22 Mayıs 2007

ADALAR POSTASI-18: sait faik'in yazi(si)...

ADALAR POSTASI / 19 Mayıs 2005

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=4669&ek_tarihi=15/05/2005

Sait Faik'in yazı(sı)
Ünlü yazarımız bugün Burgaz'da anılıyor


15/05/2005 (276 defa okundu)

COŞKUN ONGUN (E-mektup | Arşivi)

Türk öykücülüğünün yetkin kalemi Sait Faik'in ölüm yıldönümü bu ay. 11 Mayıs 1954'de son bulan, 48 yıllık yaşamına sayısız öykü ve bu öykülerini biraraya getirdiği onlarca kitap sığdıran yazar, Uluslararası Mark Twain Derneği tarafından edebiyata yaptığı katkılardan dolayı onur üyeliğine layık görülür. Bu dernek daha önce Atatürk'ü de onur üyeliğine seçmişti.
Sait Faik, babasının isteğiyle başta ticaretle uğraşır ama bir süre sonra -özellikle babasının ölümünden sonra- dergilere gönderdiği öyküleriyle geçimini sağlamaya çalışır. Bu yeni işi onda öykü yazma tutkusu yaratır. Bu yazın tutkusu öyle kolay tarif edilecek gibi değildir. "Kalemini yonttuktan sonra öpecek", "yazmasam deli olacaktım" diyecek kadar aşk ile doludur bu tutku.
Denize doğru yürürken çiçeklerin hışırtısını duyarız. Doğanın sesleri, insan ile doğa ilişkisi ve yaşam mutluluğu onun öykülerinde sade ama bir o kadar da coşkulu anlatımla okuyucusuyla buluşur. Hişt hişt seslerinden bir öykü çıkarırken, art arda gelen bu iki sesin insan ile doğa buluşmasını büyülü bir şekilde ortaya koyar. Dülger balığının ölümüne yas tutar.
Onu bazen Şişli'den yaz aylarında kalmak için kiraladığı mütevazı evine giderken görürüz. Bazen de Beyoğlu'nda öyküsünü yazacağı "Rum Kızı Marika"nın izini sürerken buluruz.
Öyküleri şiir tadındadır ama şiirlerinin tadını anlatmak için kelimeler yetersiz kalır: "Şu oğlan çocuğuna bak/Fırça sallıyor/Kokmuş manifaturacının ayağına/Dörtyüzbin tekliğinden/On kuruş verecek /Seni satmam çocuğum /Dörtyüzbin tekliğe /Ne güzel kasların var /Ne güzel bileklerin /Hele ne ellerin var, ne ellerin" diyen öyküde ustasının şair yanını çarpıcı bir biçimde görürüz.
Hayatı öykülerindeki kadar renklidir. Ama yaşamın acıları onun da peşini bırakmaz. Olayları olduğu gibi anlatır. Eserlerinde mesaj kaygısı olmadığı için "suya sabuna" dokunmaya da ihtiyaç duymaz. Ama "su ve sabun" ona bulaşmadan edemez. Yazılarında sıradan yaşamları sıradışı ve yüce bir biçemle anlatan yazar, bir romanından dolayı yargılanmaktan kurtulamaz. 1944 yılında Yokuş Kitapevi tarafından yayımlanan "Medarı Maişet Motoru" (Geçim Kaynağı Teknesi) adlı romanından dolayı kendisini hakim karşısında bulur ama bu yargılamadan sonuç çıkmaz. Burada anlatılan öyküde geçen bir teknenin adıdır. Bu romanın Varlık Yayınları tarafından ikinci baskısı yapıldığında adı, değişmiş olarak okuyucu karşısına çıkar. Kitabın bu seferki ismi "Birtakım İnsanlar"dır. Yargılama sonucu değişen sadece romanın adı değildir. Romanda adı geçen motorun adı da Ceylanı Bahri olarak değiştirilir. Bu yargılama sonucunda aynı kalan tek şey romanın bütünlüğü ile Sait Faik'in "tatlı haylaz" kişiliğidir.
Yapı Kredi Yayınları onun bütün eserlerini yeniden yayınlamakla kalmamış bir de bu eserlerini bir araya getirecek şekilde "hediye paketi" yapmış. Alınması gereken en güzel hediye kitaptır sözü bugünlerde yaşanan tüketim çılgınlığında size sıradan gelebilir ama, bu baharda bu eserlere sahip olup onları okumak yaz boyunca hatta belki yaşamınız boyunca kendinize alacağınız en güzel hediyelerden biri olacaktır.
Sait Faik İstanbul'u ve yaz aylarını çok sever. İstanbul'a kış geldiğinde şehri mendeburlaşmakla suçlar. Ama baharın gelişiyle şehir ile arasındaki aşk yeniden alevlenir. Yaşama sevinci gittikçe çoğalır. Kışı atlatıp son bir kez baharı görmesi ve kuş sesleri içinde yaşama gözlerini yumması bunun en açık kanıtıdır. Oysa bu mevsim onun öykülerini yazarken en verimli olduğu dönemdir. Onun bıraktığı yerden Ada'da baharı karşılamak sevenleri tarafından yapılması gereken kutsal görevdir.
Biz de onun bıraktığı yerden baharı yaşamaya devam edeceğiz. Ada Dostları Derneği'nin öncülüğünde bugün (15 Mayıs 2005) onu, çok sevdiği adasında çeşitli etkinliklerle anacağız. Yine Burgazada'daki evini ziyaret edeceğiz. Kendisi birazdan gelecekmiş gibi duran konağında onun fotoğraflarına bakacağız. Ona en sevdiği şiirleri okuyacağız. Onun öykülerindeki gibi bir gün geçireceğiz. Evinin karşısındaki kilisenin papazına selam verip renkli çiçeklerle süslü yollardan yürüyerek Kalpazankaya Lokantası'na ulaşacağız. Onu Ada'nın her yanında hissedeceğiz. Ya bir ağaç gölgesinde, ya bir çiçek hışırtısında ya da Hayırsız'ın güneş batımındaki eşsiz manzarasında bulacağız onun yaşama sevincini. O sevinç ki, Sait Faik'in izini taşıyacak ve biz bu sevinci her zaman yüreğimizde saklayarak her baharda çevremizdeki insanlarla paylaşacağız. Çünkü onun hayalini kurduğu sevgi dolu dünyanın temeli böyle atılabilir ancak. O bize, Türk, Rum, Ermeni, zengin ve yoksul ayrımı yapmadan insanları, yaşadığımız doğayı ve hayvanları sevmeyi öğretti. Ona olan vefa borcumuzu ödemek için onu yaz(ı)da anmanın tam zamanıdır şimdi.