ADALAR POSTASI-80: vapurlar ve demokrasi!
ADALAR POSTASI / 2 Temmuz 2005
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=157541
RADİKAL / 02.07.2005
Erol Katırcıoğlu
Vapurlar ve demokrasi
Bence bu vapurlar konusu da 'demokrasi' konusuyla iç içe. Yani 'Vapurlarımızı vermiyoruz' kampanyasını yapanlar ve bu kampanyaya destek verenler aslında Türkiye'nin 'demokratikleşme' mücadelesinin de bir parçasını oluşturuyorlar. Vapurlara sahip çıkmayı bir çeşit hani ne derler 'nostaljik takılmak' olarak görmek ve küçümsemek mümkün. Oysa bence vapurlara sahip çıkmak bir kentin kendi geçmişine ve kendi belleğine sahip çıkmasından başka bir şey değil. Hayat o kentte yaşayanların hayatı değil mi? Kim hangi güçle ve cesaretle onların hayatlarını anlamlı kılan 'anılarını' ve bu anıların bir parçası olan 'vapurlar'ını ya da ne bileyim hayatlarını biçimleyen bir başka şeylerini alıp götürme hakkını kendinde görebilir? Soruyu böyle sorduğunuzda aslında kimilerinin burun kıvırarak izlediği bu tartışmanın çok derinden 'insan hakları' ve 'demokrasiyle' nasıl da iç içe olduğu daha iyi anlaşılır.
İnsan haklarıyla ilgilidir çünkü açıktır ki insanın 'anıları'da insanın eli kolu ayağı gibi kendinin bir parçasıdır. Ve nasıl ki kimsenin bir başka kişinin eline koluna ya da ne bileyim herhangi bir şeyine zarar vermesi kabul edilebilir değilse aynı şekilde onun 'anılarına' da zarar vermesi kabul edilebilir olamaz. Bilmiyorum sizleri. Ama ben İstanbul'un Boğaz'ında küçük bir yerleşimde doğdum büyüdüm. Daha doğrusu doğup büyüdüğümü sanıyorum. Sanıyorum çünkü her geçen gün buna kanıtım azalıyor. Her şey o kadar hoyratça sökülüp alındı ki o küçük şirin yerleşimden geriye neredeyse hiçbir şey kalmadı. Önce insanlar alındı. Rumlar, Ermeniler gitti. Sonra ahşap evler beton evlere dönüştü. Sonrası ise malum asfaltlar, gecekondular vs. Birkaç arkadaşım ve birkaç fotoğraf olmasa kimseye bir zamanlar orada yaşadığımı kanıtlamam bile artık mümkün değil.
Demokrasiyle ilgilidir çünkü açıktır ki tüm İstanbulluları ilgilendiren bir karar İstanbulluların dahli olmadan alınamaz. Bazı siyasetçilere ve kamu yöneticilerine üzülerek söyleyeyim ki bu böyle. Varolan ve içinde rahatça at oynatılan demokrasi anlayışı bitti. Seçimden seçime birilerinin yönetime gelip istediğini yapabileceğini sandığı 'elitist' bir demokrasi anlayışının sonundayız. Bu demokrasinin yaşadığımız dönemin insanına dar geldiği açık. Bence Avrupalının anayasaya hayır demesi birçok farklı nedeni olsa da özünde yeni bir demokrasi ihtiyacının ifadesinden başka bir şey değil. İnsanlar artık daha fazla kendi hayatlarına sahip çıkmak ve kendi hayatlarını biçimleyen 'stratejik kararların' içinde olmak istiyorlar. Hepsi bu. Çünkü biliyorlar ki 'karar alanlar kendi çıkarlarına uygun karar alıyorlar.' Dolayısıyla tüm toplumun çıkarına uygun olduğu söylenen bir kararın sahiden tüm toplumun çıkarına olabilmesi, bir biçimde o toplumun o kararın alınmasına katılmasını gerektiriyor. Ülkeyi yönetme meselesi de, kenti yönetme meselesi de, vapur meselesi de böyle.
Abarttığımı düşünebilirsiniz. Demokrasiyi olmadık bir içerikle tanımlamaya çalıştığımı söyleyebilirsiniz. Ya da ne bileyim 'Burası Türkiye!' gibisinden laflarla söylediklerimin çok da anlamlı olmadığını iddia edebilirsiniz.
Bu size kalmış. Ama eğer yakın bir zamanda TV reytingleri, gazete tirajları düşmeye başladığında, çalışanına demokratça davranmayan firmaların satışları ve kârları düştüğünde, seçimlere katılım yerlerde süründüğünde emin olun bu tartışmaya yeniden döneceğiz.