Saraylihanimin (Buyukada iskelesindeki unlu dondurmaci) orada bir sanci girmis gogsune. Hemen iceri girmisler, yere yatirmislar Berger’i. Aliye yakasini cozmus, nefes vermeye calismis. Kollarini oynatip durmus nefes aldirmak icin ama, o coktaaaan...”
Yavas yavas Aliye’nin yanina gidiyorum. Berger’e beyaz bir gomlek giydirip tabuta yatirmislar. Tabutun kapagi acik. Bakiyorum, Berger huzur icinde. Aliye hala elindeki aynayi tutuyor kocasinin agzina.
“Saat on birden beri tabutun basinda. Elinde ayna, Berger’in canlanmasini bekliyor,” diyor Ahmet eniste.
“Kacirdi galiba.” Erdem’in sesi bu. Irkiliyorum. Yok kacirmadi. O her zaman boyleydi asiri duygu yuklu, asiri iyimser ve asiri karamsar.
Simdi Aliye ile yan yana seyrediyoruz Berger’i. Gozyaslarim, cok eski dostumun, enistemin beyaz gomlegine damliyor.
Berger, bana sanatta hem mukemmeliyeti, hem de asla odun verilmemesi gerektigini ogreten sevgili, sevgili hocam... Bes yasindaydim karsisinda durup elime yayimi ilk kez aldigimda.
“Macaristan’da Krala karsi darbe yapanlarin arasindaymis. Istanbul’a kacmis. Saray’da Mecid efendinin cocuklarina ve sultanlara ders vermis zamaninda. Nadir Nadi ile Remzi Pasa’nin cocuklari da ondan ders aliyorlarmis,” demisti anneannem, “Fureya’yi kemana baslatmak istiyorsaniz, Berger’den iyisi olmaz.”
Karsisinda duruyordum ve dizlerim titriyordu. Elimi tutmus, kemanin bir ipegi andiran puruzsuz yuzeyini oksatmisti. Bir tahtanin bu kadar yumusak dokusu olabilecegine sasirmistim. Dizlerimin titremesi gecmisti.
“Fureya, yanagini kemanin uzerine daya ve dinle onu. Bak sana ne guzel seyler anlatacak,” demisti, “Sev onu Fureya, onu sev, onu hisset, onun parcasi ol!”
Sonra Aliye’yi sevmisti, onu hissetmis, onun parcasi olmustu. Dunyanin en muthis filozofu ve en muthis pedagogu...
“Aliye, gel canim, iceri gidelim, beni kirma,” diyorum. Beni duymuyor bile. Sabaha kadar basinda oturacak sevgilisinin, belki uyanir umuduyla.
....
Salondan cikiyoruz. Ince, dokunakli, cigligi andiran inilti hic bitmiyor. Bir kez daha bakiyorum arkami donup salona. Aliye, tabutun basinda, porselenden yapilmis, kirilgan bir biblo gibi oturuyor, elinde aynasi...
....
Berger’in olumu iki kisilikti. O, Ada’daki mezarliga gomuldu. Aliye ise, Ada’daki camlarin arasinda surekli aglayarak dolasan, yasayan bir oluye donustu.*
* Ayse Kulin., Fureya, Istanbul (2000)195-199.
...
...bir ara sanki isleri busbutun karistirmak ister gibi, komsu kilisenin katolik papazi da gorundu. Berger’in Musluman oldugunu, cenazesinin Musluman adetlerine gore kaldirilacagi soylendi. Az sonra, sokagin karsisindaki caminin imami geldi ve Berger’in Musluman olduguna dair resmi kagitlari gormeden tepedeki Musluman mezarligina gomulmesine izin veremeyecegini belirtti. Lala, kagitlarin durdugu Hakiye’nin dairesine gidip evraki ertesi sabah getirecegini soyledi. Sehre giden son vapura yetisti ve ertesi sabah ilk vapurla adaya dondu...
** Sirin Devrim., Sakir Pasa Ailesi, Istanbul (2000)217’de Rezzan Yalman anlatiyor.