23 Mayıs 2007

ADALAR POSTASI-76: Vapurlar ve de cam bardaklar...

ADALAR POSTASI / 30 Haziran 2005

Vapurlar ve de cam bardaklar derken bir süredir cam bardaklarla da ilgili basında çıkan yazıları içeren bir mektup postalayalım mı acaba diye düsünmekteyken Fatih Altaylı’nin yazısı çıkageldi! Hazret geçenlerde de bu konuda yazmıştı. ADALAR POSTASI’nın, Vapurlar ve de cam bardaklar” konulu bu sayisina, Aydan Celik’in Açık Site’de yayimlanan “Vapurlar ve Çaylar” başlıklı yazısını da ekliyoruz o halde...

Okuyup da gözlerimize inanalim mi? Yoksa? Ne dersiniz?


http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?viewid=597597

HÜRRİYET / 30.6.2005
Fatih Altaylı

Bardaklar dönecek vapurlar değişmeyecek

ŞEHİR Hatları vapurlarındaki cam bardak sorunu ile ilgili yazım üzerine İDO Genel Müdürü Ahmet Paksoy aradı.

‘Bardaklar konusunda haklısınız. İstanbullular böyle bir geleneği sürdürmek istiyorlar' dedi.

Cam bardaklar, işletmenin el değiştirmesinden sonra İDO'nun buradaki büfeleri ‘daha temiz' hale getirme girişiminin sonucu olarak kaldırılmış.

Paksoy, ‘Merak etmeyin yine cam bardağa döneceğiz' dedi. Ancak hijyen gerekçesiyle bir süre daha plastik bardakla içeceğiz.

‘Çok sirkülasyon olduğu için gerçek bir temizlik mümkün olmuyordu. Binlerce bardak, elde yeterince temiz yıkanamıyordu. Bu yüzden geçici bir süre için plastik veya karton bardaklara geçtik. Şimdi vapurlara birer bulaşık makinesi koyacağız. Bunlar yerleştirilir yerleştirilmez tekrar cam bardak keyfi başlayacak' dedi.

Bu arada ben de Genel Müdür'ü yakalamışken, ‘Bu vapurlar İstanbul'un simgesi. Kaldırıp yerine modern vapurlar koyacakmışsınız. İstanbullular buna tepki gösteriyor, umarım böyle bir şey yapmayı düşünmüyorsunuz' dedim.

İstanbulluların korkusunu giderecek anahtar cümleyi söyledi:

‘Merak etmeyin, onu yapmayacağız.'

İDO Genel Müdürü de İstanbullularla aynı fikirdeydi. ‘İstanbul deyince akla bu vapurlar geliyor. Dünyanın her yerinde İstanbul'un simgeleri camilerin silueti, Kız Kulesi ve bu vapurlar. Ben bu vapurları martıların yareni olarak değerlendiriyorum. Kaldırılmaları söz konusu değil. Elbette elden geçireceğiz. Pırıl pırıl hale getireceğiz ama bu görüntüyü yok etmeyeceğiz. Bu görüntü İstanbul demek, değiştirmeyi aklımızdan bile geçirmeyiz.'

Doğrusunu söylemek gerekirse benim duyumlarım bu vapurların yeni modern gemilerle değiştirileceği yönündeydi ve kaygılıydım.

Hafta sonunda sevgili dostum Mağara Levent'in balkonunda otururken, ‘Şu vapurlara doyasıya bakın, yakında göremeyeceğiz' demiştim.

Genel Müdür Ahmet Paksoy'un sözleri bana müjdeyi verdi. Ben de bu müjdeyi İstanbullularla paylaşmak istedim.

......................

http://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=use&next=_mv%3da%26aid%3d10858%26cat%3d7

AÇIK RADYO / 27.06.2005
Aydan Çelik

Vapurlar ve Çaylar



Kısa bir süre önce Şirket-i Hayriye vapurları, İstanbul Deniz Otobüsleri İşletmesi’ne geçti. Bu değiş tokuşun hemen ardından, vapurların kaldırılacağına dair şayialar çıktı. İDO’nun genel müdürü Ahmet Paksoy ise bu söylentilerin asılsız olduğunu açıklıyor.

Diyelim ki söylentiler asılsız, diyelim ki vapurların akıbeti belli değil. Ama büfelerin akıbeti belli. Artık vapur büfeleri yok. Çaylar da ince belli cam bardaklarda değil, daha hijyen (!) olduğu söylenen naylon bardaklarda satılıyor.

Şimdi diyeceksiniz ki; bir bardak bu kadar önemli mi? Önemli. Çünkü bazen üslup içerikten, zarf da mazruftan önce gelir.

Geçtiğimiz günlerde çay ile ilgili iki kitap yayınlandı. Bir tanesi Oğlak Yayınları tarafından basılan ve Deniz Gürsoy’un yazdığı Demlikten Süzülen Kültür: Çay. Diğeri ise Kitabevi Yayınları tarafından basılan ve Mustafa Duman’ın kaleme aldığı Çay Kitabı.

Her iki kitap da, iyi demlenmiş bir çay kadar lezzetli. Sayelerinde, çayın üretimi, tarihi, felsefesi, demleme metotları, edebiyat ve sanattaki yeri konusunda bilmediğim birçok şey öğrendim.

Mesela semaver kelimesinin dilimize Rusça’dan girdiğini öğrendim. “Samo” kendi, “varit” ise kaynatmak anlamını taşıyormuş. İkisi birleşince “kendi kendine kaynatan” anlamında “samovar” kelimesi çıkmış.

İnce belli cam bardaklar, ilk ne zaman kullanılmış, bir bilgi bulamadım. Buna karşın her iki kitapta da yer alan Hoca Ali Rıza’nın Semaver tablosunda ince belli bardak mevcut. Hoca Ali Rıza 1930 yılında öldüğüne göre, demek ki o bardak en az 75 senedir Türkiye’de kullanılıyor. Bu da Türkiye’de çay üretimiyle eşit bir geçmiş demek.

Deniz Gürsoy, ince belliler konusunda bakın ne diyor: “Cam çay bardağı en başta çok ince camdan olmalıdır. Zaten bu özelliklerinden dolayı cam çay bardakları elektrik ampulu yapan fabrikaların yan ürünü haline gelmiştir. Bir mimar dostum geçenlerde konu çay bardaklarından açılınca, bizim ince belli çay bardaklarının mimarideki ‘altın oran’a çok uyduğu için göze çok hoş geldiğini anlattı. Hatta onunla da kalmadı. İnce belin de kadın bedeninin güzelliğini simgelediğini söyledi.”

Mustafa Duman ise Washington Times yazarı Gerald Robbins’ten bir alıntı yapıyor: Robbins: “Başkent Ankara’da Türk tipi bardaklarda sunulan çay ikramından önce hiçbir şey başlayamaz,” diye yazmış.

Pikniklerde çizgili pijama ve atlet ikilisinin değişmez yoldaşı rakı dolu ince bellidir. Söz konusu kostümün en ünlü mankeni ise Leman dergisinde yıllardır yayınlanan Kıllanan Adam’dır. Bir gündelik yaşam eleştirmeni olan Kıllanan Adam, başucundan ince bellisini eksik etmez. Nasıl Zagor’un baltası, Asterix’in kudret şurubu var, onun da ince bellisi var. Zaten zihninin açıklığı da oradan gelir.

Naylon, camdan daha hijyenmiş!
Tövbe tövbe.

Muhafazakârlara muhafaza etmeyi de biz mi öğreteceğiz?