22 Ekim 2008

ADALAR POSTASI-227: saçlarına yasemin kokuları sinmiş çocuklar...

ADALAR POSTASI
8 Aralık 2005



)O(


[...]

Biz cocuklar, yani Aliye, ben ve Cevat Dayimin kizi Mutarra... Saclarina yasemin kokulari sinmis cocuklar.

Cocuklar, bu bahce cennetten bir kosedir," derdi ninem.
"Cennet nedir nine?"
"Iyi insanlar olunce gittigi yer, canim,"
"Ama biz olmedik ki daha."
'Iyi ya iste," derdi Aliye, "burasi cennet ise, hic olmeyecegiz demek ki. Biz, yerimize gelmisiz bile!"

Biliyor musunuz, Aliye hic olmedi zaten. O, cenneti ve cehennemi bir arada bu dunyada yasadi ve gravurleriyle, cilgin renkli abartili giysileriyle, kocaman mavi gozleri, buyuk aski, sinir tanimaz heyecaniyla, icinden fiskiran sevgi seliyle onu her tanimis olan kisinin yureginde, belleginin bir kosesinde yasamaya devam ediyor.

Ne diyordum size, ha evet... cennet! Cennet nasil olur bilirdik biz, Buyukada'daki Sakir Pasa Kosku'nun bahcesinde yasayan cocuklar...

Cennet, bir cami ile bir kilise arasinda kalan araziye insa edilmis, uc katli ahsap bir Osmanli konagi idi. Bize ucsuz bucaksiz gelen bahcesinde fuller, hatmiler, yaseminler, japon gulleri, ortancalar, begonviller ve mimozalar acardi. Giritli ninemin, memleketinden ozel olarak getirttigi kekik, defne, feslegen yapraklarinin kokusu ogleden sonra cikan esintiyle, aksamsefalarinin, akasyalarin rayihalarina karisir, bahce degisik esanslarin agzi acik kavanozlarda yan yana dizildigi bir parfumeri dukkani gibi kokardi. Evin kapisinin onunu tutan yola ciktiginizda ise karsinizda kiliseyi bulurdunuz. Icinde yasayanlar da bu iki ibadethanenin temsil ettigi kulturlerin arasinda kalmis, elleri, kollari ve ozlemleri kilisenin sembolu batida, yere basan ayaklari ve yurekleri ise tam bulunduklari yerde, yani caminin ait oldugu toplumda, kafalari az biraz karisik insanlardi...

...

Anlattiklarimi hakkiyla kavrayabilmeniz icin taa en bastan baslamam gerek. Benim icin her seyin baslangic noktasi, demin size sozunu ettigim, Ada’daki kosktur iste. Sadece benim icin de degil, o koskte dogan diger cocuklar, yani Fahrünissa ve Aliye icin de koskun nesnellikten ote bir boyutu vardir. Biz, Sakir Pasa Kosku’nun cocuklari sanki bir ana-babanin degil de bu ahsap Osmanli konaginin tohumlariydik. Kosk, bizi dokuz ay yerine yillarca rahminde tasimis gibi, genlerimize sinmis, iliklerimize islemis ve bize ozsuyumuzu vermistir. Sonraki yasamlarimizda edindigimiz her birikim ve tecrube, her aci ve sevinc, her kazanim ve kayip, o konagin ruhumuzu yapilayan harcinin ustune eklenmistir. Oysa Yildiz’daki konakta dogan annem, Ayse yeyzem, Cevat dayim ile Nisantasi konaginda dogan Suat dayim Kosk’un degil, yalnizca Sare Ismet Hanim’la Sakir Pasa’nin evlatlariydilar. Onlar, koskte yasamakla kalmislardi. Her hallerinden belliydi, bizim gibi koskun cocuklari degil de, sakinleri olduklari. Yine de, o beyaz boyali ahsap evde, dogan, buyuyen ya da sadece oturan her birimiz icin yasam, Ada’da zaman ve Ada sonrasi diye, miladi onem tasiyan donemlere ayrilacakti.

...

Beni Ada’daki koskte en etkileyen esya, bir duvari boydan boya kaplayan, uc metre yuksekligindeki, Yildiz’dan getirilmis yaldizli aynaydi. Karsisinda durur, kendimi kocaman aynanin icinde kucucuk gorurdum. Arkamda genis hol ve bu hole karsilikli acilan sari ve pembe salonlarin girisleri gorunurdu. Bu salonlar biz cocuklarin dokunmasi yasak olan Servres ve Saks antika vazolarla ve biblolarla doluydu. Ortadaki ampir mobilyalarla doseli buyuk salonun sonuna, kizlari piyano calarken notalari gorebilsinler diye Sakir Pasa tavanda bir pencere actirmisti. Oradan yayilan isik, etajerlerden fiskiran bitkilerin ustune duserdi. Cevat dayimin kizi Mutarra ve Suat dayimin uvey kizi Geraldine ile, done done yukari cikan merdivenin trabzanlarina oturarak asagi kayar, ust uste yigilirdik. Kazik kadar olmasina ragmen, Aliye de bize katildigi icin, surekli azar isitirdi. Ust katta da asagi katin duzeninde bir hol ve karsilikli iki salon vardi. Salonlardan birini oturma odasi olarak kullanirdik. Buyuk rahat koltuklarin bulundugu bu odada, aksamustu caylari icilirdi. Bahceye bakan diger oda ise, buyukbabam Sakir Pasa’nin calisma odasiydi. Tavana kadar kutuphaneleri ve ustu her an karmakarisik, evrak ve kitapla dolu yazi masasiyla bize cok gizemli gelen bu odaya girmemiz yasakti. Aliye’den ogrendigimiz gibi, anahtar deliginden icerisini gozlerdik ara sira...

...

(Sakir Pasa, Saray’a kusen devlet adamlarinin ve pasalarin gonullu surgun yeri niteligindeki Buyukada’da, cami ile kilise arasindaki kosku satin almisti. Bes ciltlik Osmanli Tarihi’ni, bu koskte yazmaya baslamisti...

...

Ada’da zaman
Mis kokulu uzum salkimlariydi yaz aylari
Buzlu nar serbetiydi kristal surahilerde...*

[...]


* Ayse Kulin, Fureya, Istanbul (2000)21-27.