31 Mayıs 2007

ADALAR POSTASI-113: Kınalıada'dan Hrant Dink şöyle yaziyor:

ADALAR POSTASI / 26 Ağustos 2005

Agos / 26/08/2005
Hrant Dink
hdink@agos.com.tr
--------------------------------------------------------------------------------

BİA (İstanbul) - Yaz boyu, Kinaliada sakinlerinin yasadigi hafta sonu
sendromunun yakin tanigiydim. Sonucta ben de ayni adada yasiyorum. Gerci bu
sendrom sadece bu yila ait de degil, on yillardir her hafta sonu, ada
sakinlerinin yasadigi bir gerceklik. Ne var ki, yil be yil artan
düzensizlikler, kimilerine göre artik had safhaya vardi. Öyle ki, azinlik
psikolojisinin de verdigi aliskanlik ve hazirlikla, bu düzensizligin
artisini "Azinliklara yönelik sistematik bir caba" olarak algilamaya meyilli
olanlar bile var.

Böylesi bir ortamda, bir basin mensubu olarak bizlere düsen sorumlulugun
bilincinde davrandim. Yapabilecegim tek bir sey vardi... Söylentilerle
yetinmemek ve her iddianin üzerine gitmek. Ne var ki, üzerine gittigimde
ise, ne bir iddia sahibi, ne bir iddia, ne de yetkili mercilere yansimis
önemli bir vakayla karsilastim. "Evin havuzuna zorla girmisler" diyorlardi,
gidiyor arastiriyordum, hakikaten böyle bir havuza musallat olma olayi vardi
ama ne zorlaydi ne de özellikle secilmis bir gayrimüslime aitti. Ankarali
Müslüman bir vatandasin havuzuydu, olay da, hafta sonu ziyaretcilerinden
birkac gencin delikanliligina bagislanacak muzirliktaydi.

"Evlerden su isteme, evlerin tuvaletini kullanma" sorunu ise en yaygin
olaniydi, ne var ki bunlar da cok dogaldi. Sonucta bu adanin hemen her
tarafinda umumi tuvaletler vardi da, insanlar buralari özellikle kullanmiyor
ve evlere musallat oluyor degillerdi. Bu adada bir tek umumi tuvalet vardi
ve böylesi bir kalabaligin yasandigi hafta sonlarinda böylesi vakalarin
yasanmasi da kacinilmazdi. Sonucta insanlar ya ortalikta ihtiyaclarini
giderecekler ya da birinin kapisini calmak zorunda kalacaklardi.

Esasen bu tür sorunlar sadece Kinaliada'ya mahsus da degildi. Diger adalarda
ve İstanbul sahillerinin tümünde bu ve benzeri düzensizlikler yasaniyordu ve
sadece sahil sakinleri degil, sahiller de isyandaydi. Eger yetkililer düzeni
saglamazsa, sahil sakinleriyle sahil misafirleri arasinda yasanacaklar
sadece bir gerginlik olarak kalmaz, boyutlari cok daha ileri ve
hesaplanamayacak noktalara erisebilirdi.

Bu acidan hemen herkesin üzerine düsen sorumluluk bilinci icerisinde hareket
etmesi gerekiyordu. Basinin üzerine düsen sorumluluk ise, bu gibi durumlarda
kat be kat daha fazlaydi. Yapilacak elestirilerde ve haberlerde sahil
sakinlerinin hakkini korurken hafta sonu misafirlerini asagilamak, hafta
sonu misafirlerinin hakkini savunurken sahil sakinlerinin yasadigi sorunlari
görmezden gelmek mümkündü. Dolayisiyla cok ama cok dikkatli olmak
gerekiyordu. Ne var ki bu dikkati ve özeni bazi cevreler gösteremedi. Ada
sakinlerinin sorunlarina sahip cikma kaygisiyla kimi zaman hafta sonu
sakinleri, Kirikkanat örneginde yasadigimiz gibi, kimi zaman irkci
sayilabilecek yaklasimlarla asagilandi. Sadece söylentilere dayanan haberler
yapildi ve bunlara bir de abartili yorumlar eklenince, iste nihayet, o her
zaman calismalarina güvendigimiz İnsan Haklari Dernegi büyük bir yanlisa ve
talihsiz bir aciklamaya sevk edildi.

İnsan Haklari Dernegi söz konusu olaylara iliskin yaptigi basin
aciklamasinda "Yetkilileri Kinaliada'da Gayrimüslimlere yönelik sistematik
tacize karsi göreve davet" etti. Hangi sistematik taciz? İHD bu tür
mesnetsiz, arastirilmamis ve ici bos birakilmis bir tespiti bu kadar kolay
nasil kullanabildi? Dogrusu anlayabilmis degilim. Nasil oldu da bugüne kadar
Hiristiyan misyonerlere özgürlük talep ederken, Afganistan uyruklu
olduklarini arastirarak tespit ettigimiz bir grup Müslüman misyonerin
özgürlügüne gayrimüslimleri onlardan korumak adina karsi cikabildi? İHD
nasil oldu da demokratik kimligini böylesine kolayca bir kenara birakabildi?
İHD'ye her zaman icin calismalarinda destek sunmus ve onlardan destek görmüs
biriyim. Ama üzgünüm, bu kez yanlarinda degilim.

Sorumluluk önemli bir kavramdir ve herkese ait olmalidir. Ve tabii biz
azinliklar acisindan, olmadik yerde sorun üreten, mizmizlik yapan konuma
düsmek de bir baska handikap. Bizim zaten gercek ve sistematik sorunlarimiz
var. Onlarin varligina kamuoyunu ikna etmek ise, bu tür üretilmis
fisiltilarla degil, gercek söylemlerle mümkün. Aksi takdirde, sürekli "Kurt
geldi yetisin, kurt geldi yetisin" diye insanlari kandiran, gercekten kurdun
geldigi gün ise kimseyi ikna edemeyen ve üzerine güldüren yalanci coban
konumuna düseriz ki, bu ise bizler icin cok daha büyük bir tehlike.

Biz azinliklar, hele de ülkemizin önünde 3 Ekim'de AB ile müzakerelere
baslamak gibi bir heyecan dururken, herkesten daha fazla hassas davranmak
zorundayiz. Yurtdisinda ellerini ovusturup Türkiye'den kötü ve karamsar
haberler bekleyenlerin kullanimina, asli ve astari olmayan haberlerin
sunulmasi tercihimiz olamaz. Üstelik bizler bu memleketin hamuruyla
yogrulmus insanlariz ve kapimizi bir bardak su icin calanlara ikinci bardagi
da ikram etmeyi, bir bardak suda firtina koparmaya her zaman icin yegleriz.

Cok sükür bu hamurumuzdan kaynaklanan sagduyumuzu hic ama hic yitirmedik.
(HD/TK)