ADALAR POSTASI
11 Şubat 2006
http://www.ntv.com.tr/news/360959.asp
Nukleer santral projeleri yolda
Turkiye'nin, 15 yillik surecte insa etmeyi planladigi uc nukleer santralden biri ya da ikisinin yerinin ve proje esaslarinin, bir ay icinde, Basbakan Recep Tayyip Erdogan tarafindan aciklanmasi bekleniyor.
NTV
Guncelleme: 12:28 TSI 11 Subat 2006 Cumartesi
WASHINGTON - Ilk nukleer santral insaatini, 2015 yilina kadar bitirmeyi planlayan Turkiye, projelerde yer almayi hedefleyen yabanci sirketlerden, teknoloji transferi ve iyi bir finansman paketi isteyecek.
Santrallerde buyuk miktarda suya ihtiyac oldugu icin, deniz kenarindaki sekiz olasi yer, 43 kriter acisindan hala inceleniyor. Projeler, buyuk olasilikla kamu-ozel sektor ortakligi seklinde gerceklesecek ve yabanci sirketlerin getirecegi teknoloji kullanilacak.
Ankara, projelerde yabanci sirketlerden yeni teknoloji, teknoloji transferi, iyi bir finansman paketi ve saglam bir atik plani isteyecek.
/
http://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=12716&cas=924
Turkiye'de Ruzgar Enerjisi
Acik Gazete
Bozcaada
02/01/2006
Omer Madra: Demirer Holding Yonetim Kurulu Uyesi Onder Demirer konugumuz. Sayin Demirer alternatif enerji konusunda son derece bilgili, bizzat uygulamanin icinden gelen bir kisi. Dun Acik Radyo?da, Deniz Pak?in hazirlayip sundugu ?Deniz Asiri? adli programda dinleme firsatini bulmustuk, simdi Acik Gazete?de devamini getiriyoruz.
Onder Demirer, ozellikle ruzgar enerjisi konusundaki uygulamali calismalari ile biliniyor. Onder Bey, bizi kirmayip geldiginiz icin cok tesekkur ederiz. Dun programdaki konusmalarinizi dinledim, cok etkileyiciydi. Yaptiklarinizdan biraz bahseder misiniz?
Onder Demirer: Biliyorsunuz, dunyanin en buyuk problemlerinden birisi cevre kirliligi ve obur taraftan da dunyada her gecen gun enerji tuketimi artiyor. Ulkemizde de son 35 senede her sene %8 enerji tuketimi artiyor. 10 sene evvel, yani 1996 yilinda, Turkiye?de ruzgar enerjisi, yani yenilenebilir enerji nasil olabilir diye arastirmaya gerek duydum. Dunyada muthis bir boyuta geldigini gordum. Turkiye niye geri kalsin? ?Bunun maliyeti nedir?? diye baktim. Ekonomik olarak da uygulanabilir olmasi lazim, yalniz gonulle olmuyor. Ekonomist oldugum icin bu acidan da bakmak gerektigini dusundum.
Bir suru bolgede bunun icin uygun ruzgar var midir, yok mudur, ilk basta bunu bilimsel olarak olcmek lazim. En az 1 ila 2 sene olculmesi lazim ki ayni donguyu bulsun. Daha sonra gorduk ki, ruzgar 10 senede +/- 10 sapan muthis istikrarli bir kaynak. Yani bir hidrolik santral gibi degil, yagislar cok daha degisken olabiliyor yillar icinde ama ruzgarda oyle bir sey yok.
OM: Bu ilginc, siradan bir vatandas olarak, ruzgarin guvenilmez ve cok inisli cikisli bir enerji kaynagi oldugu dusunulebiliyor, ama oyle degil demek ki.
OD: Zaten oyle olsa hesaplamamiz mumkun degildi. Mesela Cesme?de 8 senedir calisan santralimiz var, 1-1,5 senelik olcumler yapmistik, onu da gecmis 20 senelik olcumlere kiyasladiktan sonra, yilda 4.5 milyon kw/saat uretecegimizi hesaplamistik. Son 8 senenin ortalamasi 4.6 milyon kw/saat. Yani o kadar net biliyoruz ki uretimi, neredeyse hicbir seyde, araba uretiminde bile satisi bilemeyeceginiz icin uretimi bu kadar net ayarlayamazsiniz, o kadar da istikrarli. Dis etkenler de, dogal etken oldugu icin, kimse, hukumetin siyasi kararlari vs. ruzgari kesemiyor!
OM: Sasilacak kadar tahmin edilebilir, ongorulebilir bir sey, tahmininizin de biraz ustunde verim almissiniz.
OD: Evet. Keza Bozcaada?da biz 34 milyon kw/saat hesaplamistik, 5.5 senedir Bozcaada?da calisiyoruz, onun da ortalamasi 36 milyon kw/saat yilda. Biraz da guven marji koyuyoruz, ama son derece istikrarli, yani bir sapma olmuyor uretimde. Bu da yatirimci acisindan, kredi bulma acisindan son derece onemli bir anahtar.
OM: Yillar once Acik Radyo?da Acik Gazete?ye konuk ettigimiz bu konularla ugrasan bir Danimarkali uzman, -hatta o donemin basbakaniyla da gorusmustu- Turkiye?nin cok elverisli oldugunu soylemisti. Neden bunun genis capta kullanilmadigina da hayret ettigini soylemisti. ?Ozellikle su kaynaklariyla, hidrolikle birlestirildiginde kombine olarak kullanildiginda Danimarka?nin kat be kat ustunde olanaklari? demisti.
Verimlilik nasil olculuyor? Mesela dun yayinlanan programda soyle bir sozunuzu hatirliyorum, ?Ingiltere?den sonra en yuksek elverisli sartlara sahip ulkelerden biri? demistiniz galiba. Bu nasil olculuyor, yuzolcumune gore mi, baska hangi faktorler var?
OD: Ruzgari 365 gun 8760 saat olcuyorsunuz, ruzgar tribunleri su anda 2 mt/saniyede enerji uretmeye basliyor. 12-13 mt/saniyede %100 kapasiteye geliyor. Bu yil icin, yilda 8760 saat var, ne kadar 12 mt/saniyede esmis, ne kadar 18 mt/saniyede esmis? Bunlari yan yana koyuyorsunuz. Devamli 13 mt/saniyede esse %100 kapasitede oluyor. Bazen az bazen cok, Turkiye?de mesela 8760 saatin 3500 saati tam, yani devamli calismis oluyor, bu da kapasite faktoru, ona gore %40 diyoruz. Yani bir termik santral olsa, termik santralde dogalgazla 8000 saat calisiyor, ruzgarla 3700 saat calisiyor, kapasite faktoru oyle. Yani termik santraller %90 iken, bu %38-40 oluyor ama tabii cok buyuk bir farkimiz var, bizim hammaddemiz bedava. O da buyuk bir sans getiriyor bize, maliyet acisindan daha ucuz oluyor.
OM: Turkiye?nin ruzgar enerjisi, turbinler acisindan cok elverisli bir konumda oldugunu soyleyebiliriz.
OD: Kesinlikle, su anda Danimarka?nin elektrik enerjisinin %21?i ruzgardan saglaniyor ve 2010 yilina kadar da %25 hedefi var. Danimarka 5 milyonluk bir ulke, Turkiye?den 19 kat kucuk olan 45 bin km2?lik kucuk bir ulke, su anda 3200 mw kurucu gucu ruzgar var. Turkiye?de yalnizca 20 mw var, yani mukayese etmek acisindan. 70 milyonluk ulkede 20 mw var, 5 milyonluk ulkede 3200 mw var.
Avi Haligua: Tercih niye bu yonde kullaniliyor? Niye boyle yapiyoruz?
OD: Bu bilinmiyordu, herhangi bir enerji politikamiz yoktu. Mesela Almanya?da ruzgar enerjisiyle ilgili, yenilenebilir enerji ile ilgili kanun 1991?de cikti, su anda 18-19 bin mw?ta, biz de 2005?in Mayis?inda cikti. Arada 14-15 senelik fark var, kanun da mukayese edilmeyecek kadar kotu. Yani Turkiye 15 sene gec kalmis, siyasi otorite boyle bir karar almamis, boyle bir politikasi da yok, hedefi de yok. ?Ruzgar var mi, iyi olursa yapariz, kotu degil ama ne kadar olacak, Allah?a kaldi...? vs. gibi.
OM: ?Bir politika, genel bir planlama yok? dediniz, uzun vadeli, orta vadeli, hatta kisa vadeli dahi bir politika olmadigi goruluyor. Siz de bunun uzerine herhalde buyuk bir burokratik mucadele verdiniz. Biraz da ondan bahsedelim isterseniz.
OD: Tabii. Hele gecen seneler soyle bir sanssizligimiz vardi, Turkiye?nin dogalgaza buyuk bir bagimliligi vardi, o zaman dogalgaz fiyatlari da ucuzdu. Mesela 1999 yilinda petrolun varili 24 dolardi, simdi 57 dolar. O zaman bizim de ilk seneler maliyetimiz biraz pahali oluyordu, ondan sonra dusuyor; borclar bittikten sonra bizim maliyetimiz 1 cent?in altina dusuyor. Ilk senelerde 7-8 cent. Ilk senelerde rekabet etmemiz soz konusu degildi, fakat su anda petrol fiyatlarinin artmasiyla bize dogal bir tesvik geldi bir yerde. O bakimdan simdi sansliyiz ve onu acildi Turkiye?nin.
Biz 7-8 senedir uyguluyoruz. Cesme projesine Kasim ayinda basladik, o projenin olcum donemi 1996 yiliydi, 1998 yilinda o zamanki enerji bakani ile paraf edilmisti. 98?den 2006?ya... 8 senelik bir gecikme var.
OM: Bu gecikme neden oluyor?
OD: Aslinda o zaman elektrik uretmenin kanunlari baskaydi, elektrik uretmek imtiyaz sozlemesiydi. Tam bunlari cozerken Turkiye 2000 yilinda da dogalgaz anlasmalarina imza atinca buyuk bir arz fazlasi oldu. Turkiye?de 2000 yilinda enerji acigi vardi, Turkiye 140 milyar kw/saat enerji uretiyordu, birdenbire dogalgaz anlasmalariyla Turkiye?de 38-40 milyar kw/saat enerji santrallari 6 ayda devreye girdi. Bunlar devreye girince Turkiye?de hicbir enerji yatirimi yapilmadi, ne ruzgar, ne digerleri. Oburleri cok cuzzi olarak yapildi. Simdi tekrar basladi, yani muthis dengesiz bir arzin, bir anda alelacele devreye sokulmasi butun sektore darbe vurmus oldu.
Bir de serbest piyasa kanunu cikti. 2001?de zaten enerji fazlasi oldugu icin, kimse hicbir sey yapmadi, olmadi, serbest piyasa calismadi cunku zaten enerji fazlasi vardi. Asil problem bundan sonra geliyor; tuketim her sene %8 arttigi icin arz kisitli, simdi yine ?enerji acigini cozecegiz? diyorlar. Cunku sadece ismi olan, fiiliyatta fazla calismayan bir serbest piyasa var, arz fazlaliligindan bu hissedilmedi. Simdi enerji acigi ile birlikte bu yeni enerjilerle birlikte, petrol fiyatlarinin artmasiyla birlikte ruzgar yeniden Turkiye?de bir atak yapma asamasina geldi 2006-2007 ve sonrasi.
OM: Su anda da hala bir enerji arzi fazlasindan bahsetmek mumkun, ama bu cok kisa sureli olacak diyorsunuz?
OD: 2-3 sene icinde olacak, DPT ?2008?in Ocak?inda acik var? diyor, Enerji Bakani ?2009?da? diyor, yani 2-3 sene icinde enerji acigi olacagi kesin, cozum bulunmazsa. Bir de, enerjiyi hemen, bugunden yarina saglayamiyorsunuz, santraller yapilmasi, 5-6 sene, ya da daha uzun seneler alabiliyor. Bir de hidrolik santraller 4 senede planlaniyor, 8-10 senede bitiyor. GAP projesini biliyorsunuz.
OM: Bir de tabii nukleer enerjinin, bazi yerlerde oldugu gibi, Turkiye?de gundeme gelebilecegi soyleniyor. Gecenlerde, gozlerden kacan ama onemli bir haber gorduk; Reuters Haber Ajansi kaynakli, Ocak 2006?da, Basbakan?in bir aciklama yaparak, 4 ya da 5 nukleer santrali devreye sokmak istedigini ve bunu belki de dunya sartlarinda gorulmemis bir hizlilikla, 6 yil icinde en az 4 belki de 5 santral yapabilecegini soyledi. Bu konuda ne dusunuyorsunuz?
OD: Nukleer santrallerin yapim suresi 7-8 sene, bir de kaza olas 2 tane buyuk kaza olasiligi soz konusu, Nisan 1986 Cernobil?deki kazayi hatitlayin, Amerika?da bir kaza baslamadan durduruldu, ama 1 milyar dolar zarara yol acti. Nukleer enerjinin maliyeti son derece pahali. Amerika?nin nukleer enerjiye son 20 senedir yatirim yapmamasinin sebebi tamamen ekonomik. Cunku radyoaktif atiklarinin guvenle saklanmasi cok buyuk bir maliyet konusudur. Nukleer santral 1 milyar dolara yapiliyorsa, 1 milyar dolar da guvenlik onlemleri oluyor. Ikisini yanyana koydugunuz zaman ekonomik olmuyor. Tabii Turkiye?de hangi modelin uygulayacagini bilmiyoruz, guvenlik onlemlerini almadan yaparsaniz, ilk basta gorunen maliyeti cok dusuk olabilir, ama herhangi bir kazaya karsi son derece buyuk riskler tasir. Bir de istediginiz kadar guvenlik onlemleri alin, terorist ataklar vs. de oluyor.
OM: Ayrica, ozellikle ilk yillarda cok buyuk petrol, fosil yakit enerji de kullaniyor anladigim kadariyla.
OD: Maliyeti kesinlikle ucuz degil, ?nukleer enerji ucuz? dediginiz zaman maliyeti sormak lazim; toplam yatirim ne kadar, guvenlik, kapasite faktoru ne kadar? Hepsini yan yana koydugunuz zaman bunlarin aciklanmasi lazim. Bunlari yan yana koydugunuz zaman, guvenlik ve cevreyi koruma maliyetleri ile, bir de 20-30 yillik santral yapiyorsunuz, radyoaktif atiklar 120 yil kaliyor. Yani 20 yillik maliyeti mi koyuyorsunuz, 120 yillik mi?
OM: 120 bin yil, hatta belki 250 bin yil!
OD: Sizden 3-4 nesil sonra hala bunlari korumaniz lazim, bunun maliyeti nerede? Bunlar yazilmiyor, bunlari yanyana koydugunuz zaman son derece pahali bir enerji kaynagi oldugu ortaya cikiyor.
OM: Dun soylediklerinizde cok onemli bir nokta vardi; yapilan butun bu hesaplamalarda, alternatif enerji ya da santraller, komur santralleri vs. hepsini konusurken, maliyet olarak tipik bir ekonomik analiz cikariliyor, hesap, kitap yapiliyor. Ama bunun icinde dogaya olan zarar maliyeti hicbir sekilde konusulmuyor. Bu cok onemli, vurgulamistiniz, ama bir kez daha konusmak istiyorum.
OD: ?Harici maliyet? dedigimiz, yani cevreyi kirletme maliyeti hicbir yere koyulmuyor. Biz ruzgardan da 5 cent enerji elde ediyoruz, Yatagan Termik Santrali de 5 cent enerji elde ediyor. Enerji Bakanligi elektrik uretmekle sorumlu oldugu icin, kendilerini oyle gordukleri icin, ?5 cent mi 5 cent? ona bakiyorlar. Ama cevreyi kirletme maliyeti, insanlarin hasta olmasi, kanser olmasi, havanin, denizin, suyun kirlenmesi yok bunun icinde. Zaten celiski burada, aslinda daha ust duzeyde, yani Cevre Bakanligi, Basbakanlik tarafindan da bir gozlem alinmasi lazim. Elektrik enerjisine bakip da isi piyasa rekabetine sokarsaniz haksizlik oluyor cevreye. Cunku cevreye karsi buyuk bir maliyet var ve herkes bu maliyeti oduyor. Mesela kursunlu benzin/kursunsuz benzin gibi, niye tesvik ediliyor, kursun zehirli bir madde. Cevre maliyeti, harici maliyet son derece onemli, cevreyi kirletme maliyeti bir termik santralle 2 centten 4 cente kadar geliyor. Bu da halkin sagliginin ve cevrenin bozulmasiyla geliyor, bu maliyetleri de mutlaka koymak lazim.
OM: Buna cok alisik degiliz ama onemle vurgulanmasi gerekiyor, aslinda bu belki de olum-kalim farki kadar onemli, hayati bir mesele olarak karsimiza cikiyor. Gecenlerde ilginc bir habere rastladim, Amerika?da cevre hareketlerinin guclendigi donemde alttan gelen baskiyla cikarilan, ?clean air act? dedikleri, yani temiz hava kanununun cikmasindan sonra, kuresel isinma acisindan yapilan korelasyonlarda dusme gorulmus. Yani sadece kucuk bir filtre mekanizmasi dahi o kadar etkili olabiliyor karbondioksit salimlarinin dusurulmesinde. Ama ondan da vazgeciliyor simdi, oyle bir sorunumuz da var.
OD: Siz balkondan asagiya devamli cop atiyorsunuz atiyorsunuz, bir gun kapiyi bir aciyorsunuz cop yigini icinde bogulmussunuz. Siz hala balkonda, ?cop bana uzak? derseniz kirlilige mahkum oluyorsunuz ve cok gec oluyor ve de pahali oluyor tabii.
OM: Insanligin, hatta belki canlilar aleminin karsilastigi en onemli ve zaman darligi yuzunden de busbutun aciliyet kazanan bir sorunla karsi karsiyayiz. Bu cevre ve iklim meselesi artik daha fazla beklenemeyecek. Bugun elimizde, 2005 yilinin butun kayitlardaki, belki de binlerce yildir en sicak yil oldugu haberi var ve bu konuyla ugrasan uzmanlarin en buyuk korkularinin bile otesine gecen bir durum oldugu soyleniyor, ama buna karsilik da hemen acil ve yaratici cozumler devreye sokulmasi gerekiyordu. Fakat, hemen hemen butun dunya ulkelerinin katildigi Montreal?deki konferansta ne aciliyet ne de bir eylem plani ciktigi goruluyor. Ne yapacagiz?
OD: Soyle bakmak lazim. 300-350 milyon yilda olusan fosil yakitlar var, petrol yaklasik 100 yildir kullaniliyor, onumuzdeki 40 yil daha kullanilacak. Yani 350 milyonluk stogu 150 yillik bir surede dunyayi korkunc derecede kirleterek harciyoruz; muthis bir mirasyedilik hali. Burada en buyuk gorev tabii siyasi otoritelere dusuyor, siyasi otoritelerin hareketlendirmek halkin bilinclenmesiyle olur. Dunyayi en fazla kirleten Amerika, Cin, Hindistan gibi ulkelerin konuya bir an evvel cozum bulmalari lazim. Tabii Amerika da en fazla kendi kirlettigi icin katilmak istemiyor. Mesela ?cop vergisi yapacagiz? diyorsunuz, ?en fazla copu atan yapsin? diyorsunuz, bu da Amerika, Amerika ?ben cop vergisine katilmayayim? diyor, bunun gibi bir sey.
OM: Evet, aynen oyle.
OD: Butun halklarin, artik siyasi olarak, ?biz cevreciye oy verecegiz? diye siyasilere bu mesaji vermesi lazim. Cunku bunlar siyasi kararlar, yani komur santrali yapip yapilmamasi tamamen siyasi bir karar. Biz ne kadar desek de olmuyor, halkin bilinclenmesi, ?bak sen bu komur santrallerinin yerine yenilenebilir kaynaklar yapmazsan, sana oy vermeyecegiz? diye baski yapmasi lazim.
OM: Tek cozum olarak o gorunuyor. Turkiye?de ruzgar santralleri yapiminda oncu calismalar yurutuyorsunuz. Biraz da bunlardan bahseder misiniz?
OD: Su anda Turkiye?de 4 tane ruzgar santrali calisiyor, bunlarin 3?unu biz insa etmistik; 1998 Cesme, 2000 Bozcaada, 2003?te de Istanbul Hadimkoy?de. Bunlarin uretiminin buyuk bir bolumu Turkiye?de yapiliyor, Bozcaada?daki ilk 17 kuleyi Turkiye?de yaptirmistik. Su anda kanatlari Turkiye?de yapiliyor, Izmir?deki fabrikada 350 kisi calisiyor. Butun dunyaya Italya, Japonya?ya ihrac ediliyor.
OD: Evet. Cunku bunlar son derece emek yogun, cok insan emegi isteyen parcalar. Bir kanadi uretmek icin 2000 insan/saat calisiyor.
OM: O rakamlari duyunca da muthis emek yogun bir sey oldugunu ogrenmis olduk.
OD: Urettiginiz mal cok temiz bir enerji uretiyor. Onumuzdeki senelerde jenerator de yaparsak %100 Turk mali olacak. Burada hem ihracat olacak hem de Turkiye?nin onumuzdeki senelerde acilan ruzgar pazariyla da yerini bulacagina inaniyorum. Calismalar bu cercevede gidiyor, sonuna kadar Turkiye?nin ruzgarini, biz veya diger yatirimcilarin kullanmasi icin elimizden geleni yapiyoruz. Bu bir gonul ve sevgi meselesi zaten, baska turlu olmaz.
OM: Cesitli ulkelere de ciddi olarak ihracat yapiyorsunuz?
OD: Evet.
OM: Ihracaatta bir zorluk oldu mu?
OD: Hayir olmadi, cunku Avrupa?da bu yenilenebilir enerji ile ilgili kanunlar o kadar net ki, muthis bir sicrama var. Biz 1996?da Turkiye?de ilk ruzgar enerjisine basladigimizda Yunanistan?da 28 mw vardi, simdi Yunanistan 600 mw?i gecti ve 1500-2000 mw izinler alip alma yoluna gidiyor. Keza Fransa?da hemen hemen hic yoktu, 200-300 mw?a geldi. Portekiz sifir gibiydi, yalniz gecen sene 1000 mw?i gecti. Ispanya yine 1000 mw idi, 9000 mw?a geldi. Avrupa o kadar buyuk bir tesvik mekanizmasini o kadar net koydu ki, su anda butun ruzgar enerji santralleri ureticileri 2008?e kadar dolu, tamamen dolu, siparis yetistiremiyorlar. Cunku Avrupa?da kanunlar, AB uyum cercevesinde hedeflerine kitlenmis, bu yonde gidiyor.
OM: Boyle bir zihniyet degisikliginin de epey belirgin izlerini goruyoruz. Ruzgar basta geliyor herhalde. Ruzgar enerjisi ile calisan bu sisteme turbin mi diyoruz?
OD: Turbin tamami. Ruzgar santrali uc parcadan olusuyor, direk var, jenerator var bir de jeneratore bagli olan kanatlar var. Bu kanatlar ruzgarin esmesiyle donuyor, jeneratoru donduruyor ve elektrik uretimi oluyor.
OM: Buradan da esas olarak elektrik enerjisi ihtiyaci karsilaniyor. Bir de yanininda baska enerji turleri de elde etmek mumkun, sadece elektrik degil degil mi? Mesela hidrojen?
OD: Tabii, ruzgar enerjisini kullanarak hidrojen enerjisi aciga cikartabiliyorsunuz. Hidrojen cok yanici bir maddedir, dogalgaz gibi yaniyor ve bir enerji ortaya cikiyor. Hidrojen de bildiginiz gibi suyun icinde (H2O, 2 hidrojen 1 oksijen) oldugu icin, suyun yapisinda var, ruzgar enerjisi ile suyu ayirirsaniz, oksijenle hidrojeni ayirirsaniz elektrolizle, hidrojeni ayni dogalgaz gibi her yerde kullanabiliyorsunuz. Bu yandigi zaman da hidrojen oksijenle birlesiyor ve H2O yani su cikiyor, karbondioksit cikmiyor, karbon yanmiyor ki, hidrojen yaniyor. Suyun da bir zarari yok. Boylece ruzgar enerjisine ihtiyaciniz olmadigi zamanlarda, gecelerde, Turkiye?de ve dunyada elektrik tuketimi dusuyor herkes uyudugu icin, gece esen ruzgarlari suyu elektroliz etmek icin kullaniyorsunuz, oksijeni ve suyu ayiriyorsunuz, hidrojeni depolayip bunu da istediginiz zaman, gece gunduz kullanabiliyorsunuz. Boylece ihtiyaciniz olmadigi zamanda esen ruzgari hidrojen vasitasi ile depoluyorsunuz, en buyuk ozelligi de bu.
OM: Iki sey sormak istiyorum, su buhari da aslinda sera gazlarindan biri olarak, yani kuresel isinmaya etki eden gazlardan biri olarak da geciyor bazi arastirmalarda, bir de NASA?dan iklimbilimci James Hansen, hidrojenin de bir enerji gerektirdigini, bu yuzden tam bir cozum olarak gorulemeyecegini soyluyor.
OD: Bugun teknik olarak bunu yapmak mumkun. Bir de bunun ekonomik olmasi soz konusu. Bu da elektrik enerjisini kaca mal edeceginizle ilgili. Bilhassa ruzgarda, ana para faize odedikten sonra, yani 9-10. seneden sonra, -ki bunlarin 30-40 sene omru var-, maliyetiniz 1-1,5 cent. Ruzgarin degismesine gore dustugu icin, verdiginiz elektrigin yarisini kaybetseniz bile, 1 cent degil 2 cente bile yapsaniz da hala ekonomik. O bakimdan tabii ki fosil yakitlarla hidrojeni stoklamak son derece mantiksiz ve sacma ama yenilenebilir enerji ile elde etmeniz son derece mantikli. Zaten aslinda projeksiyonlara bakarsaniz, dunya nufusu o kadar korkunc artiyor ki, bu kirlenmeye zaten boyle bir projeksiyon yaparsaniz bu nufusu hicbir sey besleyemez. Bugun dunya 6.5 milyar, 1.3 milyar Cin, 260 milyon Amerika ve 800 milyon Hindistan, bunlar 2.5 milyar olusturuyor ve bunlar da dunyayi en fazla kirleten ulkeler. Yani bu nufus artisina cozum bulmak daha da onemli.
OM: Tam da bu can alici noktaya gelmis oluyoruz; bu sistem, bu sekilde bu tuketimle bu enerji tuketimi ihtiyacinin artarak devam etmesi ile surdurulebilir mi? ABD?nin her yil bu karbondioksit ve diger sera gazlari salimini senede %2 gibi hic de hafife alinmayacak, cok endise verici bir oranda arttirdigini goruyoruz. AB de, dun yayinlanan bir raporda gordugumuz gibi, Kyoto hedeflerini tutturamiyor. Oysa bu sene, pek cok rapor geldi, artik biz bile yetisemez hale geldik, oysa ki cok yakindan takip etmeye calisiyoruz. Deniyor ki %60-80, hatta belki %90?lik bir salim kesimi gerekiyor. Yani arabalardan, fabrikalardan, atmosfere fosil yakit atimini, salinmasini muhakkak surette kesmemiz gerekiyor. Benim sorum suydu; cok yuksek ve mumkun gorunemeyen rakamlar bunlar, ama alternatif enerjiler, yani ruzgar olsun, gunes enerjisi gibi sinirsiz, yenilenebilir olan, ya da jeotermal, biomas vs. hepsini katarsak dahi fosil yakit kullanimini radikal bicimde kisitlamadan, kapitalist medeniyetin varmis oldugumuz bu noktasinda bu tuketimle daha fazla surdurmemiz mumkun gorunmuyor, bu konuda ne diyorsunuz?
OD: Tabii butun maliyetler goreceli, mesela gunes ruzgardan 5 kat pahali ama yapilmayacak mi, tabii ki yapilacak; petrol bitince hepsi ekonomik olacak. Onun icin, ?yapilmayacak, olmayacak? demek gercekci bir yaklasim degil. Bugunku varsayimlara gore bunu pratikte yapmak zor, yani kimse petrolden vazgecmeyecegi icin pratikte bu kolay olmayacak, yani yapilabilir ama olmayacak. Cunku petrolu son damlasina kadar kullanma niyetleri oldugu icin bu cozumleri boyle zor goruyorlar. Hatta petrol sirketlerinin soyle bir yaklasimi var, ?biz yenilenebilir ruzgar enerjisine karsi degiliz, ama ne acele ediyorsunuz, zaten 30 sene sonra petrol bitecek, baska kaynagimiz kalmayacak, biz de sizi destekliyoruz ama 30 sene sonra? diyorlar.
OM: Ama ?30 senemiz var mi yok mu?? sorusunun cevabini bilmiyoruz.
OD: Problem orada zaten, insan daha bunun onemini anlamadi, yani yumurta kapiya gelince belki anlayacagiz, ama bu meseleler maalesef hemen cozume ulasmiyor, yillar sonra insanlar, herhalde daha buyuk felaketlerle karsilastiktan sonra, ?vah vah, bunu 20 sene evvel radyoda dinliyorduk ama simdi basimiza geldi!? diyecekler.
OM: Bir de, esik asilmasi gibi bir problemden bahsediliyor, bu sene belki de butun izlemeye calistigimiz raporlarda anahtar kelime bir esigin asilip asilmayacagi idi. 6 Aralik?ta Dunya Jeofizik Dernegi yillik toplantisinda konusan James Hansen -kuresel iklim degisikligi meselesini matematiksel bir model olarak ortaya ilk koyan kisiydi, en azindan ben ilk ondan ogrendim- diyor ki; ?Esik noktasina yaklasmis ama henuz asmamis durumdayiz. Bu nokta asildiginda artik cok ciddi sonuclari olacak olan iklim degisikligini onlemek imkansiz hale gelecek. Ondan sonra tamamen kontrolden cikacak isler.? Bunun icin de 10 yil gibi bir maksimum sure veriyor.
OD: Aslinda teorik olarak mutlaka cozum var, ama pratikte insanoglunun bunu yapacak bilincte ve durumda oldugunu sanmiyorum.
OM: Temel mesele o degil mi?
OD: Evet, Amerika gibi ulkeler veya cevreyi cok kirleten ulkeler bunlari fazla ciddiye almiyor, en sonunda dunya bir husrana dogru gidiyor, bu kacinilmaz. Cozum var, ama cozumu uretecek mekanizmalarin olacagini ben de uzak bir ihtimal olarak goruyorum.
OD: Cevreyi mahvettikten sonra temizlemek son derece zor. Yani Marmara Denizi ornegin, 300-400 milyon yillik tertemiz deniz son 30 senede kirlendi. Bize cok normal geliyor her gun biraz daha kirlenmesi, ama 30 sene nedir ki, 150-200 milyonda? Temizlemek son derece zor, ?vah vah, nasil temizleyecegiz?? diyoruz ama cok zor oluyor. Tabii dunya acisindan bu daha da zor. Insanlar ne zaman bu bilince gelecek? Herkes birbirine bunu anlatmali ve bunun gercekten ciddi bir tehdit oldugunu soylemek lazim. Ben suna benzetiyorum, adamin 300 milyon maasi var, her ay kredi kartiyla 2-3 milyarlik harcama yapiyor, gitgide harciyor, harciyor, en sonunda birisi bunu odeyecek. Tabii kendisi odeyecek. En sonunda ne oluyor, sosyal krizler patliyor, yok olmalar, intiharlar, vs. oluyor. Dunya da boyle cevreyi kirletiyor kirletiyor sonra maliyet tasiyamayacagi kadar yuksek boyuta gelecek.
OM: ?Insan intihara egilimli bir tur mudur?? sorusunu da felsefi olarak tartismaya baslamak gerekiyor. Cunku bu intihardan baska bir kavramla da kolay kolay aciklanabilir bir sey degil. Hem cinayet, hem intihar ustelik, diger turleri de beraberce goturme tehlikesini ve tehdidini de yaratiyor. Sizin yaptiginiz tabii teroik diyecegim, gercekten kahramanca ve pratikte olmasi acisindan da insani cok etkileyen ve umut veren bir sey. Zihni degisikligi, yapabilmek icin bize de konusmak dusuyor esas itibariyle.
OD: Daha buyuk firtinalar, sel felaketleri, vs. dunyayi daha cok vurdukca belki insanlar anlayacak, cunku doga bir yerde dengeliyor, iyice bozarsaniz sizi silip gececek.
OM: Evet, insansiz da devam edebilecek durumda.
OD: ?Insan insan..? diyoruz, butun dogayi mahvediyoruz, binlerce canli var, insan her yeri isgal ediyor, asfaltlar, yollar yapiyor, cikarttigi petrolu yakip butun dunyayi mahvediyor medeniyet adi altinda. Hic bir sey kalmayacak geriye, bunun neresi medeniyet? O da ayri bir tartisma konusu.
OM: Cok tesekkur ederiz, bu konuya daha sonra devam edecege benziyoruz.
OD: Seve seve gelirim. Herkes sunu bilmeli ki, dunyanin en buyuk problemi cevre ve en sonunda, istesek de istemesek de, ne kadar kapilari kapasak da bu basimiza gelecek. Onun icin bu bilincle bu tehlikenin onunu almamiz lazim.
OM: Bu konuyu, hic pesini birakmadan 2006?da da surdurecegimizin isaretini, Acik Gazete?de bu yilin son konuguyla vurgulamis olduk.
(28 Aralik 2005 tarihinde Acik Radyo?da Acik Gazete programinda yayinlanmistir.)